Bernanke’nin, “Parasal genişleme programını noktalıyorum. Artık tahvil almıyorum, para dağıtmıyorum” kararını açıklamasından sonra, küresel kriz sonrasında ABD bankalarından gelişmekte olan ülkelere kaçan petro dolarların, Körfez sermayesinin ürkütülerek “güvenli liman” olarak nitelenen ABD bankalarına döndürülmesi gerekiyordu. Son zamanlarda çeşitli ülkelerde yaşanan toplumsal olayları değerlendirirken bu küresel gerçekleri de göz önünde bulundurmak gerekir.
Gezi Parkı eylemleri sırasında Türkiye'den 8 milyar kadar dolar çıkışını, "yabancıların bu eylemlerden duydukları kaygıya" bağlayanlar olmuştu. Aslında tüm dünya piyaslarında, "Helikopter Bernanke"nin gelecek yıl ortalarına doğru parasal genişlemeye son vereceğine ilişkin sinyaller nedeniyle dalgalanmalar yaşanmış, kar realizasyonları yapılmış, gelişmekte olan ülkelerden sermaye çıkışları olmuştu.
Türkiye’deki Gezi Parkı eylemleriyle Brezilya ve Endonezya gibi gelişmekte olan ülkelerde meydana gelen toplumsal olayların aynı anda patlak vermesi bir rastlantı değildi. Küreselleşme nedeniyle bileşik kaplara dönüşen dünyamızın herhangi bir köşesinde ortaya çıkan Gezi Parkı benzeri toplumsal olaylar derin fay hatları oluşturuyor, mavi gezegenimizin birbirinden çok uzak ülkelerinde dalgalanmalara neden olabiliyor. Ekonomik ve siyasi olaylar da aynı şekilde hızla yaygınlık kazanıyor ve “yurtdışı komplo” yorumlarının doğmasına neden oluyor. Gezi Parkı eylemlerinden ilham alan Brezilya ve Endonezya’da halkın sokaklara dökülmesiyle devrim değil, ama “eylem ihraç eden ülke” oluverdik.
Üretimi önemli ölçüde emeğin sudan ucuz olduğu ülkelere kaydıran ve paradan para kazanma politikasını benimseyerek bu konuda inanılmaz bir örgütlenme gerçekleştiren ABD merkezli küresel sermaye, zaman zaman ekonomik, siyasi ve toplumsal dalgalanmaları körükleyerek, zaman zaman da oluşan dalgalanmalardan yararlanarak büyümesini sürdürmektedir. “Yurtdışı komplo teorileri üretme saçmalığından vazgeçelim artık” diyenlerin, gelişmeleri bir de bu pencereden bakarak değerlendirmeleri gerekmez mi? Yazılarıyla toplumları aydınlatmaya soyunanlar, küresel gerçeklerle komplo teorilerini ayırt edebilmelidirler.
Brezilya’da başlayan eylemler nedeniyle, yüzde 8’lerde seyretmekte olan borçlanma faizi yüzde 11’lere tırmandı. Yabancı sermayenin hızlı çıkış yapması sonucunda Brezilya para birimi Real dolara karşı yüzde 6.4 oranında değer yitirdi. Endonezya’da da benzer şekilde meydana gelen toplumsal olaylar yabancı sermayeyi tedirgin ettiğinden, borçlanma faizlerinin yüzde 5.5’ten yüzde 6.6’lara yükselmesine neden oldu. Borsa İstanbul’da, FED’in açıklamaları sonrasında,  önceki kayıplarına ek olarak yüzde 6.8 oranında bir kayıp yaşandı.
Bütün bu gelişmeler sürecinde, Wall Street Journal, New York Times, The Economist ve Financial Times gibi küresel çapta etkili olan gazetelerde yapılan yorumlarda, toplumsal olaylar yaşanmakta olan gelişmekte olan ülkelerde, yabancı sermayenin tedirginlik yaşadığı, ABD ve AB gibi güvenli limanlara doğru kanatlanmakta olduğu söyleniyordu.
Aslında, küresel kriz sonrasında Türkiye gibi gelişmekte olan genç nüfuslu, dinamik ülkelere akan küresel sermaye ve ABD’den kaçan petrodolarlar bu ülkelerde yaptığı alımlardan da yüksek oranlı faiz gelirlerinde çok memnundular. Özellikle küresel kriz sonrasında Amerika’dan kaçan Arap sermayesi, daha düşük faiz oranı teklif eden ABD ve AB ülkeleri gibi “güvenli limanlar”a dönme konusunda pek istekli değildiler.
Bernanke’nin, “Parasal genişleme programını noktalıyorum. Artık tahvil almıyorum, para dağıtmıyorum” kararını açıklamasından sonra, küresel kriz sonrasında ABD bankalarından gelişmekte olan ülkelere kaçan petro dolarların, Körfez sermayesinin ürkütülerek “güvenli liman” olarak nitelenen ABD bankalarına döndürülmesi gerekiyordu. Son zamanlarda çeşitli ülkelerde yaşanan toplumsal olayları değerlendirirken bu küresel gerçekleri de göz önünde bulundurmak gerekir.   
Bernanke’nin parasal genişleme yani bedava para dağıtma politikalarına son vereceğini açıklaması öncesinde hem Türkiye’de hem de gelişmekte olan diğer ülkelerde toplumsal olaylar yaşanmaya başlandı. Küresel elitler, küresel kriz sonrasında gelişmekte olan ülkelere dağılmış olan küresel sermeyi yeniden ABD’nin güvenli limanlarına çekmek için bir dizi operasyon yapılacağı konuşuluyordu. Başbakan’ın “üç ay öncesinden biliyorduk” dediği olay bu hazırlıklarla ilişkili olmalı.
Gezi Parkı’nda ve gelişmekte olan ülkelerde aynı zamanda ortaya çıkan toplumsal olaylarla FED’in “para dağıtmaya son veriyorum” kararı birbiriyle ne kadar ilişkilidir, şu aşamada bilemeyiz, ama sorgulanması gereken bir konudur görüşündeyiz.
Batı’nın tanınmış televizyonları Gezi Parkı’ndan ve Taksim Meydanı’ndan saatler süren canlı yayınlar yaptılar. Diğer gelişmekte olan ülkelerde de benzer olaylar yaşandı ve uluslararası medyada yapılan yorumlarla yabancı sermaye ürkütüldü ve tüm dünya piyasalarında dalgalanmalar yaşandı. Paradan para kazanma politikasını benimsemiş olan yabancı sermaye, faiz, döviz ve borsa şeytan üçgenindeki dalgalanmalardan yine hatırı sayılır kazançlar sağladılar. Kaçıyor gibi yaparak çıktıkları gelişmekte olan ülkelere bu kez daha yüksek faiz oranlarıyla davet edildiler. Kim kazandı, kim ödeyecek bu faizleri?
Başbakan Erdoğan, baştan itibaren Gezi Parkı’nda çevre duyarlılığı ile eylem yapan gençlere karşı biber gazlı, tazyikli sulu bir yaklaşım sergileyeceği yerde, diyalog kurma yoluna gitseydi ve “faiz lobisi” gibi dar bir çevrenin anlayabileceği teknik tanımlar kullanmak yerine, piyasalarda neler döndüğünü halka açıkça anlatmış olsaydı, Gezi Parkı eylemi de, Taksim mitingi de, Kazlıçeşme mitingi de birer demokratik olgunluk tablosu olarak tarihe geçecekti. Türkiye, Gezi Parkı eylemiyle, devrim ihraç eden bir ülke olmasa da, Avrupa protesto kültürü kalıplarına uygun, ama çok özgün bir protesto örneği sergilemiş olacaktı. Bu tarihi fırsatı ıskalamış olduk.
Çarşamba günü yapılan FED toplantısı sonrasında Başkan "Helikopter Bernanke", düzenlediği basın toplantısında, tahvil alım programını yılsonunda yavaşlatmaya başlayacaklarını, 2014 ortalarına doğru da noktalayacaklarını "müjdeledi". Federal Açık Piyasa Komitesi'ne (FOMC) göre istihdam piyasası ve büyümeye ilişkin riskler azalmıştı; o nedenle, FOMC’un raporu doğrultusunda alınan FED kararı bir müjde sayılmalıydı.
FED'in parasal genişleme programını yavaşlatarak 2014 yılı ortalarında noktalama kararını açıklamasıyla dolar 1.91 seviyesine sıçrayıverdi. FED'in bu kararı faizleri yukarı çekerek bizim gibi gelişmekte olan ülkelerden sermaye çıkışını hızlandıracak olmasından dolayı, Türkiye, yeni ekonomik kararlar almak zorunda kalacağı bir yol ayrımına gelmiş oldu. FED parasal genişleme programına son verdiğini açıklamasıyla birlikte faizlerde artma başlamıştır. ABD'de faizin artması demek, dünyanın her yerinde, dolar cinsi yapılan borçlanmalarda ödenecek faizlerin artması demektir. Bu artış, zincirleme olarak diğer para cinsinden borçlanma faizlerini de etkileyecektir.

YARIN: SEN NEYMİŞSİN BE BERNANKE?