İnsanlık, sonu gelmez ihtirasların peşinde koşarken mavi gezegenimizin ayağımız altından kaymakta olduğunu farkedemiyor.

Yeraltı ve yerüstü zenginliklerini talan edebilmek için şu güzelim dünyamızı kurtlar sofrasına çevirdik. Doymak bilmeyen ihtiraslarımızı tatmin edebilmek amacıyla, akıl almaz bir silahlanma yarışına girdik.

Giderek artan bilgilerimizle geliştirdiğimiz teknolojileri, yaptığımız buluşları insanlığın mutluluğu yolunda kullanmayı beceremedik.

Geldiğimiz noktada J.J. Rosseu halkı çıktı; medenileştikçe vahşileştik, duygularımız dumura uğradı!

Bilim adamları lafı uzatmaya gerek duymadan şok edici uyarılarda bulunuyorlar. Yapılan bilimsel uyarıların ortak noktası şu: "İnsanlığın 2100'lü yılları görebilme şansı yüzde 50 !"

Mavi gezegeni tehdit eden felaketleri yaşamak için 22. yüzyılı beklemeye de gerek kalmayacak gibi. İngiltere Kraliyet Astronomu Sir Martin Rees'e göre, 2020 (ikibinyirmi) yılına kadar dünyamızda 1 milyon insanın ölümüne neden olacak bir "biyolojik kaza" yaşama olasılığımız çok, ama çok yüksek! Sir Rees bu konuda meslekdaşlarıyla iddiaya girmiş. 62 yaşındaki astrofizikçi ve kozmolog Sir Rees, "Bu kadar sıkı bir iletişim ilişkisi içindeki dünyada, insanların ellerine hiç olmadığı kadar büyük bir gücün geçtiği bir dönemde, insanlar, hiç ihtimal vermeseler de, kütlesel felaketlerden çok büyük kaygı duymaları gerekiyor" diyor.

SIR REES FELAKET TELLALI DEĞİL, BİLİMADAMI

Kraliyet astronomu Sir Martin Rees, "Son Saatimiz" (Our Final Hour) isimli kitabında, evrendeki kargaşayı, kaosu yeryüzüne indiriyor, başta bilim adamları olmak üzere, insanlığın dikkatine sunuyor.

Sir Rees'in söyledikleri hiç de içaçıcı şeyler değil; gözgöre göre "geliyorum" diyen felaketler zinciri...

Sir Rees'in, evrendeki kargaşanın mavi gezegenimize yansıması ve "kontrolden çıkan buluşlarımız" dolayısıyla yaşayabileceğimiz felaketler konusunda anlattıkları, insanın tüylerini diken diken ediyor. Rees, yalnızca kontrol altına alınamayan teknolojilerden dolayı, yakın bir gelecekte insanlığın toplu ölümler yaşıyabileceğini ısrarla vurguluyor.

Biz, yeni yeni pop-starlar yaratma uğruna enerji ve kontör tüketirken, dünyanın dört bir yanında insanlar, Sir Rees'in "Son Saatimiz" kitabında sözünü ettiği felaketler karşısında, tümden çaresiz olup olmadığımızı tartışıyor.

Bilimadamları, aydınlar, aklı başında insanlar, Başkan Bush'un imparatorluk maceralarıyla da ilişkilendirerek, yalnız mavi gezegenimizin değil, evrenin yok olması ve yok edilmesiyle sonuçlanacak felaketler zincirini yaşama olasılığımızı tartışıyorlar ve alınabilecek önlemleri konuşuyorlar.

Yaklaşan evrensel fekalete, yalnızca Sir Martin Rees değil, pekçok bilimadamı da dikkat çekiyor. Bunlardan, Princeton Üniversitesi (ABD) fizikçisi Frank Wilczek'in, "Spekülatif, fakat oldukça saygın bir olasılık" olarak nitelendirdiği ilginç "olasılığı" okuyunca, eminiz, günlük tartışma boyutunda kalan düşünce ufkunuzu, daha geniş ufuklara kaydırma gereği duyacaksınız.

EVRENİ YUTABİLECEK CANAVARI ELLERİMİZLE ÜRETTİK!

1999 Temmuz ayında, Amerikan Scientific dergisinde yayınlanan makalede, Brookhaven National Laboratory'nin Relativistik Heavy Ion Collioder (RHIC) adı verilen cihazın "strangelet" denilen parçacıklar üretebildiğini haber veriyordu. (Buraya dikkat!) Söz konusu atomdan küçük bu tuhaf parçacıklar, çevresindeki her türlü maddeyi bir karadelik gibi yutarak büyüyebiliyor. İngiliz gazetelerine görüş bildiren bilim adamları, RHIC'nin aynen bir big-bang makinesi olarak düşünülebileceği ve bu maddenin evreni yutabileceğinden söz ediyorlar!

İnanılır gibi değil; insanların kendi elleriyle laboratuarlarda ürettikleri atomdan küçük parçacıklar (RHIC), kontrolden çıktığında, yalnızca mavi gezegenimizi değil, evreni yutabilecek karadeliklere dönüşüyorlar!..

Sir Martin Rees 2100 yılı dolaylarında yaşanabilecek felaketle ilgili olasılıkları sıralarken, insanların kolonlanmasından ve nanometrik boyuttaki robotlardan söz ediyor.

Nanometrik boyuttaki robotlar (nanobotlar) tüm organik maddeyi yiyip bitirerek biyosferi ölü, gri renkli bir çamura dönüştürebiliyorlar.

Gri renkli çamur kavramını ilk kez 1980'li yıllarda K. Eric Drexler ortaya atmış, "marifetlerini" anlatmıştı. Prens Charles da kamuoyunun dikkatini bu kavram üzerine çekmişti.

Konu ilginç; yarın da konuşacağız...

KÜPE: İnsanlar, alınlarına yazılan felaketlerden kaçamazlar.

Sophokles