O, ÂLEMLERE   RAHMET OLARAK GÖNDERİLDİ (1)

( Resûlüm!) Biz, seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik.” ( Enbiya/ 21 /107 )

Kâinat’ın hilkatinin sebebi, “ Muhabbetten Muhammed oldu hasıl, Muhammed’siz Muhabbetten ne hasıl?” “ Levlâke Lema Halaktü’l-eflâk,”( sen olmasaydın felekıyatı,( kainatı-muhlukatı  elbette yaratmazdım,) Hadis-i Kudsî’nin  masadakı, Nuru,Ruhu, her şeyden önce yaratılmış ve fakat, bi’sata(Nübüvvet ve risalet vazifesiyle) gönderiliş i’tibariyle   en son gönderilen,” Muhammed, sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir. Fakat o, Allah’ın Resûlü ve Peygamber’lerin sonuncusudur. Allah hey şeyi hakkıyla bilendir.” ( Ahzâb/ 33 /40)

Serveri-Serdar-ı Enbiya, Şâh-ı Rüsûl, Efendimiz salla’llâhu aleyhi ve sellem Efendimiz, Nuru-Ruhu her şeyden evel yaratıldığı hpalde, bi’seti, Peygamber olarak, vahye muhatap kılınması, vahiy ile, mu’cize’lerle müeyyed kılınmasının, Peygamber’lerin Hâtem’i  sonunucu  olmasında  sayısız hikmetler vardır; Bilindiği üzere, Peygamber’imizden önce gönderilen Peygamberler, coğrafî  bir bölge’ye, bir kavme gönderirirler, bir önceki Peygamber’in getirdiği şer’î  hükümler,Yüce İslâm Dini’nin,  Allah’ın varlığı ve birliği, melekler, kitaplar Peygamberler, kaza ve kadere iman ahiret, cennet-cehennem’e i’tikad gibi sabiteleri hariç olmak üzere, sonra gelen Peygamber’in getirdiği şer’î   hükümler nesh’edilirdi. Peygamberimizden sonra Peygamber gelmeyeceğine, Kendisine indirilen Kitap Kur’ân-ı Kerim’den sonra başka kitap gönderilmeyeceğine göre, Peygamber’imiz, kıyamete kadar bütün zamanların ve mekanların Peygamberidir, ona indirilen Kur’ân-ı Kerimin hükümleri de kıyamete kadar bakidir, nesh, ta’dil ve tebdil sözkonusu değildir.

Böyle olunca da,Peygamber’imizin bi’setinden, Kur’ân-ı Kerimin nüzulünden  i’tibaren, kıyamete kadar gelecek bütün insanlar Peygamber’imizin ümmeti, Ümmet-i Muhammed’dir. Allah’a ve Resûlü’ne iman edenler, Ümmet-i  İcabet, henüz iman ile müşerref kılınmayanlar ise, Ümmet-i da’vettir.

Allah’ın rahman sıfatının tecellisiyle, Âlemlere rahmet olarak gönderilen Hâtemü’- Enbiya, Sevgili Peygamber’imiz, Ümmet-i Icabet’e rahmet olarak gönderildiği gibi, Ümmet-i da’vete de rahmet olarak gönderilmiştir.

Âlemlere rahmet olarak gönderildiği için, Ümmeti da’vetten olan hiçbir kimsenin kahredilmesi için du’a etmemiş küfrü-şirki ne kadar büyük olursa olsun, hiçbir kimseye la’net etmemiştir.Ebû Cehl de bunlara dahildir.  Bedir’den başlayarak Mekke’nin  Feth’ine kadar  bütün muharebelerde, Resûlu’llâh’ın, İslâm Ordu’larının karşısındaki Mekke’li müşriklerin şirk ordularını teçhiz eden, silahlandıran,teşcî’ eden, cesaretlendiren, teşvik eden,  şirk orduları, Başkumandanı, Süfyan bin Harb’in kahredilmesi için du’a etmemiş, ona bile la’nette bulunmamıştı.  Nitekim, Mekke’nin    fetih günü, Peygamber’imizin,” Men dahale dâre Ebû  Süfyan, kâne âminen,” ( herkim, Ebû  Süfyan’ın dairesine girerse( etrafında toplanırsa) emniyyete olacaktır,) Beyannâmesi üzerine, başta, Ebû  Süfyan bin harb ve zevcesi Hind- ki,Bedir’de katledilen oğlunun intikamını almak için, Uhud da şehid düşen, “Reisü’ş-şüeda,” ( şehid’ler Reisi) Peygamber’imizin pek sevgili amcası Hazreti Hamza’nın şehid olması üzerine, kölesi olan, Vahşî’ye ta’limat vererek iç organlarını, ciğerlerini parçalatan, Ebû  Süfyan bin Harb’in zevcesie,- de dahil Mekke müşriklerinin, Kureyşx ileri gelenlerinin ekserisi İslâm ile müşerref olmuşlardı.Ebû  Süfyan bin Harb, ilerlemiş yaşına ve gözlerini kaybetmiş olmasına rağmen, Mekke’nin Fethinden sonraki bütün muharebelere İslâm Ordusu ile katılmış,” Ey Ebû Süfyan! Ma’zeretin var, bu halinle  seferlere katılmasan da olur,”diyenlere,” Bırakınız, katılabildiğimi bütün seferelere kaktılayım, gözlerim görüyorken hep şirke-küfre hizmet ettim, hiç değilse, bu halimle, gözlerim görmüyorken, İslâm yolunda, Allah’ın ve Resûlü’nün yolunda öleyim,” diye cevap vermiştir.Ebû Cehl,Uhud’da,  müslümanların kılıç darbeleriyle ağır yaralı olarak yere yığılmış, Ashab-ı Güzin arasında küçücük boyu ile hafif-naif bir cüsseye sahip, Abdullah İbni Mesu’d  önce göğsüne çökmüş, son nefesinde iman teklif etmiş, kabul etmeyince, elindeki kılıcıyla başını gövdesinden ayırarak katletmişti. Resûl-i Ekrem Efendimiz,Ebû  Cehl’in oğlu İkrime için, İkrime’nin aralarında bulunduğu üç müşrik için,” Mekke’nin Fethi günü, bunları Ka’be’nin astarına yapışmış olarak gövrseniz bile katlediniz,” emrini vermişti. Mekke’nin fetih günü, İkrime, Mekke’den kaçtı, izini kaybettirdi,Tebdil-i Kıyafet, ismini de değiştirerek, Kızıl Deniz’de, Balıkçı Teknelerinde tayfa olarak çalışmaya başladı.Ebû Cehl’in kızı Cüveyriyye Mekke’nin fethinde İslâm ile şerefyab oldu, Kardeşi İkrime’nin de İslâm ile müşerref olabilmesi için tavassutta bulundu. Resûlullah Efendimize, “Kardeşim İkrime  gelip Huzurunuzda İslâm’ı kabul etse onu afvedermisiniz? Diye ricada bulunduğunda, Resûlu’llâh elbette, “ İslâm makablini siler süpürür,” İslamı kabul ettiği andan i’tibaren artık geçmişi sorulmaz, gelsin iman etsin,” buyurdu. Geldi, Peygamber’imizin huzurunda  Keluime-i Tevhidi ve kelime-i Şehâditi   ikrar etti ve kalben de kabul etti.Müslüman oldu, dünya gözüyle Peygamber’imizi gördüğü ve ona iman ettiği için de sahâbî  oldu.

Hazreti İkrime radiya’llâhu anh Efendimiz, Hicrî 15. Milâdî,636’da, Hazreti Ebû  Bekr es-Sıddîk radiya’llâhu anh Efendimizin hilafeti zamanında  çok   sıcak bir havada, cereyan eden Yermuk Savaşında,yanlarında bulunan az miktarda suyu biribirine ikram etmek için içmeyen, yanıdaki yaralı kardeşine verdiği ve hiçbirisi bir yudum bile su içmeden- içemeden  oğluyla birlikte şehid düşmüştür.

Ebû Cehl’in oğluyken, üç firarî’den birisiyken, İslâm ile şerefyap  olmak, Sahâbî’den birisi olmak ve şehidlik mertebesine de ulaşmak her kula nasip olmaz. Eğer Peygamber’imiz bu saydıklarımızın helaki için du’a buyursaydı, bunlar hakkında la’net etseydi, Allah Resûlü’nün du’a’sını reddetmeyeceği için helak olup giderlerdi. Ama, bunlar önce Ümmet-i da’vet idiler, sonra herbiri birer birer Ümmet-i İcabetten oldular, hem dünyaları hem de uhralarını muammer oldu.