SÜLEYMAN  EFENDİ  HAZRET’LERİ  HAKKINDAKİ,  YALAN,  İFTİRA  VE  BUHTAN’LARA CEVAPLAR!... ( 02)

EVRÂD-I  BAHÂ’İYYE : Zikr-İ Hafî, Tarîkat-i Nakşibendiyye-i aliyye’nin esâsât’ından, temel düstur’larından bulunan, Evrâd-ı  Bahâ’iyye, Silsile-i Zeheb, Silsile-i  Sâdât’ın  15. Halkası ve  ve 2. Merkez, Kutbu’l-Aktâb, Muhammed  Bahâüddîn Nakşibend( k.s.) Efendi Hazret’leri tarafından, Kur’ân-ı Azîm’in âyet’lerinden,  İlâhî, Esmâ-i Hüsnâ’dan  VE Nebiyy-i Kerim’in Hadis’lerinden alıhmış, me’sûr, du’a’lardan te’lif edilmiş, du’a’lar mecmusıdır.

Cenab-ı Hak Kur’ân-ı Kerim’inde: “ En güzel isimler( el-esmâü’l-hüsnâ) Allah’ındır. O halde O’na o güzel isimlerle du’a edin.” ( A’raf 7/180)  “ Ey inananlar! Allah’ı çok zikredin. “  “ Ve O’nu sabah akşam tesbih edin.” ( Ahzâb/ 33/41,42) “ ( Resûlüm!)  Sana vahyedilen kitabı oku ve namazı kıl kıl. Muhakkak, ki namaz  hayasızlıktan ve kötülükten alıkoyar. Allah’ı anmak( zikir) elbette ( ibadetlerin) en büyüğüdür. Allah yaptıklarınız bilir.” ( Ankebût 29/45) “  “ Bunlar, iman edenler ve gönülleri Allah’ın zikriyle sükûnete erenlerdir. Bilesiniz ki, kalpler ancak Allah’ı zikretmekle huzur bulur.” ( Ra’d 13/28)

Yukarıda ifade etmeye çalıştığımız gibi, Evrâd-ı Bahâiyye, Muhammed Bahâüddin Nakşibend Hazretlerinin zamanından beridir, Zikr-i Hafî, Tarîkat-İ Nakşibendiyye’nin esâsât’ından, temel düsturundandır.Ancak, Evrâd-ı Bahâiyye izinle okunan   zikir ve vird du’a’lar mecmusıdır.İzin de, ancak, Seyr-i Sülûkünü, kalb ve ruh tahliye( buradaki “Ha” noktalı) tahliye( noktasız “ Ha” ile), tenvir ve tezyi’nini tamamlamış sır ve hafî  latife’leri üzerinde  çalışanlara verilir.İzinsiz okunması halinde beliyye ve musebetlere sebeb olur.

Ayrıca, Evrâd-ı Bahâiyye ferden ve gizlice okunur, Hatm-i   Hâcegân-i  Nakşiyye gibi topluca yapılan bir zikir ve du’a değildir. Son zamanlarda dijital vasıtalarla, “ Mezâmîr,” okur gibi belli bir makam üzere okunması tasavvufî  bir bid’attir.

Zikr-i Hafî, Tarîkat-i Nakşibendiyye-i aliyye’de, bütün ziker,tesbihat ve du’a gizli yapıldığı gibi, Evrâd-ı Bahâiyye de gizli okunur. “  Rabbi’nize yalvara yakara ve gizlice du’a edin. Bilesiniz ki O, haddi aşanları sevmez,” A’raf / 7 /55) ( Müfessirler, açıkca, bağıra-çağıra yapılan du’a’ların haddini aşmak olduğunu söylemişlerdir.Yalvarıp yakardığınız, Allah^, hâşâ! çok uzaklarda değil, “ O, size sizin şahdamarınızdan daha yakındır,” Hâşâ! sağır da değildir.

“ Islah edilmesinden sonra yeryüzünde bozgunculuk yapmayın. Allah’a korkarak ve (rahmetini) umarak du’a edin. Muhakkak ki, iyilik edenlere Allah’ın rahmeti çok yakındır.” ( A’raf / 7 / 56)

Evrâd-ı Bahâiyye’nin büyük bir bölümü, âyeti Kerime’lerdean, Hadis-i Peygamberî   me’sûr du’a’lardan te’lif buyrulmuştur.Du’a Mecmua’sının son iki sahifesinde, hiç bir du’a Mecmua’sında olmayan bir tarz’da doğrudan Cünûd-u  İlâhiyye’ye, “ el- Ervâhu’r-Ruaniyyun   ve’l- Melâiketü’n- Nuraniyyûn,” diye, kasem ile başlayan  ruhanî’lerin ve meleklerin ismilriyle devam eden” en sür’atli vakitte bana ininiz, Allah’ın azameti ve kudretiyle benim bulunduğum yerde hazır olunuz, talebime imtisal ve hacetimi yerine getirinz. Ey alemlerin rabbi olan Allah’ın melekleri sür’atle benim talebimi ve rağbet ettiğimi, üzerinize  okuduğumun hakkı için ,Allah’ın yarattıkları arasında hak ile hükm’olunmuştur. Ve Şüphesiz, Allah’ın emri   yerine getirilmiştir,” diye sonlanan ve başka hiç bir du’a  Mecmua’sında bulunmayan bir bölüm vardır... 1924’e, Şeri’yye  ve Evkâf Vekâleti’nin lağvi, Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile Milleti’mizin ve Medeniyyeti’mizin yüzakı ilim müesseseleri medrese’lerin kapatılmasıyla, Emevî’lerden, Abbâsî’lere, Abbâsî’lerden, Büyük Selçuklu, Büyük Selçûkî’den, Anadolu Selçukluya, Anadolu Selçuklu’dan, Osmanlı Devleti aleyye’mize tevarüs eden İslâm Medeniyyeti’miz inkıta’ya uğramıştır. 2500 yıllık devlet geleneğimizde, asılnda sadece bir rejim değişikliği olan Cumhuriyet, Milleti’mizin bütün değerleri üzerinde öylesine tahribat yapmıştır,ki, farz-umuhal Devletimiz, Milleti’miz, dünya’nın en zalim ve gaddar bir devleti tarafından işgale uğramış bile olsa, yapmayacağı-yapamayacağı tahribat bu dönemde yapılmıştır,Kütüphaneler tahrip edilmiş, asırlar içerisinde sahip olduğumuz, en değerli ilim ve kültür varlıklarımız, bugün dahi değer biçilemeyen, yazma ve basılı kitaplarımız, hurda fiatına yokpahasına Bulgar’lara satılmış, kağıt ve karton fabrikalarında, ham madde ve kağıt hamuru olarak kullanılmıştır..

Diğer taraftan, Medrese’lerin kapatılması üzerine, İstanbul’daki ve Anadolu’nun en ücra köşelerine kadar bütün talebe-i Ulum, ellerindeki ders kitaplarıyla birlikte  şehirlerine ve köylerine dönmüşler, rejmin zulmü ve tazyîkı sebebiyle, “ Başımıza bir bela gelir,” diye evlerindeki, ellerinhdeki ders kitaplarını bulundukları yerlerdeki cami ve mescidlere, köy odalarına terk etmek mecburiyyetinde kalmışlardır.

Sahibizaman, Mürşid-i Kâmil ve Mükemmil, Medar Mürşid ve Müceddid, Süleyman Hilmi Silistrevî Efendi Hazret’leri, 1939 yılından i’tibaren, kalabalık bir talebe grubu’na tedrisata başladığında, Takrir buyurduğu ders’leri ta’kip edebilmeleri için, herbir talebe’nin, ders kitabı bulunmuyordu.Sarf metin ve şern’leri, Nahiv metin ve şerh’leri, İlm-i Kelam metin ve şerh’leri, İlm-i Mantık metin ve şerh’leri, fıkh(a aid kitaplar, Usûl-ü Fıkıh metih ve şerh’leri bulunmuyordu.Talebe öncelikle, İslâm Harfleriyle, Osmanlıca ve Arapça yazmayı öğreniyorlar, bilhassa, İlm-İ Kelam’a aio Akaid Metni,Emalî, İlm-i Mantıktan Şeksiye ve Usûl-ü Fıkıh Metni, Muhtasar’ul_Menârî metihleri gibi kısa metinleri istinsah ederek teksir ediyor ve ders’leri bu nüshalardan ta’kip ediyorlardı.Uzun metinleri ve bunların çok daha uzun şerh’lerini istinsah mümkün olmadığı için    bir veya iki nüshadan bütün talebe takrir edilen dersi ta’kip ediyor, müzakere ve serbest çalışma saatlerinde ise, münavebe ile mevcud kitaplardan istifade ediyorlardı.

Süleyman Efendi Hazret’leri Fatih, Süleymaniye, Şehzadebaşı ve Beyazıd Camii’lerinde va’az ettiğinde, hiç ihmal etmez,Beyazıd’daki Sahaflar  çarşısına uğrar, Sahaf’ların elinde ne bulursa fiyatının pahalı olmasına bakmadan, hemen alır,Sahaflara tenbih ederdi, “ Elinize bu kitaplardan her neki geçerse benim için muhafaza ediniz, sizin istediğiniz bedelden ben alacağgım,” buyururdu...

.