SÜLEYMAN EFENDİ HAZRET’LERİ HAKKINDAKİ, YALAN, İFTİRA VE BUHTAN’LARA CEVAPLAR ! ( 07 )
Nebî salla’llâhu aleyhi ve sellem buyurdular ki: “ Ben’den size bir hadis rivayet edildiğiunde, Kitabu’l’llâha arz’ediniz. Eğer Allah’ın Kiabı Kur’ân-ı Mübîn’e uygun ise kabul edin, değilse redd’edin,” ( Tefsir-i Kebîr/ Cild/ 3/ Sahife/361)
Abdullah İbn-i Ömer radiya’llâhu anhümâ’dan rivayete göre:” Benim tarafımdan( tebliğ edilen Kur’ân’dan) bir âyet olsun ( halka) ulaştırınız, ( öğretiniz!) Benî İsrail ( in ibretli kıssaların) dan da haber verebilirsiniz!.. Bun( u haber vermek) de beis yoktur. Her kim de ( benim söylemediğim bir şey’i söyledi diye) bile bile bana yalan isnad ederse. O da chennemdeki yerini hazırlasın!..
( Peygamber Efendimiz tebliğ buyurduğu İslâmî umde’lerin ve hükümlerin ziyâından( kaybolmasıondan) endişe ederek orada hazır bulunanlar tarfından muhâfaza edilip, orada bulunmayanlara tebliğ edilmesine son derece ehemmiyyet verirdi. Pekçok hitabesinde ezcümle vedâ’ Haccında Arafat’ta irad buyurduğu hutbesinin müteaddit yerlerinde: “ Size Allah’ın emirlerini tebliğ ettim mi? diye sormuş ve:” evet tebliğ ettin yâ Resûla’llâh” cevabı üzerine: “ Şahid ol ya rab!.. diye Allâhu Te’âlâ’yı şahid ettikten sonra: “ Ashabım, bu sözlerimi burada bulunanlarınız burada bulunmayanlara ulaştırsın, onlara öğretsin!.. buyurmuştur.Mevzu’ûz bu hadiste de öğretilmesi matlûp olan Kur’ân’dan bir âyet bile olsa az görülmesin o da tebliğ edilsin buyurmuştur.Bu müteaddit nas’ların ifade ettiği hüküm; âyet’leri, hadisleri ve İslâmî hükümleri bilenlerin, bilmeyenlere öğretmesinin vacip olduğudur.
Kâdî BeyzâvÎ demiştir ki: Bu hadis’te âyet’in tebliği zikredilip hadis’in sükut edilmesinin sebebi şudur.ki: Kur’ân âyetlerinin ziyâ’dan( kaybolmasından) muhafazasını Allâhu Te’âlâ kendi zaman ve kefâletine alarak: “ Şüphesiz ki, Kur’ân’ı biz muhakkak muhâfaza edeceğiz!.. “ diye müekkeden deruhde buyurmuştur. Böyle iken âyet’lerin tebliği ve müslümanlardan bilenlerin bilmeyenlere Kur’ân öğretmeleri vâcip olunca bununla hadisin tebliği vâcip olacagğı yakînen sabit olur. Ve hadis metnindeki,” Belligû,” emri vücuba hamlolunur...
Hadis’in ikinci fıkrası, Benî İsrail’in ibret almaya değer kıssa’larından haber veriniz, meâlindedir. Buradaki emir sigası da ibaha’ya mahmûldür; haber verebilirsiniz ! demektir. Bunun delili ise” Ve’lâ harece,” = Haber vermekte beis yoktur.” Cümlesidir. İslâm’ın başlangıç yıllarında fitne ve fesada sebeb olur endişesiyle Benî İsrail haberlerinin nakli kitaplarının mutala’a edilmesi men’ olunmuştu. Sonraları dinî AKÎDELER, ŞER’Î hükümler te’essüs edih istikrar kesb’etmekle o mahzur kalkmış, Benî İsrail vâkıa’larının nakli mübah kılınmıştır. Bu da ibret alınabilinecek kıssa’larla münhasırdır. Yalan olduğu bilinen haberlerin nakli ise caiz değildir...( SahÎhi Buhârî Muhtasarı Tecrid-i Sarîh Tercümesi/ Cild 9/ Sahife/190,191/ Hadis/1411)...
Nasıl ki, Sevgili Peygamber’imiz salla’llâhu aleyhi ve sellem Efendimiz Hazret’lerine isnad ve izafe edilenler Kitabu’llâha, Kur’ân-ı Kenrime muvafık ise kabul ediliyor, değilse, redd’ediliyorsa, Vâris-i Nebî, Sahibizaman, Mürşid-i Kâmil ve Mükemmil, Medâr Mürşid ve Müceddid’den herhangi bir söz, kelam nakledilirse, evveliyyetle, Kitabullâha, Kur’ân-ı Kerim’i muvafık olup- olmadığına bakarız. Yetmez, Hadis-i Resûl’e, Sahih hadislere muvafık olup- olmadığına bakarız, yetmez, “ Mâ ene aleyhi ve Ashâbî,” ( benim ve Azhabımın yolu üzerinde olanların yolu). Fırka-i Naciye’nin yolu, Sırat-ı Müstekîm, Ehl-i Sünnet akidesine muvafık olup- olmadığına, yetmez,Zikr-i Hafî, Tarîkat-i Nakşibendiyye-i aliyye’nin esâsât’ına, düstur-u aslî’sine muvafık olup- olmadığına bakarız. Muvafık ise kabul, muğayir ise kat’î olarak redd’ederiz.
Hazreti Üstaz’ımızın ebediyyete intikali ve tasarrufu batınî,tasarrufu ma’nevî ve Üveysî tasarrufa geçişinin üzerinden 63 yıl geçmiş, Sohbetine mazhar olmuş, Rahle-i Tedrisinde oturma şerefine ermiş, birinci ve ikinci nesilden hemen hemen, hiç kimse kalmamış, Bizzat Rahle-i Tedrisinde bulunmamış olsalar da zamanında yaşamış, müşerref olmuş, ilk talebesinden ders okumuş olanlar da neredeyse iki elin parmakları kadar azalmış,Hazretimizin irtihalinden 30-40 sene sonra dünya’ya gelmiş, genç Kardeş’lerimiz, bilhassa, son yıllarda dijital mecralarda, “ Hazreti Üstaz’ımız buyurmuşlardır ki!,” diye söze başlıyor, nerede söylemiş, kimler duymuş, sonra kim rivayet etmiş, sonra söylenenler, kitaba, hadise, Ehl-i Sünnet akidesine, Zikr-i Hafî, Tarîkat-i Nakşibendiyye-i aliyye’nin esâsât’ına, temel düsturlarına muvafık mıdır, değil midir? Bunların cevabı yok...
Yıllarca, Tesbih Namazının kalabalık Cemaatler halinde, Cemaatle kılınması hususunda, hâşâ! “ Hazretimiz, kıldırdı, kıldırmış, hatta biz de arkasındaydık, Hazretimiz imam oldu, biz de cemaat idik,” diyenler çıktı.Efendiler! Yapmayınız, etmeyiniz, Hazretimize böylesine bir iftira ve buhtanı reva görmeyiniz,”dedik. Uzun yıllar dinletemedik.
Hazreti Üstaz’ımızın Üstazı, Salahuddîn İbn-i Mevlânâ, Sirâcüddîn Hazret’lerinin Üveysî olarak kendisini rabk’ettiği ve havale buyurduğu, Üstazı,kendisinden bir önceki Merkez, üçüncü Kutbu’l-Aktab, İmam-ı Rabbânî, Müceddid-i Elf-i Sânî, Ahmed-ü Faruk es_Sirhindi(k.s..) Efendi Hazretleri, Mektubat-ı Kudsiyye’sinde,” Tesbih Namazını, teheccüd ve Mübarek gecelerde ve günlerde. Kılınan nafile namazları cemaatle kılmak bütün fukaha’nın ittifakıyla tahrimen mekruhtur. Tahrimen mekruh’u irtikap etmek ve bundan ecir ve sevab beklemek, haramı nelal, helali haram add’etmekten bir derece aşağıdır,” buyururken, Hazreti Üstazımız, cemaatle tesbih namazına nasıl izin verir?!..
Hadis Olmadığı halde her hangi bir kelime veya kelam, “Hadis’tir,” diye Allah’ın Resûlü’ne isnad ve izafe edilirse nasıl ki, yalandır, iftiradır, buhtandır,Vâris-i ‘nin söylemediği bir kelimeyi- Kelamı, Vâris-i Nebî’ ye, isnad ve izafe de Vâris-i Nebî’ye Hazreti Üstaz’ımıza, yalan uydurmadır, iftiradır, buhtandır...