DÜNYADA NELER OLUYOR?

DENGELER DEĞİŞİYOR, YENİ CEPHELER OLUŞUYOR

Biden, İngiltere ve Avustralya ile imzalanan AUKUS Anlaşmasıyla nelerin hedeflendiğini açıklarken, “Bugünün ve yarının tehditlerine yönelik daha etkin çalışmak” diyordu. Biden’ın bu açıklamasından, ABD’nin yeni stratejik hedeflere yönelmesini, Çin’in yükselişinin tetiklediği kolayca anlaşılıyor. Fakat, İngiltere’nin ABD ile birlikte yürüme kararının nedenleri henüz netlik kazanmış değildir.  

Amerika’nın Afganistan’dan çekilmesinin hemen ardından ABD, İngiltere ve Avustralya arasında imzalanan ve AUKUS Anlaşması olarak anılan ortaklık dünya gündemine bomba gibi düşüverdi. Düne kadar Çin’in Bir Yol-Bir Kuşak/  Yeni İpekyolu projesinin en büyük destekçisi olan İngiltere’nin,  ABD ile yakınlaşmasının nedenleri sorgulanmaya başlandı. 

ABD’nin İngiltere ve Avustralya ile oluşturduğu AUKUS Paktı neyi hedefliyordu?

 Hedef Yeni İpekyolu’nun önünü kesmekse, Çin’in bu oluşuma tepkisi ne olacaktı? İngiltere Çin’i, Yeni İpekyolu’nda ABD ile ortaklığa mı zorluyordu? AUKUS’un bölgemize, ülkemize ve i siyasete yansımaları nelerdi?

ABD’nin Afganistan’dan kaçarcasına çekilmesi, Afganistan’ı işgal ederken güç birliği yaptığı NATO üyesi ülkelerde deprem etkisi yaptı. 

ABD Savunma Bakanı’nın istifası istenirken Hollanda dışişleri ve savunma bakanları peşpeşe istifa ettiler.

ABD’nin Afganistan’dan çekilmesi sırasında Batılı ortaklarını bu derecede zor durumda bırakmasının nedeni merak konusu oldu. ABD, NATO ve AB üyesi ülkelerden hangi nedenle uzaklaşıyordu? 

Nedeni yalnızca NATO’nun giderleri miydi?  

ABD NATO ülkeleriyle neden karşı cephelere düşmüştü? Biden Türkiye’ye karşı neden mesafeliydi? 14 Haziran’da Brüksel’de yapılan NATO zirvesinde görüşen Erdoğan ve Biden’ın yaptığı açıklamalar, “Türkiye-ABD ilişkilerinde kontrollü bir iyimserlik döneminin başladı” şeklinde değerlendirilmişti. Fakat, Cumhurbaşkanı Erdoğan, BM Genel Kurulu’nda konuşma yapmak için gittiği New York’ta, Türk gazetecilere yaptığı açıklamada, “Türk-Amerikan ilişkileriyle ilgili sağlıklı bir sürecin işlediğini söyleyemem” demesi, iki eski dostun buzlanan ilişkilerinde bir iyileşme yaşanmadığını gösteriyordu.  

ABD Başkanı Biden, BM Genel Kurulu için geldiği New York’ta BM Genel Sekreteri Antonio Gutteres, Avustralya Başbakanı Scott Morrison ve Irak’ın Kürt kökenli Cumhurbaşkanı Behram Salih ile görüşmesine rağmen Türkiye Cumhurbaşkanı’nı ile görüşmeye “zaman bulamamıştı”(!). Fakat, aynı gün döndüğü Washington’da,  İngiltere Başbakanı Boris Johnson ile uzun uzun görüşebilmişti. 

New York’ta Türk Evi’nin de açıldığı son ABD gezisinde, Türkiye-ABD arasında yapılan resmi temaslar, Washington’a geçen Cumhurbaşkanı Başdanışmanı İbrahim Kalın’ın, Biden’ın Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullıvan ile yaptığı görüşmeyle sınırlı kalmıştı. Türkiye-ABD ilişkilerindeki buzlanmanın nedenleri konusunda çeşitli bakış açılarına göre değerlendirmeler yapılıyor. 

Yorumcular kendi bakış açılarına göre bir açıklama yapıyorlar, ama Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un, Washington ve Canberra büyükelçilerini peşpeşe geriye çağırarak ortaya koyduğu tepki, Batı cephesinde çok önemli sarsıntılar yaşandığını gösteriyor. Macron’un Washington ve Canberra büyükelçilerini peşpeşe geriye çağırması savaş ilanına eşdeğer bir tepki olarak değerlendirilmişti.  

Fransa Dışişleri Bakanı Jean-Yves Le Drion tarafından yapılan açıklamada, “büyükelçilerin Macron’un kararıyla ve görüşme amaçlı olduğu” söylense de, pek inandırıcı olmamıştı. Fakat, Fransa-ABD gerginliği fazla uzamamış, Elysee Sarayı ve Beyaz Saray’dan eşzamanlı olarak yapılan açıklamalarda, “karşılıklı güveni oluşturmak ve ortak hedeflere ulaşmak için derin istişare süreci başlatmaya karar verildiği” duyurulmuş, elçiler geri gönderilmişti.   

 Estirilmeye çalışılan bahar havasına rağmen, ABD ile Avrupa Birliği arasında, küresel dengelerde yaşanmakta olan değişimler nedeniyle derin kaygılar yaşanmakta. Fransa ve Almanya’nın, Türkiye ve Rusya’nın da katılacağı bir Avrupa Ordusu konusundaki arayışlarını sürdürecekleri ciddi ciddi konuşuluyor. Fransa ve Almanya Avrupa Ordusu’na sıcak baksalar da, Doğu Avrupa ve Baltık ülkeleri, Rusya’nın da dahil olacağı bir AVRUPA NATOSU’na pek sıcak bakmıyorlar. 

AUKUS NEYİ HEDEFLİYOR?

Amerika’nın Afganistan’dan çekilmesinin hemen ardından ABD, İngiltere ve Avustralya arasında imzalanan ve AUKUS Anlaşması olarak anılan ortaklık dünya gündemine bomba gibi düşüverdi. Düne kadar Çin’in Bir Yol-Bir Kuşak/  Yeni İpekyolu projesinin en büyük destekçisi olan İngiltere’nin,  ABD ile yakınlaşmasının nedenleri sorgulanmaya başlandı. 

ABD’nin İngiltere ve Avustralya ile oluşturduğu AUKUS Paktı neyi hedefliyordu?

 Hedef Yeni İpekyolu’nun önünü kesmekse, Çin’in bu oluşuma tepkisi ne olacaktı? İngiltere Çin’i, Yeni İpekyolu’nda ABD ile ortaklığa mı zorluyordu?

Çin’in gayrımenkul devi Evergrande şirketinin iflasın eşiğine gelmesi, Litvanya Savunma Bakanlığı’nın Çinli İaomi Corp. tarafından üretilen akıllı telefonları “sansür yetenekli programlar içerdiği” gerekçesiyle yasaklaması AUKUS oluşumunun Avrupa’ya yansımaları mıydı? 

ANZUS GİTTİ, AUKUS GELDİ

ABD ve İngiltere, Fransa’ya verdiği konvansiyonel denizaltı siparişlerini iptal etmesi halinde, Avustralya’ya büyük çaplı bir teknoloji transferi yapacaklarını ve Fransa’ya sipariş ettiği konvansiyonel denizaltılar yerine, nükleer enerjiyle çalışan denizaltılar üreteceklerini taahhüt etmişlerdi. 

ABD, İngiltere ile Avustralya arasında imzalanan ve AUKUS Anlaşması olarak anılan bu anlaşmaya göre Avustralya, hem üstün teknolojiyle donanmış bir denizaltı üretim tesisine sahip olacak hem de güçlü bir ittifakın şemsiyesi altına girmiş olacaktı. Anlaşma, 70 yıl önce imzalanmış Anzus Sözleşmesi’nin kapsamını genişletiyor, uluslararası işbirliği konusunda da değişik bir örnek oluşturuyordu. Bazı yorumcuların ANZUS 2.0 olarak değerlendirdikleri AUKUS Anlaşması’nda Yeni Zelanda’nın yerini Birleşik Krallık alıyordu. Ayrıca, ANZUS’ın odağının Pasifik Okyanusu’ndan Hint-Pasifik ve Atlantik bölgelerine kaydığı görülüyor.

ABD ve İngiltere yaptıkları ortak operasyonla, Fransa’yı 65 milyar dolarlık bir gelir kaybına uğratmakla kalmamışlar, uluslararası arenada itibar erozyonuna uğramasına da neden olmuşlardı. Çünkü Fransa, Çin Denizi’nde sahip olduğu geniş yetki alanları sayesinde Pasifik’te oldukça etkili bir ülkeydi. ABD ve İngiltere’nin attıkları bu denizaltı tokatı, Fransa’nın Pasifikte’ki itibarını büyük ölçüde sarsmıştı. AUKUS bölge ülkelerini de kaygılandırmıştı; Kuzey Kore Dışişleri Bakanlığı, Hint-Pasifik’te yeni bir ABD ittifakının ve Avustralya ile yapılan denizaltı sözleşmesinin, bölgede “nükleer silahlanma yarışını” tetikleyebileceğini söylüyordu.

AUKUS, Avustralyalı Başbakan Scott Morrison, Birleşik Krallık Başbakanı Boris Johnson ve ABD Devlet Başkanı Joe Biden’ın ortak açıklamalarından yalnızca 24 saat önce duyurulmuş, içeriği konusunda hiçbir bilgi verilmemişti. Biden, Johnson ve Morrison tarafından yapılan açıklamalara göre AUKUS’un hedefi, “Avustralya, ABD ve Birleşik Krallık’ı kuşaklar boyunca birbirine bağlı kılmaktı.”

Beyaz Saray’dan yapılan açıklamaya göre ABD, 1958’den bu yana, ilk defa bir başka ülkeye nükleer teknoloji transferi yapıyordu. Avustralya, sahip olacağı bu sayesinde denizaltıların, daha uzun süreli görevler yerine getirmelerini, daha sessiz çalışmalarını ve Hint-Pasifik bölgesinde ‘daha caydırıcı roller üstlenmelerini’ sağlamış olacaktı. 

ABD-İNGİLERE ORTAKLIĞI YALNIZ FRANSA’YI DEĞİL, ÇİN’İ DE ETKİLİYOR

Siber savunma, uygulamalı yapay zeka, kuantum teknoloji ve ‘bazı sualtı yetkinlikler’ gibi birçok alanda işbirliğinin güçlendirilmesini de sağlayacak olan AUKUS Anlaşması, aynı zamanda, ortak askeri yetkinlikler kazanılmasını, askeri donanım  uyumluluğunun artırılmasını, yeni koordinasyon kurumlarıın oluşturulmasını ve savunma/dış politika yetkilileri arasında temasların arttırılmasını da hedefliyor. 

Biden, İngiltere ve Avustralya ile imzalanan AUKUS Anlaşmasıyla nelerin hedeflendiğini açıklarken, “Bugünün ve yarının tehditlerine yönelik daha etkin çalışmak” diyordu. Biden’ın bu açıklamasından, ABD’nin yeni stratejik hedeflere yönelmesini, Çin’in yükselişinin tetiklediği kolayca anlaşılıyor. Fakat, İngiltere’nin ABD ile birlikte yürüme kararının nedenleri henüz netlik kazanmış değildir.  

Avustralya’nın Fransa’ya verdiği denizaltı siparişlerini iptal etmesiyle su yüzüne çıkan ABD-İngiltere ortaklığı, “Küresel dengeler değişiyor mu?” sorgulamasına neden oldu. Düne kadar Çin’in Bir Yol- Bir Kuşak/ Yeni İpekyolu projesine destek veren İngiltere’nin ABD ile birlikte hareket etmeye başlaması, “İngiltere Çin’i desteklemekten vaz mı geçti?” sorusunu gündeme getirmiş oldu. 

16 Eylül’e gelinceye kadar, ABD ile İngiltere’nin karşı cephelerde yer aldıkları, ABD açısından bir beka sorununa dönüşen Bir Yol-Bir Kuşak projesinin hayata geçirilmesi konusunda İngiltere’nin, projenin fikir babaları olan küresel finans baronlarıyla birlikte Çin’e destek vermekte olduğu konuşuluyordu. 

AVRUPA ORDUSU MÜMKÜN MÜ?

Brexit’in, ABD’nin İngiltere’yi AB’den koparma operasyonu olduğunu savunan yorumcular, Amerika’nın İngiltere’yi de yanına alarak Avustralya ile imzaladığı AUKUS Anlaşması’yla, NATO’nun alternatif olarak kurulmak istenen Avrupa Ordusu’na da büyük bir darbe indirdiğini değerlendiriyorlar. 

Türkiye’siz bir Avrupa Ordusu’nun hedeflenen ölçüde bir caydırıcı güç olamayacağını bilen Fransa ile Almanya, Rusya ve Türkiye’nin katılımıyla küresel çapta etkili olacak nükleer güce sahip bir Avrupa Ordusu oluşturabileceklerine inanmışlardı. Avrupa Ordusu’nun ciddi ciddi konuşulduğu dönemde, ABD Dışişleri Bakanı Pompeo çıktığı Ortadoğu turunda Ankara’ya uğramamış, Fener Patrikhanesi’ni ziyaret ettikten sonra Atina’ya geçmişti. 

Yunan Başbakanı Mitçotakis’in Girit’teki yazlığında kalan Pompeo,  yüklü bir silah yardımı sözü verdiği gibi, ABD’nin en büyük uçak gemilerinden birini de (Eisenhower) Girit’in Suda limanına demirlemişti. Bütün bunlar, Türkiye’nin Avrupa Ordusu’na katılmasını engellemek amacıyla verilen gözdağlarıydı. 

ABD İLE ÇİN REKABETİ VE İNGİLTERE 

ABD’nin, kendisi açısından bir beka sorununa dönüşen Yeni İpekyolu’nun önünü kesme konusunda çok kararlı, daha doğrusu mecbur olduğu biliniyordu. Çünkü, Yeni İpekyolu’nun planlandığı gibi hayata geçirilip küresel ticaretin bel kemiğini oluşturması ABD’nin küresel liderliğini kaybetmesi ve böyle bir sonucun üreteceği olumsuzluklara razı olması demekti. 

Batılı ortaklarını gerektiğince bilgilendirmeden Afganistan’dan “kaçarcasına” çekilmesi, kendisi açısından daha stratejik gördüğü odaklara yönelmesi olarak değerlendiriliyor. 

KUZEY KORE TEPKİLİ

ABD’nin İngiltere ve Avustralya ile yaptığı güvenlik iş birliği anlaşması AUKUS’un ne gibi küresel sorunlar üretebileceği sorgulanırken, son dönemde nükleer silah ataklarıyla gündemden düşmeyen Kuzey Kore, anlaşmadan duyduğu rahatsızlığı sert bir tonla dile getirdi. Kuzey Kore Dışişleri Bakanlığı, ABD’nin Avustralya ile yaptığı “nükleer denizaltı” sözleşmesinin, Hint-Pasifik’te, “nükleer silahlanma yarışını” tetikleyebileceğini savunduğu açıklamasında, “Bunlar, Asya-Pasifik bölgesindeki stratejik dengeyi bozacak ve nükleer silahlanma yarışı zincirini tetikleyecek son derece istenmeyen ve tehlikeli eylemlerdir” deniyordu. 

AUKUS’un ne olduğu ve ayrıntıları, Avustralyalı Başbakan Scott Morrison, Birleşik Krallık Başbakanı Boris Johnson ve ABD Devlet Başkanı Joe Biden tarafından önemli bir açıklama yapılacağının açıklanmasından yalnızca 24 saat önce öğrenildi. AUKUS üyelerinin liderleri, üç ulusun da demokrasi rejimi çatısı altında ortaklaştıklarını duyuruyorlardı. 

AUKUS’UN BÖLGEMİZE VE ÜLKEMİZE YANSIMALARI

Üç ülke lideri tarafından duyurulan AUKUS Anlaşması, geçtiğimiz günlerde 70’inci yaşına giren ANZUS Sözleşmesi’ni bambaşka bir boyuta taşıyor ve uluslararası savunma işbirliklerinde de bir dönüm noktasını işaret ediyordu. 

Bazı yorumcuların ANZUS 2.0 olarak değerlendirdikleri AUKUS Anlaşması’nda Yeni Zelanda’nın yerini Birleşik Krallık alıyordu. Ayrıca, ANZUS’ın odağının Pasifik Okyanusu’ndan Hint-Pasifik ve Atlantik bölgelerine kaydığı görülüyor. 

ABD’nin Afganistan’dan züccaziye mağazasına dalmış bir fil görüntüsü vererek çekilmesini, AB ile köprüleri atmasını, Biden’ın, Türkiye ile ilişkilerinde yeni muhataplar arayışında olduğunu belli etmesi nedeniyle dikkatlerin Erdoğan-Putin görüşmesine odaklanmasını küresel ölçekçe çok önemli gelişmelere neden olacak AUKUS Anlaşması’nın bölgemize, ülkemize ve iç siyasetimize yansımaları olarak değerlendirmek yanlış olmayacaktır.