15 Temmuz gecesi kendini tankların paletleri altına atan milletimiz, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın çağrısına uyarak, her gece meydanlara dökülüp demokrasi nöbetleri tutuyor.

15 Temmuz gecesi yaşadığımız kabusu bir darbe girişimi olarak değil de bir postmodern darbe girişimi olarak değerlendiriyoruz. 15 Temmuz gecesinde yaşananlar, Türkiye’nin birliğini ve bütünlüğünü hedef alan ne kadar ciddi bir tehdit altında olduğunu göstermesi açısından, çok önemli dersler içeren bir deneyim olmuştur.

15 Temmuz gecesi, yakın tarihte yaşadığı askeri darbeler nedeniyle kazandığı refleksle,”Siper et gövdeni dursun bu hayasızca akın” diye seslenen Mehmet Akif’in çağırısını yüreğinde hissederek kendini tankların paletleri altına atan bu millet tüm dünyaya, eşi benzeri olmayan bir “demokrasiyi savunma” dersi vermiştir.

Aynı şekilde darbeye boyun eğmeyerek, krizi bizzat yöneten Cumhurbaşkanı Erdoğan da, tutuklanma, bombalanma tehlikesini göze alarak Gazi Meclis’in çatısı altına koşan her partiden milletvekilleri de, darbe girişimi karşısında tek ses olan yayın organlarımız da demokrasi tarihine gururla anacağımız sayfalar armağan etmiş oldular.

15 TEMMUZ’U BİR DARBE GİRİŞİMİ OARAK TANIMLAMAK KOLAY DA…

15Temmuz gecesi Türkiye’nin, Türk milletinin uğradığı saldırıyı, bir terör saldırısı olarak tanımlamak kolay da, bu saldırıyı gözbebeğimiz ordunun içine çöreklenmiş Fethullah Gülen’e göbekten bağlı bir grup askerin gerçekleştirildiğini içimize sindirmek çok zor.

Benim tarih boyunca varlık sebebim olmuş, şanlı tarihime 16 devlet armağan etmiş olan ordumun, ülkemin birliğini ve bütünlüğünü hedef alan bir komploya alet olduğunu görüyorum, biliyorum, ama kabul etmekte zorlanıyorum. 15 Temmuz darbe girişimine katılanlar benim ordumun mensupları olamazlar!

Benim ordum, bu ülke insanlarının en umutsuz günlerinde çatısı altında toplanıp Kurtuluş Savaşı başlatma kararı aldıkları “Gazi” Meclis’imi, Milli İstihbarat Teşkilatı’mı, Ankara Emniyet Müdürlüğü’ndeki polis kardeşlerini F-16’larla, helikopterlerle bombalayamaz.

Yaşadığımız bunca askeri darbeden dersler çıkararak özeleştiri yaptığına inandığım ordumun ülkemin bütünlüğünü hedef alan dış destekli bir darbe girişiminin içinde rol alabileceğine inanmak istemiyorum. Benim askerimin, bunca deneyimden sonra, gerçekleştirdiği darbe sonrasında “Okyanus Ötesi”nden, “Bizim çocuklar başardı” şeklinde bir iltifat beklediğine inanmak da istemiyorum.

Sivil halkın üzerine tankla tüfekle yürüyen, savunmasız insanlara ateş açan, düpedüz katliam yapan askere “Benim askerim” demeyi içime sindiremiyorum.

İçime sindiremediğim ve kahrolduğum en önemli konu da şu: Ülkemiz bunca bela ile başa çıkmak için uğraşırken, 15 Temmuz darbe girişimine karar veren, bilinçli olarak katılan askerlerin, Türkiye Cumhuriyeti’nin üniter yapısına, ulusal birliğine ve toprak bütünlüğüne saldırdığının farkında olmamasına inanamıyorum ve de kahroluyorum.

Amacı Güneydoğumuzda özerk birimler kurarak Türkiye Cumhuriyeti’ni parçalamak olan PKK’nın, saldırılarını şehir savaşları boyutuna vardırdığı bir dönemde yapılan bir darbe girişimi başarılı olsaydı, ülkemizin hali ne olurdu? Düşünmek bile istemiyorum.

Darbe girişiminin arkasında Fetöcü terör örgütünün olduğu söyleniyor. Yalnız, hiçbir zaman unutulmamalıdır ki, hiçbir terör örgütü arkasında bir istihbarat ya da devlet desteği olmadan yaşayamaz. O nedenle, bu gerçeğin bilincinde olarak,15 Temmuz darbesinin B ve C planlarına karşı milletçe hazırlıklı olmalıyız.

Fotoğrafın bütününü görebilme açısından şu gerçeği de gözden kaçırmayalım; ABD 2003 yılında 1991’den sonra Irak’a ikinci kez girerek başlattığı süreç, Ortadoğu’da BPO bağlamında kurduğu kendi egemenliğine tehdit olacak devletlerin parçalanmasını hedef alan bir sürecin başlangıcı olmuştur. Irak, İran, Libya, Mısır, Suriye ve Türkiye’de bu devletlerin birliğini, bütünlüğünü hedef alan her türlü eylem ve etnik bölücülüğün temsilcisi örgütlerin desteklenmesi, ABD merkezli bir plan olarak okunmalıdır.

SU UYUR MÜTTEFİK UYUMAZ

ABD ordusunun yayın organı olan “Armed Forces Journal”’da 2006 yılı Haziran ayında yayınlanan “Blood Bordeers – How a Better Middle East Would Lok” ( Kan Sınırları – Daha İyi Bir Ortadoğu İçin ) adlı makalede Amerikan Savunma Bakanlığı’nda çalışan Albay Ralph Peters ‘ın makalesine eşlik eden hariatayı hiçbir zaman unutmayalım.

Yaşadığımız bir Kurtuluş Savaşı’dır.

O nedenle, “demokrasi nöbetlerine” devam!