İMAM - HATİP MEKTEP’LERİ HER DÖNEM TARTIŞILMIŞTIR!...( 2 )
İmam –Hatip Mektep’leri, kuruluşlarından i’tibaren, her dönem tartışılmıştır; hoş, hâlen de tartışılmaya devam edilmektedir, Yetmiş üç yıllık bu zaman zarfında, iki Darbe-i Hükûmet, 27 Mayıs 1960, 12 Eylül 1980, bir, Demokratik usullerle, Milleti’miz tarafından seçilmiş, Parlamento’da, kâhir, bir ekseriyyete sahip, Hükûmet’in alaşağı edildiği, Muhtıra, 12 Mart 1971 Muhtırası, bir de, Türk Siyâsî tarihi’ne “ Post-moderne Darbe,” olarak geçen, 28 Şubat Darbesi. Her bir darbe ve muntıra neticesinde, iktidar olan, Mütegallibe, Vesayet Rejmi, İmam-Hatip Mektep’leriyle, yakından alakalanmış, zamanm zaman, orta kısmı kaldırılarak din eğitimi iğdiş edilmiş, zaman zaman, Meslekî ders’ler, dinî bilgiler kaldırılmış, zaman zaman da, İmam-Hatip Lise’lerinden me’zun olaenlara, Katsayı ve başka engeller çıkarılarak, Üniversite’lerin kapıları tamâmen, kapatılmıştır.
28 Şubat Post-modern Darbesi sırasında, 4+4+4 ucube, Mecbûrî Eğitim sistemiyle, İmam- Hatip Mektep’lerinin orta kısımları kapatılmış, Kur’ân Kurs’larına kayıd yaşı, 16’ya yükselmişti. “Ağacın dalı yaş iken eğilir,” denilir. Aile’den zarûrî dinî bilgi’leri almayan-alamayan, 12 yıllık mecbûrî eğitim müddetinde de hiçbir dinî ve ahlâkî bilgi verilmeyen bir çocuğa, üstelik, bülûğ çağını geçmiş, ergenlik sıkıntılarını atlatmış birisine, bundan sonra ne öğretebilirsiniz? Bir nesil, bu sistem oyunlarıyla mahv’edilmiştir. Bu devirde, Diyanet İşleri Başkanlığı, Kur’ân Kursu Yönetmeliği’nin Bakanlar Kurulunca ta’dil edilmesi için, idare ettiğimiz, gazeteler ve bizimle birlikte, hareket eden, Refik’lerimiz, diğer, gazeteler’le birlikte, kesif neşriyat yapmamıza rağmen, devrin Hükûmet ortağı, Erbakan’ın, “ İmam-Hatip Mektep’leri Bizim Arka Bahçemiz’dir,” diyerek, karşı çıkması üzerine, bir türlü ta’dil edilememişti.
4+4+4 Mecbûrî, Eğitim Sistemini ısrarla ve hararet’le müdafaa eden, devrin Başbakanı, Mes’ud Yılmaz ile bir Mülakatımızda, “ Bu sistem’de ısrar etmeyin! Bu Sizin Siyâsî Hayatınızın sonu olur,” dediğimde,” Ben, bu hususu, hocaaefendiyle görüştüm, herhangi bir mahzuru olmadığını söyledi,” dedi, Benim aklıma, “ hocaaefendi”’den, Merhum, Kemal Kacar’ı kasdettiği gelmişti, Fakat sonradan öğrenrdiğime göre, Fetö’yü kasd’etmişti.
Gerçekten de bu ısarar, onun siyâsî hayatının sonunu getirdi. İlk seçiimlerde, Partisi, barajaltı kaldı, sonra da, siyaset sahnesinden silinip gitti.
Ak Parti İktidara geldikten sonra, son 22 yılda, İmam-Hatip Mektep’lerinin adedi, oldukçza , arttı, buna müvâzî olarak, talebe sayısında önemli artışlar kald’edildi. Fakat, bu kemmiyete rnağmen, keyfiyyetet herhangi bir değişiklik görülmedi. Daha önceleri, cehalet, meslekî kifayetsizlikler tartışılırken, şimdilerde, ateizm, deizm gibi, Frak-ı Dâlle ve dalâlet vaziyyetleri kesif bir şekilde tartışılıyor.
İmam-Hatip Mektep’lerinde, cehaleti ve Meslekî kifayetsizlikleri göstermesi bakımından bizzat şahid olduğum,bir vak’a: Anadolu’nun gelişmiş ilçelerinden birisi ki, bu ilçe’de,Anadolu Erkek İmam-Hatip , Anadolu Kız İmam-Hatip, düz, İmam-Hatip, erkek ve kız liseleriyle, Ortaokulları olmak üzere, sekiz İmam-Hakip Mektebi’nin bulunduğu bu ilçe’de Yedinci sınıf’ta me’zun olmak üzere, talebe’den birisini, bir nev’i “Me’zuniyet Tezi,” olarak Cum’a namazı kıldırmak üzere,İlçe’nin Cami’i’lerinden birisine gönderirler. Cami’i’nin İmamı, bir hafta müddetle,hutbe’yi nasıl okuyacağını, nelere dikkat etmesi gerektiğini göstermiş, ayrıca Cum’a Namazında hangi sureleri okuyacağını, def’aı’larca tekrarlatarak, Tecvid ve tashih-i Huruf hatalarını düzelttirmiş, Benim de hazır bulunduğum Cum’a Namazında, hutbe’yi okudu, Cum’a Namazını kıldırdı. Hutbe zaten yazılı, basılmış kağıttan okunuyor, İlkokul me’zunu, hatta okur-yazar olan herkes okuyabilir.Hutbe’yi, cümlyeleri bölerek, noktalama ve vurguları yersiz bir şekilde, tamamladı. Cum’a Namazında, birbiriyle tenasüp halinde olmayan, sureler okudu, ikinci rek’atta okuduğu sure, birincüi rek’atta okuduğu sureden daha uzun ve daha yukarılardan idi.Tecvid ve Tashih-i Hurufa hiç dikkat etmemişti. Namaz’dan sonra, Cami’i’nin İmamı, “ Hocam, Kardeşimizi nasıl buldunuz? Deyince, ne söyleyeceğimi bilemedim, “ Allah Kabul etsin!” dedim. Zeki imam, ne kasdettiğimi anladı, “ Hocam, bir hafta boyunca namaz surelerini okuttum, en az hatayı bu surelerde gördügüm için, namazda bu sureleri okumasını ben söyledim, ama, yine de hatalarında ısrar etti,” dedi.
Marmara Üniversitesi, İlahiyat Fakülte’sinde, bölüm Başkanı olan, Arkadaşıma, İmam-Hatip Lise’lerinden Fakülteye gelenlerin Meslekî liyakat ve ehliyyetlerini sordum. Son sınıf, me’zun olması beklenen talbe’lerden birisi, ailesi, bilhassa, babası, eğitimiyle, iyi yetişmesiyle çok yakından alakadar, bizimle her fırsatta, işbirliği halinde, Fakat, öğrenci bî’kayd. Son sınıf, me’zuniyetlerine de çok kısa bir zaman kaldı. Bitirme Tezi üzerinde bir çalışması yok, bizlerden de yardım istediği de yok. Odama da’vet ettim, Babanız, sizin iyi bir din adamı olarak yetişmeniz için büyük bir gayret ve fedakârlık içinde, biz de öyleyiz. Henüz, me’zuniyet için bir tez hazırlamadınız, Kütüphane’de Osmanlıca küçük risale’ler var. Onlardan birisini, latince harf’lere çevir, biz de sana yardımcı olalım, tezini hpazırla, me’zun ol...
Bir hafta sonra odama geldi, “ Efendim, söylediğiniz gibi, Kütüphane’de Risale’yi buldum, ba’zı yerlerini anlayamadım ise de, Latin harf’lerine çevirdim, anlayamadıağım, kelime, cümle ve ta’bir’lerin altını, kalınca çizdim, Takdirlerinize arz’ederuim,” dedi. Uzattığı rizeleciği aldım, sahifelerini açtım, altını, kalınca çizdiği, ya’nî, anlayamadığı, kelime, cümle ve ta’birlerin ilki, “Şer’i Şerîf,” ve daha buna benzer, günlük konuşmalarımızda bile geçen Türkçe, Arapça ve Farsca, kelime, cümle ve ta’birler. Başka ne söyleyebilirim ki,” dedi.