SÜLEYMAN EFENDİ HAZRET’LERİ HAKKINDAKİ, YALAN, İFTİRA VE BUHTAN’LARA CEVAPLAR!... ( 64 )

03. Mart 1924’de, Kemalist     devrimler başlatılmış, Tevhid-i Tedrisat Kanu ile Aziz Milletimiz yüzakı Medrese’ler kapatılmış,Şer’iyye  ve Evkaf  Nezareti  lağvedilmiş, kabul edilen İsvicre’den, kelime kelime aynen tercüme edilmiş, Türk Kanunu Medenî’siyle, nikah yasaklanmış, Miras Hukuku baştan başa değiştirilmiştir.Türkiye’de bırakınız, İslâmî ilimleri, müslümanların çocuklarına, asgarî Zarûrât-ı Diniyye’lerini, ilmihal  bilgilerini  bile  almalarına  Jandarma  dibci ileengel olunuyordu. Bu vaziyet karşılığında, gayreti diniyye sahibi ba’zı  müderrisler  ve müslümanlar, çocuklarını dinî  ilimleri tahsil edebilsinler, diye Su sınırından,   mayın tarlalarından ölümü de göze alarak, Güneydoğudaki ba’zı illerden sınır ticaretiyle meşgul kaçakcılar vasıtasıyla,Suriye’ye gönderdiler. Bu talebe, Suriye’de yaklaşık üç yıl kaldıktan sonra, yüksek İlmî  tahsil için Suriye’den Mısır’a. Câmiatü’l- Ezher’e geçtiler. Balkanlar, Kominizma – Demirperde gerisine düşmeden önce,Bulgaristan’da Nüvab, diğer Balkan ülkelerinde Osmanlı’dan tevarüs, medreselerde ve müderrislerde, belli bir seviye’ye kadar İslâmî İlimleri tahsil etmiştalebe’lerden ba’zıları da, daha yüksek  ilmî tahsil için Mısır’a, Câmiatü’l- Ezher’e gitmişlerdi.

Câmiatü’l- Ezher’de Arap olmayan, Türk Kolonisi,Balkanlardan gelen Türklerle, ba’zı Afrika ülkelerinden gelenler, Medrese’deki ders’lerinin dışında kalan vakitlerini, ya Mehmed Akif Bey, Yozgatlı İhsan Efendi( Ekmeleddin bin İhsan’ın Pederleri)’ nin mahfilinde, ya da,Şeyhulislâm Tokadî, Mustafa Sabri Efendi’nin mahfilinde geçirirlerdi.

Mehmed Akif Bey- Yozgat’lı İhsan Efendi’nin mahfiline devam edenlere, 1839’dan i’tibaren, Ezher’e hakim oılan, Masonik zihniyyet, müceddidî’lik, Ellâ Mezhebiyye,( mezhebsizlik mezhebi) telkin ediliyor, aşılanıyordu.Ezher’deki müceddidiyye ile  tasavvuf’daki müceddidiyye’nin uzaktan-yakından her hangi bir münasebeti yoktur. Tasavvufta, Tarikat-i Nakşibendiyye-i Âliyye’de, İmam-ı Rabbânî, Müceddid-i Elfi Sânî,( K.S.) Efendi Hazretlerinden i’tibaren, “Müceddidiyye” kolu şeyh’leri, sünnetleri ihya, sünnetlerin yerine ikame edilmeyeçayışılan bid’atleri imha için tecdid vazifesini bihakkın yerine getirmişlerdir.Oysaki, Ezher’deki müceddid’lerinböyle bir kayguları yoktur. Onlar dinde tecdidi, hâşâ! dinde  reform  olarak  görmüşler  ve  öyle  uygulamışlardır.

İstanbul Yüksek İslam Enstitü’sünün, 15.11.1959- 30.04.1962 tarihleri arasında müdürlüğünü yapan, Gündüz Akbıyık,( vekaleten) Kemal Edip Kürkçüoğlu ve Celal Saraç, Cemaleddin Efgânî ve Tilmizi Şeyh Muhammed Abduh hayranı, Mehemed Akif Bey hayranı masonik zihniyyette birer Ezher müceddidi,( reformisti) idiler.  Yüksek  İslam Enstitü’sü  kadrosunda, Mahir İz gibi hocalarla, kadrosu, başka Eğitim Kurumlarında veya üniversitelerde olup da, İstanbul Yüksek İslam Enstitü’sünde derslere giren hocalar da, Ezher zihniyyetinde, Ellâ  Mezhebiyye ( Mezhebsizlik Mezhebinden), müceddid( dindi reform isteyenlerden )idiler...

30.04.1962-18.05.1965 tarihleri arasında vekaleten ve asaleten, İstanbul Yüksek İslam Enstitü’sü Müdürlük vazifesinde bulunan Bulgaristan Nüvab Medresesinden me’zun olduktan sonra, Mısır’da Ezher Külliyesinin Şeriat Fakültesinden me’zun,Bulgaristan Kominizma- Demirperde girdabına girince, önce idama mahkum edilir, Deliormanlı bir gardiyanını yol göstermesiyle hapishaneden kaçar, gecelerboyu karanlıkta Türkiye hududuna ulaşır, Meriç Nehrini yüzerek geçer, Türkiye’ye iltica eder Ahmed Davudoğlu, 1970’li yıllarda  önce Bizim Çıkeardığımız ve idare ettiğimiz,Haftalık, UFUK  Siyâsî Gazete’de tefrika halinde çıkan bilahere kitap haliinde yayınlanan, “ Dini Ta’mir  Da’va’sında Din Tahripçileri, KARAKİTAP,”  A dını verdiği  eserinde o dönemi, İstanbul Yüksek İslam Enstitü’sünün ilk yıllarını çok güzel anlatır.

18.09.1969-01.10.1970 tarihleri arasında, İstanbul Yüksek İslam Enstitü’sü Müdürlüğü vazifesinde bulunan, Aziz Dostum, o tarihlerde Doçent idi, bilahere Profesör oldu. Prf. Dr. Salih Tuğ Hoca’ya, İstanbul Yüksek İslam Enstitü’sünün talebe profilini sordum.” Ehl-i Sünnet Mezhebi hariç,şia ve diğer batıl mezheblerden,yani, 72 mezhebden olanlar mevcud,” demişti.

Merhum, Ahmed Davudoğluf’nun müdürlük vazifesini deruhte ettiği, 30.04.1962- 18.05.1965 tarihleri arasındaki, İstanbul Yüksek İslâm Enstitü’sü’nün öğretim kadrosunun zihniyyetini aksettirmesi bakımından bir hadiseyi nakletmek isterim. Şöyle ki, bu yıllarda, İstanbul Yüksek İslam Enstitü’sünde, her hafta öğretim üyelerinden birisi tarafından, hoca’ların, talebe’nin iştirak ettiği, hariçten isteyenlerin de dinleyici olarak katılabildikleri, seri konferanslar tertip ediliyordu.

Enstitü  Müdürü  Ahmed  Davudoğlu’nun  vereceği  konferans  olağanüstü  bir  alaka  görmüş, katılımın  diğer  konferanslara  nazaran  pek  ziyade  olacağı  anlaşılmıştı, Ahmed  Davudoğlu’nun  bu konferans’da hangi mes’ele’lere temas edeceği, neleri anlatacağı da aşağı yukarı tahmin ediliyordu. Tahminlere göre, Mısır’daki  Câmiatü’l – Ezher’in, 1939’da Osmanlı’da Tanzimat Fermanı’nın ilânı’na parelel nasıl masonların kontrolüne geçtiğini, 1939’dan i’tibaren, Ezher Şeyh’lerinin( Bizde ve diğer ülkelerde karşılığı  üniversite rektörlüğü)  hep masonlardan seçildiğini,Cemaleddin-i Efgânî’nin, İskenderiye Loca’sına bağlı, yüksek dereceli bir mason olduğu, Şeyh Muhammed Abduh’un Kahire Loca’sına bağlı yüksek dereceli bir mason olduğunu, Mehmed Akif Bey’in de bu iki masona hayran olduğunu, onları göklere çıkaran şiir’ler yazdığını, Yozgatlı İhsan Efendi ile Mehmed Akif Bey’in mahfilinde bulunan Türk Kolonisi, Ezher Talebesi’nin de birer müceddid,( dinde reform isteyenler) ve Ellâ  Mezhebiyye8 Mezhebsizlik Mezhebi mensupları olduklarını, müdellel bir şekilde anlatacağı tahmin ediliyordu.

Konferans’dan bir gün önce, en başta Mahir İz olmak üzere, hayli kalabalık bir Enstitü öğretim üyesi, Müdür, Ahmed Davudoğlu’nun odasına girdiler. Mahir İz Hoca,” Müdür Bey, Aziz Hoca’mız, Konferansınızda, aşağı-yukarı nelerden bahsedeceğginizi tahmin ediyoruz. Bütün öğretim üyesi arkadaşlarım adına sizden rica ediyoruz, istirham ediyoruz, bu konferans’dan vazgeçiniz, Bizim bir tek istinedgah’ımız, Millî  Şairimiz, Merhum, Mehmed Akif Bey kaldı, onu da yıkarsak, bundan böyle her hangi bir istinedgahımız kalmayacak. Lütfen,Bizim bu rica ve iustirhamımızı gözardı etmeyiniz,” dedi.Hatta bu son ifadelerinde biraz da tehdit kokusu vardı.

Enstitü Müdürü, konferans’dan vazgeçti. Konferansın iptali, hocalar,talebe ve bilhassa, dışardan bu konferansları ta’kip edenlerin, konferans niçin iptal edildi,Müdür Bey bu konuşmasında neleri anlatacaktı, niçin konuşturulmadı   gibi peşpeşe sorular geldi, Müdür Bey’e ulaşabilenler, kendisinden daha samimî  bir lisan ile her şeyi öğrendiler, ulaşamayahlar ise, aynı hakikati,Müdür Bey’e ulaşanlardan öğrendiler. Bizler de daha sonraki yıllarda, Gaezete Makalelerinden ve sonra da kitaplaştırıldığı için,” Dini Ta’mir Da’va’sında Din Tahripçileri, Karakitap,” dan öğrendik.