SÜLEYMAN EFENDİ HAZRET’LERİ HAKKINDAKİ, YALAN, İFTİRA VE BUHTAN’LARA CEVAPLAR!... ( 95)

DU’A  MÜ’MİN’İN SİLAHIDIR:

“ ( Resûlüm!) De ki; ( kulluk ve yalvarmanız( du’a’nız) olmasa, Rabbim size ne diye değer versin? ( Ey inkar edenler! Size Resûlün bildirdiklerini) kesinkes yalan saydınız; onun için azap yakanızı bırakmayacaktır! “ ( Furkan 25/77)

Du’a, mü’min’inin Rabbiyle doğrudan kurduğu en kuvvetli bağdır.Aciz  ve her şeye muhtac kulun, Kâdir-i Mutlak Olan Rabbin’den, usûl ve adabına uygun olarak maddî-ma’nevî, dünyevî ve uhrevî ve kat’iyyetle meşrû, ba’zı taleplerde bulunmasıdır.

Elbette kullar ubûdiyyet vazifesini ifa ederken    bütün ibâdât-ı ta’âtta, du’a  niyaz  ve temennî’lerinde,belli usûl ve adaba uymak mecburiyyetindedirler. 

“ Rabbinize  tazarrû’ tevazû’( yalvara yakara) ve gizlice du’a edin. Bilesiniz ki O, haddi aşanları sevmaz.”( A’raf 7/55)

“Kendi kendine, yalvararak  ve ( Allah korkusundan- haşyetten) ürpererek,açıktan-yüksekten olmayan bir sesle sabah akşam Rabbini zikret! Gafillerden olma! “ A’raf  7/205)

Her iki âyeti Kerime’nin mefhumundan anlaşılan, du’a ve zikir’de    tevazû- tazarrû’ etrafından duyulmayacak bir sesle gizlilik içinde yapılması esastır. Miting meydanlarında nutuk atanlar gibi bağıra-çağıra, klişe’leşmiş cümlelerle manzum hale getirilmiş metinlerle yapılan du’a ve zikirler haddi aşmak demektir.Du’a ve zikirde bile Allah’ın azametine karşı haddi aşmak ne demek?

Tesbih, Zikir, İsti’ğfar, Tevbe ve du’a,zaman zaman, karıştırılır;  Tesbih, zikir zannedilir, tevbe isti’ğfar kabul edilir, du’a ise zaman zaman zikir, zaman zaman, tesbih, zaman zaman da tevbe olarak bilinir.

“ Göklerde ve yerde bulunan her şey Allah’ı tesbih etmektedir. O, aziz’dir, hakîm’dir.” Hadid / 57/l)

( Haşr ve Saf Sureleri de yukarıda meâl-i âlî’sini verdiğimiz,   aynı âynı âyetlerle başlar.

“ Yedi gök yer ve bunlarda bulunan, herkes-her şey O’nu tesbih eder, O’nu övgüyle tesbih etmeyen hiçbir şey yoktur. Ne varki, siz, onların tesbihini anlamazsınız. O,halîm’dir, bağışlayıcıdır.” ( İsra/17/44)

( Tabî’at ilimlerindeki inkişaf, bu  Âyetin tefsir ve açıklanmasına yardımcı olmuştur. Nitekim, önceleri cansız ve hareketsiz olduğu sanılan varlıklar da dahil olmak üzere bütün eşya atomlyardan meydana gelmiştir. İşte atom çekirdeğinin etrafındaki elementler sürekli ve muntazam bir şekilde çekirdeğin etrafında dönmektedirler ki, belki de onların bu dönüşleri ve böylece İlâhî  kanu’na en ufak bir sapma göstermeksizin boyun eğmeleri, Kur’ân-ı Kerim tarafından Allah’ı tesbih olarak ifade edilmiştir.)

TESBİH : Allah’ı bütün nakisa’lardan( noksan sıfatlardan) tenzih  edip kemal sıfatlarıyla muttasıf kılmak, ibadete, kulluk etmeye layık olanının yalınız ve yalınızca Rabbimiz olduğunu kabul etmektir. İnsanoğlu’nun ağzından çıkan ilk cümle,” Süphane’llâh” cümlesidir. İlk insan, ilk Peygamber beşeriyyetin babası Allah tarafından tasvir edilip, kendisine ruh üflendiğinde, dünya’ya gözünü açıp baktığında, hayretler içerisinde,” Süphanellâh!”demişti. ona uyarak bütün melekler de “ Süphane’llâh” demişti. Bizi hayrete düşüren bir vak’a- hadise ile karşılaştığımızda, “ Fe’süphane’llâh!” deriz. Allah’ı tesbih etmenin ehemmiyyetini ifade eden    en güzel örnek, bilindiği gibi,Namaz’ın     şart’larından, farz’larından, İftitah Tekbiri,” Tekbir-i Tahrimiyye”,namaza durunca namaz harici helal olan ba’zı hareketlerin haram olmasını, namazın başlamasını te’min eden tekbir, tekbiirle birlikte huzurda kıyam şart ve farz’ından sonra, üçüncü şart-farz kırâ’ettir. Farz olan    mutla olarak, Kur’ân’dan bir ayetin veya surenin okunmasıdır. Ama, önce Fatiha Suresini, sonra da kafi derece bir ayet veya kısa bir surenin okunması vacib’dir.Kıyam’da kırâet “Süphaneke” du’asıyla başlar. Namaz’dan sonra, âyete’l-Kürsî  okunduktan sonra, 33 Tesbih,( Süphane’llâh) 33 Tahmid ( Elhamd-ü li’llâh) 33 Tekbir ( Allâhu Ekber) denilir ve du’a edilirse,güneşin üzerine doğduğu ve battığı her şeyden daha hayırlı olduğunu Sevgili Peygamberi’imiz buyurmuştur.

Tesbihle zikir arasındaki fark,Allah’ın yarattığı her şey,mahlukatın tamamı, canlılar,insanlar, melekler, cin’ler, akıl sahibi olsunlar-olmasınlar, hayvanat, nebatat, eşcar,cemadat her neki varsa Allah’ı tesbih ederler. Ne varki,biz, hayvanatın, nebatatın, eşcarın ve cemadatın tesbihlerini anlayamayız. Zikr, insanlara, meleklere ve cin’lere, yani, mahlukatın akıl ve şuur sahiplerine mahsusutur.

ZİKİR:

“ Rabbini çok zikret! Sabah akşam tesbih et! “ ( Âl-i İmran / 3/41)

“ Ey inananlar!(mü’minler) Allah’ı çokca zikredin. Ve O’nu sabah akşam tesbih edin.” ( Ahzâb /33/41,42)

( Sabah akşam aslında bütün vakietleri içine almaktadır. Tesbih ve zikir evveliyyetle,” Süphane’llâh”  “Elhamd-ü li’llâh”  “  Lâ   ilâhe il’llâh” “ Allâhu Ekber” “ Lâ  havle velâ kuvvete illâ  bi’llâhi’l ali’yyi’l-azîm”, ifadeleriyle yapılır

Zikr-i HafÎ, Tarîkat-i Nakşibendiyye-i aliyye’nin zikri, bütün esma ve sıfatları müstecmi’( Allah’ın bütün güzel isimlerini ve kemal sıfatlarını kendisinde toplayan, İsmü’z-Zât  olan Lafza-i Celâl’dir,” Allah! Allah! Allah!” Lafz-ı Celîl’idir.

Cenab-ı Hakk,Kur’ân-ı Kerim’de, muhtelif âyet-i Kerime’lerinde, “ Allah’ı çokca zikrediniz,” buyuruyor. Bu radaki kesretin çokluğun ölçüsü nedir? Bu rada murad buyrulan çokluk, hesap makinesi rakamlarıyla ya da Tesbihmatiklerle te’min edilebilinirmi? Aslâ! “Teşbihte hata yoktur,” denilir. Çokluk manüel( el hareketiyle çalıştırılan Facid tipi hesap makineleriyle değil de,dijital sistemlerle te’min edilebilinir.Zikr-i Hafî yolunda, dil üst damağa yapıştırılır, dijital sisteme kalbe bağlanır, kalp otomatik olarak, “ Allah! Allah!Allah!” diye zikre başlar iştea bu durum, dünyevî  sayıların, tâ’dâtın ötesinde bir şeydir...