SÜLEYMAN EFENDİ HAZRET’LERİ HAKKINDAKİ, YALAN, İFTİRA VE BUHTAN’LARA CEVAPLAR!... ( 66 )

Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile Devleti aliyye’mizin yüzakı, Ashab-ı Suffe tanzim ve tertibi üzerine Tedrisat yürüten Medrese’lerin kapıtılmasının üzerinden, 97 yıl geçti. İmam-Hatip Okullarının açılmısından i’tibaren 70 yıl geçti.

İmam- Hatip Okullarının öncülerinden , kurucularından, 1951 yılında Türkiye’de açılan ilk İmam- Hatip Okulu, İstanbul İmam-Hatip Okulu’nun Kurucu müdürü,Merhum, Mahmud Celaleddin Ökten, ( 1882  Trabzon- 21. 11 .1961 İstanbul)1950’li yılların başında, yeni açılacak İmam- Hatip Okullarına yurt hizmeti vermek iaşeve ibate’lerini te’min maksadıyla, İstanbul’da bulunan müslüman zenginler tarafından kurulan, İlim Yayma Cemiyeti’nin, her birini şükranla,rahmetle yad ettiğim, İdare Hey’eti aza’ları,” Müsbet İlimlerle Mücehhez, Zü’l-Cenâheyn, ( dünyevî  ilimlyerle donanmış, iki kanatlı,)  papaz’ları İslâm’a getirecek, alimler, hademe-i Hayrat  yetiştireceğiz,” diyorlardı.

Akl-ı Selîm Sahibi, basiret ehli, dünü,günü,yarını okuyabilen, Süleyman Hilmi Tunahan Efendi Hazret’leri, Abdü’rrahim  Rahmi Zapsu, Abdurrahman Şeref Güzelyazıcı gibi  Reşîd alimler, “  Efendiler yapmayınız! Lâdînî, Allah’ı, hilkati, Allah’ın yaratmasını bile inkar eden, Darvinizm’i esas alan Amip’den sürüngene, Maymuna, tesadüf eseri tekamül ede ede insanlığı ulaşıldığını esas alan inkarcı bir zihniyyete bağlı olarak açılmış ve açılacak okullarda, din alimi, hademe-i Hayrat, hatta bir mü’min-müslüman bile yetişmez. Eğer illâ bu okullar açılacaksa, mutlaka ve mutlaka, Diyanet İşleri Reisliği’nebağlı olarak, açılmalı, her kademe dînî, eğitim için, Diyanet Akademisi kurulmalıdır,” demişlerdi.

70 yıl ebed-müddet bir devlet için çok kısa bir zamandır.Ortalama bir insan ömrü için çook çok uzun birzamandır. Pekiyi! Bu kadar uzun bir zaman geçmiş olmlasına rağmen, bu okullarda, Merhum,  Mahmud Celaleddin Ökten ve Merhumlar, Devrin İlim Yayma Cemiyeti idarecilerinin   iddia ettikleri gibi,” Müsbet İlimlerle Mücehhez, Zü’l- Cenâheyn, papazları müslüman yapacak, alimler, hademe-i Hayrat ,” yetişti mi” Bu 70 yıl müddetinde,bırakınız, Zü’l-Cenaheyn, papazları müslüman yapacak alimleri,  Muhammed Hamdi Yazır gibi bir tefsir alimi, Ömer   Nasûhî Biilmen Efendi Hazret’leri gibi, İlm-i Kelâm, Fıkıh,Usûl-ü Fıkıh, Hadis, Usûl-ü Hadis   ve Tefsir alimi, Süleyman Hilmi Tunahan Silistrevî Efendi Hazretleri  gibi, Ulum-u Diniyye-i İslâmiyye’de, Yed-i Ulya Sahibi, Tefsir ve Hadis Profesörü   gibi herhangi bir alimler yetiştirdi mi?!...

Günümüzdeki, İstanbul’daki Marmara Üniversitesine dönüştürülen, 1959 -1960 Eğitim ve  öğretim yılında açılan İstanbul Yüksek İslam Enstitü’sünün  ilk hoca’ları, Mısır’lı masonlar, Cemaleddin-i Efgânî, Şeyh Muhammed Abduh hayranı, Merhum Mehmed Akif Ersoy hayranı,masonik zihniyyette, Ellâ Mezhebiyye,( Mezhepsizlik,mezhebsizler mezhebi) meinsubu, “Dînî Müceddid’ler” ( dinde reform isteyen reformist’ler) idiler.Bunlardan bir misal vermem gerekirse, kadrosu, İstanbul Üniversitesi, Edebiyat Fakültesinde bulunan, Edebiyat Fakültesi Arap-Fars Metinleri hocası, Prf. Dr. Abdülkadir Karahan İstanbul Yüksek İslam Enstitü’sü Hadis ve Usûl-ü Hadis hocçasıydı.Bu satırların yazarının da dinleyivileri arasında bulunduğu, bir konferansında, bbir zamanların moda deyimiyle,” Ben, Balkanların ve Ortadoğu’nun en büyük ve en önemli Hadis Mütehassısıyım.Anadolu’dan gelen talebem’den ba’zıları hala yobazca sorular tevcih ediyorlar. Yok Efendim, tesettürü Şer’î, kadınlarımızın kızlarımızın      başlarını açmaları, mini etek giymeleri  gibi, hususları soruyorlar. Balkanların ve Ortadoğu’nun en büyük Hadis alimi olarak söyliyorum,” Eğer Hazreti Peygamber bu asırda yaşamış olsaydı, eşlerinin,kızlarının başını açtırırdı, dedi.” Koca  salonda  bir gürültü   koptu,  arbede yaşandı. Yuh sesleri arasında yalan söyliyorsun,Resulu’llah’a iftira ediyorsun,” sesleri yükseldi  ve konferans sonlandırıldı... 

Abdülkadir Karahan gibi hocalar, talebe’ye, reform yapın, artık,bundan sonra, İmam-ı A’zam Ebû   Hanife, İmam-ı Şâfi’î, İmam, Ahmed bin Hanblî  VE İmam-ı Mâlik gibi imamların kavliyle amal etmeyiniz. Sizler kısa bir müddet sonra Doktora tezinizi verip, Doktor, daha sonraki yıllarda, Doçent, Profesör titirlerine sahip olacaksınız. Düz imamlar içtihad yapıyorsalar, sizler bu unvanlarınızla evveliyetle içtihad’da bulunucak  herbiriniz birer müçtehid olacaksınız,” dediler

Prf.Dr. Hayreddin Karaman, henüz, İzmir Yüksek İslam Enstitü’sünde bir öğretmen iken, Mısırlı mason Muhammed Reşid Rıza’nın, Mezhebsizliği terviuç eden, “ Bir muslıh ile bir mukallid arasındaki muhavereyi  anlatan, Medrese’den yeni me’zun olduğunda, Arapça’ya hakimiyyetini denemek için,Merhum, Ahmed Hamdi Akseki’nin Türkçe’ye tercüme ettiği, daha sonra muhteasına bakıldığında neşrinden vazgeçilip, Diyanet İşleri Reisliği’niun tozlu raflarına terk’edilen, bir kitabı,Notlar ekleyerek sadeleştirerek, Mezhebsizliğe ilk adımını attı ve bu istikamette ilerledi.

Yıllar öncesiydi, Prf.Dr. Ali Bardakoğlu’nun Diyanet İşleri Başkanı olduğu yıllarda, İstanbul’da toplanan Avrasya İslâm Şurasında,  Kmite’ler, encümenler halindeki celselere ara verildiğinde, Kokteyl deniliyor, arada ayaküstü atıştırmalar yapılıyor, bu esnada ben ve Hayreddin Karaman Hoca ayaküstü sohbet halindeyken,  devrin, Diyanet İşleri Başkanı yanında Can  Azerbaycan’ın   dînî Lideri Allahşükür Paşazade olduğu halde yanımızdan geçerken, Prf.Dr. Hayreddin Karaman’ı göstererek,” Zamanımızın Ebû  Hanifesi,” diye iltifatta bulundu.  Bendeniz,” Hocam, Hayrreddin Hoca’mıza, “ Zamanımızın İbn-i Teymiyesi, Zamanımızın Şevkânîsi,” deseydiniz, daha ziyade memnun olurdu.” Demiştim

İşte,böyle kendisini Ebû Hanife’den, İmam-ı Şâfi’î’ den, İmam Ahmed bin Hanbelden ve İmam-ı Mâlik’den üstün gören ve kendilerinin de içtihad yapabileceiğine inanan mezhebsiz’ler yetişti...

İmam- Hatip Okulu me’zunu, İstanbul Yüksek İslam Enstitü’sü’nü bitirdi. Bir taraftan, Merhum Emin Işık, Ahmed Tekin ili birlikte  kitap ve dergi neşriyatı,matbaacılık yaptı. Bir müddet de Müftü olarak Diyanet İşleri Başkanlığıbünyesinde vazife yaptı. Akademisyenliğe intisab etti ve bir müddet de Marmara Üniversitesi Dekkanlığıyaptı. “ Faiz, feyizden gelir,  %   yüz nisbetindeki tefeci faizi haramdır, ENFİLASYON NİSBETİNDEKİ VE Banka faiz haram değildir,”dedi. Daha ne dedi; Kurban tasadduktur, kurban için hayvanları kesmek  kanlarını akıtmak hayvan katl-iamıdır,hunharlıktır,bir horozu da kurban olarak kesebiliriz,” dedi.

Misalleri çoğaltabiliriz; daha önceki yıllarda,İmam-Hatip nesli için, cehaleti,( Kevser Suresini bile doğru okumayamayan birisinin İl Müftülüğüne talip olduğunu,İl Müftü yardımclığına razi edildiğini filan tartışıyorduk. İlahiyat Fakültesi  bitirme tezindeki, “ Şer’i Şerif,” terkibinin ne ma’na ifade ettiğini kavrayamayan, altını kalın kırmızı çizgiyle işaret ederek bu terkibin ne ma’ya geldiğini hocasına soran talebesinin cehaletini tartışıyorduk...

Günümüzde, İmam-Hatip okullarında artık, yalnız,cehaleti, mezhebsizliği,müceddid’leri değil,okullarda, ateizmi,deizmi telkin eden öğretmenleri tartışıyoruz. Onun için birileri çıkıp, “ Çocuklarınızı İmam- Hatip okullarına değil, diğer okullara gönderiniz,”diyebiliyor.

Bunlara kızmak ve öfkelenmek yerine, “ Biz nerede hata yaptık,” diye dönüp kendinizebakacaksınız. Ha, şöyle söyleyebilirsiniz,”Biz bu okullarda, imam-müezzin, vaiz-müftü yetiştirmek istemiyoruz, buradan me’zun olduktan sonra, hangi  meslek grubunun programını kazanırlarsa kazansınlar, imanlı, insaflı, vicdanlı birer meslek mensubu olarak topluma hizmet versinler,” diyorsanız,söylenecek bir şey yok. Zâten, halen bu okullara devam eden talebe’nin % 95’i  imam- hatip,müezzin,vaiz,müftü,Kur’ân Kursu muallimi gibihizmetlere talip olmadıklarını, Diyanette herhangi bir vazifeye talip olmadıklarını,me’zuniyyet sonrası başka meslekleri seçeceklerini söylemektedirler...