ASLINDA,  BUNLARA  CEVAP  VERMEYE  BİLE  DEĞMEZ!...

Ba’zı  iddialar, kimi  yorumlar  öylesine  hezeyan ve  safsatadır ki, aslıhda  bunlara  cevap  vermek  abesle  iştigaldir.  Ne  varki,aklını  kiraya  vermiş,  sürü,  güruh  olmayı  kabul  etmiş,  zavallı’ların  kendileri  dalalette oldukları  gibi  başkalarını  da  dalalete  sürükleme  potansiyellerinin  önüne  geçmek  için,  bir  de  tarihe  not  düşmek  için  cevaplandırmak  mecburiyyetini  hissediyoruz.

Şer’i  Şerif’e, Kitap  ve  sünnete  tamamen  aykırı  bir  emir  verildiğinde, “Elbette  bunda  bir  hikmet  vardır,”  denilerek  itaat  etmemiz,  isteniyor.”

“Şer’i  Şerif’e,  Kitap  ve  sünnete  muğayir  olan  hiçbir  şeyde  asla  hikmet  olmaz, hikmet  aranmaz. Mürşid, müceddid, müçtehid,  ulema  ve ümera’nın  birinci  vazifeleri,  içinde  bulunduğu  topluluklara, “ Emr-u  bi’l’ marûf, Nehy-i  ani’l- münker,” (  güzel olanı,  meşru’  olanı  emretmek,  kötüyü,  çirkini  nehyetmek,(  sakındırmak), birincil  vazifeleridir. Şer’i  Şerif’e,  Kitap  ve  Sünnete  muğayir  seyyiati  ancak,  şeytan  emreder,  vesvesesini  şeytan  körükler.

“Emr-u  bi’l’marûf,  Nehy-i  ani’l- münker,” kısaca,  tebliğ  vazifesini  yaparken  nelere  dikkat  edilmesi  gerektiğini,nasıl  hareket  edilmesi  iktizasını, Cenab-u  Hakk  Peygamber’ine, Peygamber’nin  şahsında, mürşid, müceddid,müçtehid, ulema  ve  ümera’ya  beyan buyurmuştur.”  Rabbi’nin  yoluna  hikmetle, güzel  öğütle  da’vet  et, onlarla  en  güzel  şekilde  mücadele  et. Çünkü Rabbin,  işte  O, yolundan  sapanları  daha  iyi  bilir,  doğru  gidenleri  de  en  iyi  bilen  Odur.”  ( Nahl / 16/ 125)

Mübelliğ’ler,(  tebliğat  vazifesini  yerine  getirmeye  mükellef  olan,  katı,  sert  mizaçlı,  nobran  olmamalıdırlar. Diğer  taraftan  halleriyle,  fi’il  ve  davranışlarıyla  başkalarına  kötü  örnek de  olmamalıdırlar.Aksihalde  muhatap-  potansiyel  kitle hem  kendilerinden,  hem  de  hidayetten,  İslâm’dan  uzaklaşır...  “ Haübibim, eğer  sen,  sert,  kalın  kalbli  olsaydın,  onlar  senin  etrafından  dağılıp  giderlerdi.” “  Şüphesiz  ben,  müslümanlardanım  deyip,  iyi  işler  yaparak,  Allah’a  da’vet  edenden  daha  güzel  sözlü  kim  vardır?”  “  İyilikle  kötülük  bir  olmaz. Kötülüğü  en  güzel  biçimde  önle.  Bir  de  bakarsın,  seninle  arasında  bir  düşmanlık  olan  kimse  candan  bir  dost  oluvermiştir.”  “ O  dereceye  ancak  sabredenler  kavuşturulur.  O  derece  ancak ( dinden) büyük  bir  nasibi  olanlar  kavuşturulur.”   “  Eğer  sana  şeytandan  birz  ayartma  gelecek  olursa  hemen  Allah’a  sığın.  Çümkü  O, sadece  O,  çok  iyi  işiten  ve  çok  iyi  bilendir.” (  Fussilet/ 41/ 33,34,35,36)

Sevgili  peygamber’imiz  salla’llâhu  aleyhi  ve  sellem  Efendimiz de:  “  İyilik  yapana,  iyilik  yap, kötülük  yapana  da  iyilik  yap, Zira,  kötülük  yapanın  kötülüğü  kendisine  yeter.” Sana  karşı  iyilik  yapana  da,  kötülük  yapana  da  iyilikle  mukabele  edilmlesi,  diğergamlığın  da  ötesinde  bir  şey... İyilik  yapana,  iyilikle  mukabele  asgarΠ insan  olmanın   iktizası, ama  kötülüğe  karşı  da  iyilik, ancak,  İnsan-ı  Kâmillerin,  dindeğ,  ma’neviyyatta  büyük  nasibi  olanların  işidir.

“  Siyâsî   tercihi  farklı  olanları, yurtlardan-  kurs’lardan,  hatim  cemaatinden  uzaklaştırıp,  selâmı  sabahı  kesek!... “

Akıllı  ve  Müdebbir  İdareci, hangi  partiye  rey  verileceğini  değil,  hangi  partilere  rey  verilmeyeceğini  telkîn  eder.Devlet-i  aliyye’mizin  inkırazına sebeb  olan, Ermeni,  Rum, Yahûdî  ve  Gayr-i  Millî   unsurlardan  tarafından  kurulan,  İttihad  ve  Terakkî’nin  devamı,  Ebed-müddet  din  düşmanı,   Millî  ve  ma’nevî , bütün  d7eğerlerimize  savaş  açmış,  yerlive  Millî  olmayan   partilere  asla,  rey  vermeyiniz,buna  mukabil , bulunduğunuz  yerlerde, Milletvekili, ve  Belediye  Reisliği  namzetlerinin  şahsiyyetlerine  bakınız, Milliyyetçi- Muhafazkâr,  Yerli  ve  Millî  Partilerden  herhangi  birisine,  perdenin  arkasına  geçtiğinizde  vicdanınızın  elverdiği  partiye  rey  veriniz,”  demelidier.Geçmişte, Akıllı, Müdebbir, İdarecimiz,  Büyüğümüz,” Benim  Adalet  Partisinde  siyaset  yapmam,  sizlerin  de  aynı  partiye  rey  vermenizi  gerektirmez. Bulunduğunuz  yöredeki,  partilere, namzetlere  bakarak  vicdanınızın  sesini  dinleyerek, herhangi  bir  partiye  rey  verebilirsiniz,”  buyururdu.  Kendisini  ma’nevî   otorite  kabul  edip,  hürmette  kusur  etmeyen, Camia  ferd’lerine  karşı,  idarecinin  haşîn  davranması  hele  hele,Camia’dan  uzaklaştırması,  cinayettir. Umre  ziyareti,tam,yarım, çeyrek  altın, Ziyarethane  ve  Umraniye  sohbetlerine  mazhariyyet  gibi  promasyonlarla  ve  mum  ışığıyla  talebe  arandığı  bir  devirde, yıllardır, kendisini  da’va’ya  adamış, 2Himmete  talip,  Hizmete  rağıp,” bu  insanları  sırf  siyasî  tercihleri  dolasıyla, Camia’dan, Cemaatten  uzaklaştırmak  akıl  işi  midir?  Hazret-i  Üstaz’ımız, bir  müddet  kendisine  intisab  eden,  sonra  da  başka  arayışlara  giren,  aradığını  bulamadığı  için  tekrar  dönen  birisi  hakkında,  söylenenler  üzerine,  “ Kusuru  olmayanların  bu  kapıda  ne  işi  var!”buyurmuştur, Elbette  hepimizin,  ama  hepimizin  kusurları  vardır, bu  satırların  yazarı  bu  Camia  içinde  kendisini  en  kusurlu  görür, Aama, kusuru  olmasaydı, bu  kapıda  niçin  beklesindi. Hıristiyanlık’da  olduğu  gibi,Yüce  İslâm  Dininde, günahları,  afv,  ya da,  afaroz, ( dinden  uzaklaştırma)  yetkisi  olan,  ruhban  sınıfı  yoktur.  Siz,  kim  oluyorsunuz  da,  siyâsî    tercihinden  dolayı,  insanları,  yurtlardan- kurslardan,  hatim  Cemaatinden  uzaklaştırıyorsunuz?!..

“   Demek  ki,  sen  onlara  Allah’tan  gelen  bir  rahmet  ile   yumuşak  davrandın.  Eğer  sert  katı  yürekli   olsaydın,  elbette  etrafından   dağılıp  gitmişlerdi.  O  halde  kusurlarını  afeet  de,  günahlarının  bağışlanmasını   dileyiver.  İdare( yönetim),  hakkında  onlarla  istişare  et,(  onların  görüşlerini  de  al).  Sonra  karar  verdin  mi,  Allah’a  tevekkül  et.  Çünkü  Allah, tevekkül  edenleri  sever.”  (  Âl-i  İmran / 3/159)

Cenab-u  Hakk,  vahiy  ve  mu’cize  ile  te’yid  ettiği  Peygamber’ini ,” Emir’de,  İşlerde,  cihad  ve  günlük  işlerde, yanındakilerle, Ashabıyla  istişare  etmesini  emr’ediyor.  İstişare  et, ve  hangi  bir iş-emir  için  azmettiğinde,(  kat’î,  karar  verdiğinde) Allah’a  tevekkül  et,”  buyurmuştur. Hata  ve  nisyan  ile  ma’lûl  id7arecilerin  yanlarında  bulunan  yardımcılarıyla  istişare  edip  öyle  karar  vermeleri  bu  âyet-i  Kerime’nin  mantıkınca  farz’dır. Ehliyle  istişare  eden,  idareciler  verdikleri  kararlardan  dolayı  pişman  olmazlar, “ El-  Müsteşâr-u  Emînü’n,” Fahvasınca,  Müsteşâr,(  istişare  olunan  zat, emîn,  i’timada  şâyân, güvenilir  birisi  olmalıdır.Yalaka, “Evet  Efedim, bebet  Efendim,”’cielerle, İdareciye  sürekli  müdahanede  bulunan,” Siz  dâhî’siniz,  her  şeyi  herkesten  daha  düşünür,  daha  iyi  yaparsınız,”  diyenlerle  istişare  ne  idareciye  ve  ne  de,  idare  olunanlara  fayda  verir...