CUMHURBAŞKANLIĞI SEÇİMİ VE MÜTEGALLİBE-İSTEMEZÜKÇÜLER!..
Mustafa AKKOCA
Arşivlere müracaat ettiğimizde gördük ki, bir-iki seçim hariç, tüm Cumhurbaşkanlığı seçimleri hep sancılı geçmiştir.
Yakın sayılabilecek siyâsî tarihimizde flu kalan 2. Cumhurbaşkanı İsmet İnönü'nün Cumhurbaşkanı seçiminde cereyan eden vak'alardır; çünkü, Atatürk vefat ettiğinde, İsmet İnönü, muhtelif ithamların muhatabı, mazûl, makhûr bir vaziyetteydi. Buna mukâbil, o an için, ikinci adam rolünde azledilen İnönü'nün yerine Başbakanlığa getirilmiş Celâl Bayar, Genelkurmay Başkanı Mareşal Fevzi Çakmak ve İnönü'den ziyâde, bu iki güçlü adamın desteğini kolayca sağlayabilecek İstiklâl Savaşı Kumandanlarından başkaları vardı.
Pekiyi! Ne oldu da, Celal Bayar ezelî ve ebedî rakibi İnönü'nün Cumhurbaşkanı olmasına razı oldu, razı olmak şöyle dursun, İnönü'nün Cumhurbaşkanlığını samîmî olarak destekledi?
Şeyhi Küçük Hüseyin Efendi'den aldığı tasavvufî terbiye, ya da ruh halinin hususiyetiyle, milletimize rağmen, milletimizin temel değerlerinin topyekûn kaldırılıp, milletimizin ruh köküne, medeniyyetine zıt, frenk medeniyyetinin, Hıristiyanlık kültürünün ürünü kanunlar, tatbikât, benimsenirken hep susan, milletimiz adına her hangi bir reaksiyonda bulunmayan Mareşal Fevzi Çakmak ne olmuştu da, İnönü'yü Cumhurbaşkanı seçtirmek için, TBMM'ni askerî ablukaya aldırarak, başkaca her hangi birisinin aday olmasına bile fırsat tanımamıştı. Birgün olur, İnkılap Tarihi olarak ilk öğretimden i'tibâren eğitimin her kademesinde, lisans ve lisanüstü üniversal eğitimin bütün kademelerinde okutulan yakın tarihimizle alakalı gerçek tarih yazıldığı gibi değil, olduğu gibi yazılırsa bugün için bizlere flu kalan gerçekleri de öğrenmiş oluruz.
Kurucuları, önderleri mütegallibe mensubu olmakla birlikte, Tek Parti Mütegallibe'nin alternatifi olarak Aziz Milletimizin huzuruna çıkan Demokrat Parti'yi, milletimiz, tek dereceli, demokrasiyle idare olunan batı toplumlarında olduğu gibi, gizli oy, açık tasnif, hür ve serbest ilk seçimde kahir bir ekseriyetle iktidar yaptı, dünyanın alkışladığı bir "Beyaz Devrimi" gerçekleştirdi. Bu bakımdan, mütegallibe çok ağır seçim mağlubiyetinin şokunda iken, 3. Cumhurbaşkanı Celal Bayar, ağrısız, sancısız bir şekilde TBMM'nde Cumhurbaşkanı seçildi. Seçim mağlubiyetinin şokundaki Tek Parti Mütegalibe, iktidarın, seçimi kazanan Demokrat Parti'ye teslim edilip-edilmemesini tartışırken, İnönü'nün demokrasiden yana tavır koymasıyla yeni bir şoka girmişti.
İsmet Paşa, 1938'in sonlarından i'tibâren Milli Şef sıfatıyla memleketimizi tek başına idare etmişti. İktidardan kolay kolay vazgeçmez, 1960'da harekete geçirdiği orduyu 1950'de daha kolay harekete geçirebilir, seçimi keenlemyekûn sayıp Millî Şefliğini devam ettirebilirdi. İyi tahliller yapan siyâsî tarihçiler, İnönü'nün demokrasiden yana tavır koymasını dâhilî siyasetten ziyâde hâricî siyasete bağlarlar. Sovyetler Birliği'nden gelen tehditler, ister-istemez, Türkiye'yi Nato İttifakı'nın ve Batı'ın yanında yer almaya zorlamış, bunun da ancak demokrasiyle mümkün olacağı anlaşılmıştı. Diğer taraftan İnönü, bu demokrasi oyununun uzun sürmeyeceğini, er-geç iktidarın kendisine teslim edileceğini ümid etmekteydi. Nitekim, Demokrat Parti iktidarının ilk günlerinden i'tibâren ordu içindeki "Haleskâr Zâbitan" geleneğini devam ettiren subaylar ihtilâl hazırlıklarını çoktan başlatmışlardı bile..
Bir taraftan ihtilâl hazırlıkları devam ettirilirken, diğer taraftan "Mütegallibe"nin devlet içindeki uzantılarıyla, devlet nîmetlerinden mahrum kalanlar, Devlet-i Aliyye'mizin yıkılmasına müncer vâkıların Merkez-i Umûmisi "Kızıl Konağın" sesi, koro halinde "İRTİCA" yaygarasını başlattılar. 1950-1960 arası, "Mütegallibe"nin sloganı, "Karşıdevrim, İrticâ!"
"Mütegallibe"nin "İRTİCA" yaygarasını haklı çıkaracak tek bir vak'a meydana gelmemiştir; Ezan-ı Muhammedî'yi aslına uygun olarak okuyanlara verilen cezayı tertip eden Türk Ceza Kanununun alâkalı maddesinin ortadan kaldırılmasıyla ilgili, İktidar Partisinin (Demokrat Parti) teklifi, komisyonlarda ve TBMM'nde CHP'nin de katkılarıyla ve ittifakla geçmiştir. Bu aslında geriye dönüş değil, şu veya bu sâik ile yapılan fâhiş bir hatadan dönüş olmuştu.
Buna mukâbil, lâikliğin dinsizlik olarak telakkî edilmesi, dindarlara yapılan kanun dışı, insanlık dışı baskılar, şurada, burada çocuklarına asgarî Zarûrat-ı Diniyye'sini öğretmek isteyenlere reva görülen zulüm, işkence ve jandarma dipçiği, 1930'lu, 1940'lı yıllarda bile görülmemiş boyutlarda devam ettirilmiştir.
Bilindiği gibi, Millî Şef, döneminde, Ebedî Şef'in resimlerini devlet dâirelerinden indirtmiş, paradan-puldan çıkartmıştı. Anıt Kabr'in inşaatını durdurmuş, Atatürk'ün Naâşını Etnografya Müzesinin metrûk bir bölümünde bekletmeye devam etmişti.
Demokrat Parti İktidarı, özellikle Cumhurbaşkanı Celâl Bayar bütçe imkânlarını da zorlayarak başka kalemlerden transfer ettirdiği meblağlar ile Anıt Kabr'i sür'atle tamamlatmış, büyük bir merâsimle Atatürk'ün Naâşını Anıt Kabr'e naklettirmiştir. Bütün devlet dâirelerine, Türk Lirasına ve Pullara Atatürk resimleri yeniden konulmuş, bizzat Celâl Bayar'ın direktifleriyle yapılan bir tertip neticesinde, Kemal Pilavoğlu adlı bir meczup kendisi gibi bir kaç beyinsizi de yanına alarak, güpegündüz, Ulus Meydanı'ndaki Atatürk Anıtı'na ellerinde bulunan küçük balta ve çapalarla saldırmışlar, bunun neticesi de Cumhurbaşkanı Celal Bayar'ın direktifleri ve gayretleriyle "Atatürk'ü Koruma Kanunu" çıkarılmıştır ve bu kanun hâlen mer'iyyettedir.
Memleketimizde Ümmet-i Muhammed'in evladına dini'ni öğretmekten başka hiçbir emeli bulunmayan Muhterem Zevata'a Demokrat Parti'nin iktidarda olduğu bu yıllarda, tarihte eşi benzeri görülmemiş tertipler ve zulümler yapılmıştır. Tek Parti Mütegallibe zihniyyetinde olanlar için bu devir "İrticanın hortladığı devir"dir.
Atatürk'ü, Atatürkçü'lüğü devlete yeniden getiren, Atatürkçü'lüğünün zekatını verse, günümüzdeki tüm entel Atatürkçü'lere yetecek kadar, "Seni Sevmek İbâdettir" diyecek kadar Atatürkçü, milli mücadelenin ve Kuvvâ-i Milliye'nin Galip Hocası, Celal Bayar "Karşıdevrimci ve Celâli'dir" Mütegallibe'nin yalaka şâiri,
Derenin kavakları,
Dökülür yaprakları,
Celâlî'ler basmışlar yukarı konakları..
diye şiirler yazacak, mütegallibe'nin Nâşir-i Efkârı, Kızılkonak sâkini, birinci sahifesinden bu şiiri neşredecekti.
İşte bunların demokrasi anlayışı, işte bunların demokratlığı..
(Devamı Yarın)
Yorumlar