Son günlerde bir “Dubai çikolatası”dır gidiyor. Sosyal medyada nereye baksak karşımızda Dubai çikolatası. Acayip popüler oldu ve çok tüketilenler arasına girdi.
Alın size tam bir sosyolojik, psikolojik, ekonomik bir vaka. Başımıza bir de bu çıktı, diyecek türden hem de.. İnsanların bu çikolataya olan ilgisi, toplumun “herkes yiyor biz de deneyelim” merakı, bir de çikolatanın fiyatı… Hepsi ayrı ayrı araştırılması gereken mevzular.
Önce sosyal medyada viral oldu, sonra ülkenin her yerine yayıldı. Ürün stoklarda tükendi, insanlar kuyruğa girdi yiyebilmek için. Sadece bizim ülkemizde de değil, bir çok ülkede gündem oldu bu çikolata.
Fiyat kısmına gelirsek, orası daha vahim. 300-400 TL bandında satılıyor. Bir çikolataya 400 TL verilir mi? Valla veriliyor. Fazlası bile veriliyor. Düşündüğünde, bir çikolata için 400 TL vermek çok da mantıklı gelmiyor.
Ne var içinde, nelerden oluşuyor? Malzemelerin de ne olduğunu tam anlayabilmiş değilim. Kimi “tahin de var” diyor, kimi “fıstık ezmesiyle olur” derken kimileri “yok canım fıstık ezmesiyle olmaz” diyor. Gördüğümüz; Antep fıstığı, tel kadayıf ve çikolata. Safran, gül suyu, hurma, badem gibi bileşenler sayanlar da var. Neyse.
Sizi bilmem ama, bana çok hitap eden bir tat olmadığını söyleye bilirim.
Dubai çikolatasının arkasında yatan en büyük etken, bu ürünlerin sadece bir tatlı parçası olmanın ötesine geçmesi. Ambalajları ve sunumlarıyla sanki birer sanat eseriymiş gibi sunulan bu çikolatalar, sosyal medyada paylaşılan fotoğraflarda sergilenen şatafatlı görüntüleriyle insanların ilgisini çekiyor. Lüks, insanlar için bir prestij unsuru haline geldiğinde, Dubai çikolatası gibi ürünler, bu algıyı pekiştiriyor. Tabi kesenin ağzını açmanız şartıyla!
Her eve bir tane bile satsanız, zaten amacınıza ulaşmış oluyorsunuz. Yani yine işin ucunda ticaret var.
Çoğu pastane, tatlıcı Dubai çikolatası üretmeye başlamış. Zaten malzemeler belli. Kadayıfla Antep fıstığını karıştır, üstünü çikolatayla kapla al sana Dubai çikolatası.
Geçen akşam haberlerde izledim satıcı anlatıyor Antep fıstığının kilosu bin liradan hemen iki bin liraya çıktığını söylüyor tabi bu şehirden şehire değişiyor ama bir şeye rağbet olduğunda fiyatların bir anda tavan yapması kadarda üzücü bir şey yok.
Kimsenin yediğiyle, içtiğiyle bir derdimiz yok. Yiyin, için, israf etmeyin yeter ki. Fakat gerçekten de hassas olunması gereken bir dönemden geçiyoruz diye düşünüyorum…
Gazze’de insanlar İsrail’in saldırıları, hükümetlerin yaptırım konusunda sessiz kalmaları sonucunda hayatlarını kaybederken, Müslümanlar açlığa maruz kalırken, 10 TL'lik çikolatayı bile yiyemeyen yoksul çocuklarımız varken, bu kadar ‘lüks bir yiyeceği’ herkesin gözüne sokmak ne kadar doğru? Bana pek de doğru gelmiyor.
“Şov ve estetikle harmanlanmış bir deneyim” yaşamak için doğru bir zaman mı?
Bugün, markaların, reklamların ve dijital pazarlama stratejilerinin etkisiyle, insanların yaşamları tüketim odaklı hale gelmiş durumda. Alışveriş merkezleri, e-ticaret platformları, sosyal medya reklamları, hepimiz için sürekli bir “al, al, al” mesajı veriyor. Ve bu mesaj, ne yazık ki, daha fazla sahip olma düşüncesinin, gerçek bir tatminden çok uzak bir şekilde, mutluluğun anahtarı olduğuna inandırıyor.
Bu, Dubai dalgası da yeni bir argüman. “Al, al, al”…
Bireyler olarak; tüketim toplumunun sunduğu cazibelere mümkün mertebe karşı koymadığımız, daha bilinçli bir şekilde yaşamadığımız vakit, toplum olarak büyük bir dönüşüm, gelişim kaydedebilmemiz mümkün değil.
Az ve öz yaşamak lazım her şeyi. Daha sürdürülebilir, daha adil bir dünya için.