Yeryüzündeki yaşamın periyodik olarak yok oluşlar yaşadığına ilişkin bilimsel gerçekler yıllardır biliniyor ve bu konuda konferanslar veriliyor, kitaplar, makaleler yayınlanıyor. Bilime ve bilimsel verilere elbette saygılıyız, ama küresel çapta yaşanan rahatsızlığın nedeni, bu bilimsel gerçeklerin kamuflajı altında, koronavirüsün bir biyolojik silah olarak kullanıldığına ilişkin kaygılardır. 

İnsanlık adına haykırıyoruz:

Durdurun bu vahşeti! Bu evrenin gerçek sahibinin de bir adaleti olduğunu hiçbir zaman unutmayın.

Sumerlerden, Orta ve Güney Amerika uygarlıklarından, Budizm ve Hinduizmden  günümüze gelebilen anlatılarda bir evrensel döngüden, periyodik bir ‘yok oluş’tan söz edilmektedir. Sumerlerden, Mayalardan, İnkalardan, Azteklerden, Olmeklerden, Tolteklerden, Vikinglerden kalan yapıtlarda ve destanlarda tarihin karanlık dönemlerinde  yaşamış olan halkların bilinçaltına yerleşmiş bu periyodik ‘yok oluşların’ getirdiği korkunun anlatımlarını görmekteyiz.  

Aynı inanışın izlerini Hinduizm ve Budizmde de görmekteyiz. Bu inanışların yansımaları olan mandala tablolarında gördüğümüz beş kurukafa sembolü ile, dünyamızın daha önce beş büyük yıkım/varoluş yaşadığı anlatılmaktadır.

Orta ve Güney Amerika’da olduğu gibi, Uzakdoğu inanışlarında da dünyamızın beş büyük felaket yaşadığı, yeryüzündeki yaşamın büyük değişimlere uğradığı anlatılır. Günümüzde bilimadamları da, dünyamızın belli aralıklarla kutup değiştirmesinden ya da  meteor çarpmasından dolayı, yeryüzündeki yaşamın büyük değişimlere uğradığını kabul etmektedirler. 

“6. Yok Oluş Mu?” başlıklı yazımızda, New York Times yazarı Elizabeth Kolbert'in Altıncı Yokoluş (The Sixth Extinction) adlı kitabından söz etmiştik. Bugü de bu konuda yıllar önce verilmiş bir konferanstan söz ederek, koronavirüs salgınını durdurma konusunda tüm insanlığın isyanını dile getirmeye çalışacağız.  

YOK OLUŞLAR BİLİMSEL GERÇEKTİR, AMA…

22 Mayıs 2012'de Manisa Celal Bayar Üniversitesi'nde "6. Yok Oluş Süreci, İnsanlığın Sonu" konulu bir konferans düzenlenmişti; konu oldukça ilgi çekici olduğu için hatırlayanlarınız olacaktır. Konferansa konuşmacı olarak katılan İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi (DEÜ) Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü Başkanı Prof. Dr. Barbaros Çetin, son 20 yılda gerçekleşen küresel ısınma nedeniyle, atmosferi ısıtan gazların hızlı bir şekilde artmaya başladığını bildirmiş ve küresel ekolojik çöküşün başladığını belirterek, yok oluş süreci ile ilgili çok çarpıcı açıklamalarda bulunmuştu. 

Bir meteor çarpmasıyla başlayan en son yok oluş sürecinde dinozorların neslinin tükendiğini belirten Prof. Çetin, daha önce yaşanan 5 yok oluş sürecinde insanların etkilenmediğini ancak, 6. yok oluş sürecinin sonunda insan neslinin etkilenmemesinin mümkün olmadığını söylemişti. 

Prof. Çetin, yaşamakta olduğumuz 5. dönemde oluşan koşullar nedeniyle dünyamızın 7 milyarlık nüfusun 4 milyarını taşıyamaz duruma geldiğini söyleyerek, çok önemli bazı gerçeklere dikkat çekmişti. Prof. Çetin şöyle diyordu:

“Küresel ekolojik çöküş başladı. Önceki yok oluşlarda insan yoktu, ama son yok oluşlarda biz varız. Çünkü 7 milyarlık bir nüfusu gezegenin biyosistemi artık kaldırmıyor. Her gün, her saniye katı sıvı gaz atıklar çıkarıyoruz. 

103 yıl önce plastiği keşfettik ve bu dönemde plastikleri o kadar çok çeşitlendirdik ki, plastik her yerde kullanılır oldu. Büyük okyanus bir nevi plastik bir çorba haline geldi. Deniz ekosisteminde bir çok canlı, yuttukları plastikler yüzünden ölmeye başladı. Siz sisteme, sistemin çeviremeyeceği, yok edemeyeceği, geri kazandırmayacağı maddeleri sokarsanız, sistem bir müddet sonra bozulur. Gezegen şu an o yolda ilerliyor.” 

Prof. Çetin'in 2012 yılında Manisa'dan yaptığı bu çok önemli uyarıları, New York Times yazarı Elizabeth Kolbert'in Altıncı Yokoluş (The Sixth Extinction) adlı kitabında ayrıntılı anlatıyor. Dünkü yazımızda, bu kitabın belli amaçlar doğrultusunda, bir kamuflaj olarak kullanılmak üzere yazdırılıp yayınlandığına.

ÇİN Mİ, ABD Mİ?

Koronavirüsün biyolojik bir silah olduğunu savunanlar, Pentagon’un, ABD açısından bir beka sorunu haline gelen Yeni İpekyolu’nun önünü kesmek, Çin’in küresel ekonominin lideri olmasını önleyebilmek için bu ölümcül salgını başlattığını iddia ediyorlar. Ölümcül salgının İran, İtalya, Fransa ve İngiltere gibi Çin’e destek veren ülkelerde yaygın olması bu iddiaları destekliyor. 

Düşen petrol fiyatlarının gelirleri önemli ölçüde petrole bağlı Rusya, Güney Amerika ve Arap ülkelerini hareketsiz bırakması da Covid-19 operasyonunun bir parçası olarak görülüyor. Pentagon’un bu büyük kapışmada Rockefeller Ailesi’ni yanına çekmesi, küresel finans sistemini yöneten 26 büyük ailenin de bölünmesi ve yeni bir para sistemine geçiş operasyonu olarak değerlendiriliyor. 

Başkan Trump’ın koronavirüsten “Çin virüsü” olarak söz etmesi, Çin Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Zhao Lijian’ın “Virüsün arkasında Amerikan ordusu var” suçlaması, Covid-19’un bir biyolojik silah olarak kullanıldığının en somut delilleridir. Küresel çapta bir egemenlik savaşı yaşanmaktadır. Önemli olan savaşın cephelerini görebilmektir. “Çin yaptıysa?..” ya da, “Amerika yaptıysa, virüsten neden korunamıyor?..” gibi sorular, yaşanmakta olan savaşın perde arkasını bilemeyenlerin dillendirdiği sorulardır.  

Siyasi, ekonomik ve ruhani boyutları olan ve küresel çapta yaşanmakta olan bu savaş, devletler arası bir egemenlik mücadelesi değildir. Küresel çapta etkili olan 26 büyük ailenin iki cepheye ayrılarak başlattıkları bu savaşın en belirgin cepheleri, Rockefeller Ailesi’ni yanına alan ABD derin devleti Pentagon ile, Çin’in Yeni İpekyolu’nun ve Avrupa Ordusu’nun en güçlü destekçisi Rothschild Ailesi’dir. Iki cephenin de kompozisyonu, olayların akışına pararlel olarak, süratle değişmektedir. 

BİLİMSEL GERÇEKLERE SAYGILIYIZ, AMA…

Yeryüzündeki yaşamın periyodik olarak yok oluşlar yaşadığına ilişkin bilimsel gerçekler yıllardır biliniyor ve bu konuda konferanslar veriliyor, kitaplar, makaleler yayınlanıyor. Bilime ve bilimsel verilere elbette saygılıyız, ama küresel çapta yaşanan rahatsızlığın nedeni, bu bilimsel gerçeklerin kamuflajı altında, koronavirüsün bir biyolojik silah olarak kullanıldığına ilişkin kaygılardır. 

Kral, kraliçe, devlet başkanı ayırmaksızın her ülkede, her düzeyde insanları etkilemekte olan bu ölümcül salgını durdurabilmek için, öncelikle bu virüsü silah olarak kullananların   kimliğini ortaya çıkarmak ve tüm insanlık olarak karşısına dikilmek durumundayız.  

….Ölümcül bir salgın yaşandığı ve Covid-19’un biyolojik bir silah olduğuna ilişkin kuşkuların giderek arttığı bir süreçte, insanlık tarihinde örnek olarak anılacak bir dayanışma sergilemek zorundayız.  

Yeter artık, hangi amaçla olursa olsun, bunca masum insanı katletmenin insan vicdanında kabul edilebilir bir karşılığı yoktur. Savaşmanın da kuralları vardır. 

21. Yüzyıl’ı yaşamakta olan insanlığın, sorunlarını çözmek için daha insancıl yöntemleri olmalı. Herşeye rağmen, insani değerleri baştacı eden bilimadamlarının, Covid-19 gibi biyolojik bir silahın sorumsuzca kullanıldığı bu katliamı durdurabilmek için çalıştıklarına inanıyoruz. Gün gelecek, bu salgın da son bulacaktır. Fakat, bu ölümcül salgında Covid-19’u biyolojik silah olanlar ebediyen lanetle anılacaklardır. 

Küresel çapta bir hesaplaşmanın su yüzüne vurmasına neden olan Covid-19 salgınınn daha fazla masum insanın hayatına kıymadan sona erdirilmesini bekliyoruz.

İNSANLIK ADINA HAYKIRIYORUZ: 

İnsanlık adına haykırıyoruz:

Durdurun bu vahşeti! Bu evrenin gerçek sahibinin de bir adaleti olduğunu hiçbir zaman unutmayın.