AYASOFYA-YI KEBİR CAMİ-İ ŞERİF’İN’DE  BİR ÖĞLE NAMAZI!...

Ramazan AyI’nın 5. Günüydü. 0006 Nisan 2022 Çarşamba günü, öğle namazını Ayasofya’da kılmak üzere  yola koyuldum.Kabataş’tan, Karaköy’den, Sirkeci’den, Sultanahmed’e doğru, bir akın vardı.Genç Arap turistler,Avrupa  ülkeleri vatandaşları, Türkiye’den Anadolu’nun muhtelif illerinden gelen vatandaşlarımız, Toplu taşıma  vasıtaları tıklım tıklım, dolu, insanlar yaya olarak Sultanahmed’e doğru akın ediyorlardı.Genç Arap turistler, karşılaştıkları herbir Türk’e,” Ya Seyyidî  Ayasofya”, diye Ayasofya’ya doğru koşar adım gidiyorlardı. Avrupalı turustler daha organize tercüman ve rehberlerin öncülüğünde kafileler halinde Ayasofya’ya doğru ilerliyorlardı.Tramvay’dan Sultanahmed durağında indim,Yönümü Ayasofya’ya döndüğümde, muazzam, muhteşem bir kalabalık, sanki Ayasofya Meydanında yüzbinlerce inasının katılımıyla  miting yapılıyor  Biraz daha yaklaştığımda gördümki, Ayasofya’ya girişler çıkışlar.tam bir disiplin altına alınmış, giriş-çıkış, barikatlarla biribirinden ayrılmış, Emniyet mensupları, Fatih Belediyesi Zabıta ekipleri, Diyanet İşleri Başkanlığının, İstanbul Müftülüğünün vazifelendirdiği erkek ve bayan vazifeliler  son derece nazik,kibar  sevecen rehberlik ediyorlar. İnsanlar, Meydana bir çadırdan, çantaları, üst-başları aranarak, kontrol edilerek alınıyorlar.Dış ihata duvarından Camii’n iç avlusuna,     cemaat X  ray cihazlarından geçirilerek alınıyorlar.Burada rehberler- vazifeliler erkekleri ana zemine, kadınları mahfillere   yönlendiriyorlar, Turist’leri CamiiN zemin katında ve mahfillerde belli bir yere kadar alıyorlar. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın bayan hizmetlileri bayan turistlere cami adabına uygun kıyafetler veriyorlarRehberler ve tercümanlar ecnebî  misafirlerimize, fetih, Fatih ve Ayasofya hakkında doyurucu bilgiler veriyorlar.

Bütün bu hizmetler normal seyrinde en küçük bir aksaklığıa meydan verilmeden yerine getiriliyor. Öğle Ezanı, Sultahahmed Camii ile düet halinde okunuyor, Ayasofya’nın dört minaresinden Tevhid ve şehadet nidaları Asumanı tutuyor.Benim 60 yıllı bir hayalim vardı,   birgün,Ayasofya Camii’nin Minberinin sağ tarafında, normal bir cami büyüklüğündeki yerde hiç değilse bir vakit namaz kılmak...

29 Mayıs 19980 tarihinde Ayasofya’nın Hünkar Mahfili ibadete açıldığında, Vakıflar Bölge Müdürlüğü, Diyanet İşleri Başkanlığı,Diyanet İşleri Başkanlığını tedvirle vazifeli, Devlet Bakanlığı temsilcilerinden müteşekkil, hazırlık komisyonunda Matbuatı temsilen ben de vardım. Açılışın kusursuz gerçekleşmesi ve ilk Cum’a namazının huzur ile edası için bütün detayları masaya yatırmıştık.Komisyon toplantısında, ilk Cum’a namazının kimin kıldıracağını sordum, hemen bütün temsilciler,Tabi’î Diyanet İşleri Başkanımız kıldıracaktır, münasibi de odur dediler.Devrin Diyanet İşleri Başkanı Dr. Tayyar Altıkulaç   Bey idi.Elbette Dostum Tayyar Altıkulaç’ ın hakkıdır, münasip olan da odur, dedikten sonra,Ancak,Tayyar Altıkulaç Bey, Ayasofya fi’î’len 1932’ de müzeye çevrilip kapatıldıktan sonra, 1938’de dünya’ya gelmiştir. Bu bakımdan Ayasofya’da namaz kılma şansına sahip olamamıştır.Oysa, ben Ayasofya’da, Minber’in sağ tarafında, Ayasofya’nın son imamı, Hacı Hafız Tevfik Efendi’nin  irad ettiği hutbeyi dinlemiş ve Cum’a namazı kılmış birisini biliyorum, yakînen tanıyorum, ismini söylediğimde BAŞTA Tayyar Hoca’mız olmak üzere hiçbiriniz i’tiraz etmeyeceksiniz.O isim,başta Tayyar Hoca olmak üzere, hepinizin yakından tanıdığı, Beyazıt Camii Başimmı,Reîsü’l- Kurrâ, Abdurrahman Gürses Hoca’mızdır,” dedim. Hiç i’tiraz edilmedi,Tayyar Hoca’ya, Abdurrahman Hoca’mıza siz tebliği ediniz, hazırlıklarını yapsın,” oenildi.Abdurrahman Gürses, aslen Hendekliydi,, unvanı Hendekli, Hafız Abdurrahman sonra unvanlarına Reîsü’l-Kurrâ’lık  unvanı da ilave edilmişti.. Teşvikiye’de ikamet ediyor, şık giyiniyor  çok Zarif bir Osmanlı, İstanbul Beyefendisi.Elinde murassâ’ kılıcı ile Minbere çıktı, mükemmel hitabetiyle   muhteşem bir Cum’a Hutbesi irad etmişti.İşte ta o günden beridir, Ayasofya’nın Minberinin sağ tarafında namaz kılabilmek hayalimdi.Rabbim nasip eyledi,biraz da cemaati yararak, Minber’in sağ tarafında ön saflara kadar ulaxtım, Cem-i Gafîr  cemaatle öğle namazını eda ettim.Selamdan sonra ayağa kalktım, arka saflara doğru baktım, Ayasofya’nın hürriyetine kavuşması, yeniden ibadete açılması için mücadele ve mücahade edenlerden ,Üstad, Necip Fazıl Kısakürek, Ergun Göze,M.Şevket Eygi, Kadir Mısıroğlu, Enver Ören, Mehmed Kutlu’lar, Mehmed Arıkan ve isimlerini zikretmeye  köşemin vüs’atiyle mütenasip   olmayan o kadar çok zat vardır,ki, saflar arasında hepsini aradım, göremedim,rü’ya ile yakaza arasında, hatif’ten bir ses, Efendi, senin bu kubbe altında, Cem-i Gafîr arasında gvörmek istediğin bu iyi insanlar, iyi atlara binip iyi yerlere gittiler. Sen halâ 50 sene öncesini yaşıyor, rüya görüyorsun, ama üzülme       ceseden bu Ulu Ma’bed’de değlseler de ruhen buradalar, Allah’ın izniyle ruhları bu manzaraya müşahede ettikleri için muazzez  olmuştur.Hepisinin ruhu şad olmuştur,” dedi.

Ayasofya,Tâgût tarafından Müze haline getirildiğinde, sanki küçülmüş, bir maket haline gelmişti. Minarelerinde ezan sesi susturulmuş,kapıları kapatılmış,avize’leri söndürülmüş, insanlar küçük bir kapıdan bilet alarak girebiliyorlardı.” Zulüm 1453’de başladı,” diyen bir zihniyyet Fetih’in en büyük sembolü, Ayasofya’yı kapatmış, dünya tarihinde  karanlık çağı kapatıp. Aydınlık çağı açan,Fatih’in  fethini, görmezden gelmiş, iktidarları müddetince bir def’a bile “Fetih İhtifali” yapmamıştır. 29 Mayıs 1953 tarihinde, Demokrat Parti iktidarı döneminde, Feth’in 500. Sene-i  devriyesinde, Fateih’in İstanbul’a girdiği Topkapı’sında, sadece Vilayet Protokolünün iştirakiyle    sembolik bir merasim yapılmış, Topkapısı’na, Mermer bir Kitabe asılmıştır. 29 Mayıs 1963’de Feth’in 510. Sene-i  devriyesinde, Millî Türk Talebe Birliği’nin öncülüğünde  vakıf,dernek ve siviltoplum kuruluşları tarafından, Muhteşem bir Fetih İhtifali hazırlanmıştı 100 Bin’i aşkın  Fetih Alayı en önde  Beyaz Atı’nın üzerinde , Temsîlî, Hazreti Fatih Sultan Muhammed Han, beraberinde, Akşemseddin ve diğer ulema, Topkapısı’ndan Cağaloğlu’na kadar  yürümüştü. Fetih Alayı’nın geçtiği Caddeler üzerindeki evlerden ve işyerlerinden, yüzbinler, alkışları ve gözyaşleriyle Fethin sevincine iştirak etmişlerdi. Fetih Alayı, Divanyolundan, Yerebatan Caddesine döndüğünde görüldüki, Ayasofya’nın etrafı , herbir 2 metrede   bir asker olmak üzere, mermileri namluya sürülmüş vazi’yyette tam musallah  bir Alay asker tarafından kuşatılmıştı. Esir,mahzun Ayasofya, Türk Ordusu tarnafından, Müslüman- Türk Gençliğinden korunuyordu.Fetih Alayı’nın öncüleri Cağaloğlu, M.T.T.B. Binasına ulaştığında, Fetih Alayı’nın arkası daha Beyazıtta idi.Üstad Necip Fazıl,M.T.T.B. salonlarını  ve  meydanı dolduran Müslüman- Türk Gençliğine hitap etti ve o Tarihî, sözü üç kerre tekrarlayarak burada söylemişti. “ Ayasofya açılacak! Ayasofya açılacak! Ayasofya açılacak!”Ayasofya açıldı, fakat Üstad Ayasofya’nın açılışını dünya gözüyle göremedi.Ruhu muazzez’dir, ruhu şad olsun...

Ayasofya isadete kapalı tutulduğu yıllarda, benim gözümde, küçülmüş bir maket haline gelmişti. İbadete açılınca, mahşer Meydanı kadar genişlemiş gördüm. Ana mekan Kürre-i arz kadar,mahfiller, Mihrabın sağı-solu, minber’in sağı-solu, herbir yer bir kıt’a büyüklüğünde. Ayasofya’da kıyama duran cemaat Mahşer cemaati gibi  her renk’ten, her dilden, kıyama duranları büyük bir hayranlıkla ta’kip eden ecnebî misafirlerimiz.Kapıların yüksekliğini ta’rif ederken, 2 Kapılar o kadar yüksek ki, develer humuduyla yüküyle geçebilir,” denilirdi. Ayasofya’nın     kapıları o kadar yüksek ki, kanatlarını değdirmeden Fantom Uçakları uçabilir.

Haydi, biraz da latife, Malûmat füruşluk olsun, halk arasında söylendiği gibi, “Lugat Çatlatmak” babından, “  Yevmü’l-Cum’a günü, Leyletü’l_ Kadir günü,”  gibi      konuşanları tî’ye almak için söylenen meşhur bir tekerleme vardır; “ Bâb-ıâlî’nin   yüksek kapısından mürur edip geçerken, tesadüfen bir atlı suvarî’ye rastladım.” Ben de diyorum,ki, “ Ayasofya’nın âlî  yüksek kapısından huruç edip           çıkarken, başımı semaya doğru kaldırdım, bir de ne göreyim,şaha kalkmış, uçan Atı’nın üzerinde, Hazreti Ebu’l- Fethi ve’l- Megâzî, Fatih Sultan Muhammed  Gazî, tebessüm ederek,” Evladım!Allah’a nâmütenâhî  şükürler olsunki, Vakfımda, artık Vakfiye Şart’larıma uygun olarak ibadet edilmektedir.Böylece,    bir asra yakın, vakfiye şartlarını ta’dil ve tebdil ettikleri için, Allah’ın, Meleklerin, Peygamber’lerin   ve bütün insanların la’netine ma’ruz, bu Ümmet, artık bu la’netten kurtulmuştur,” dedi ve uçan güzel atıyla geldiği gtzel yerlere avdet buyurdu...