SÜLEYMAN EFENDİ HAZRET’LERİ HAKKINDAKİ, YALAN,İFTİRA VE BUHTAN’LARA  CEVAPLAR !... ( 56 )

Kur’ân-ı Kerim’de,   yüze yakın âyet-i Kerime’de Cenab-ı Hak, Kelamı Kadim’i Kur’ân-ı Kerim ve sevgili’ler Sevgilisi, muhabbetinden bütün mevcudat ve kâinatın hasıl olduğu, Resûlü, Muhammed – Mustafa salla’llâhu aleyhi ve sellem Efendimeze  yapılan, yalan,iftira ve buhtanlara,     reddedilmeyecek, kat’î  olarak cevap verilmiştir.

Âyet-i Kerime’lerde, nüzul sebebinin, Hadis-i Şerif’lerde, vürud sebebinin  hususiyyeti, Ayet-i Kerime’lerin ve Hadis-i Şerif’lerin  medlul ve hükümlerinin şümulüne mani değildir..Bu âyet-i Kerime’ler, Mekke Müşrikleri’inin, Medine Münafıkları’nın   yalan, iftira ve buhtanlarına cevap teşkil ettiği gibi, tevali  eden asırlardakı, müşrikler,münafıklar,kâfirler için de cevaptır.Ahirzamanda,Deccâl’in zuhur ettiği,diğer kıyamet alametlerinden pek çoğunun görülmeye başladığıı asırlardaki, müşrik,kâfir ve münafıklar için de cevaptır.Günümüzde,isimlerinin önünde,”İlâhiyatçı,Prf.Dr. titri bulunan, aralarında, Türkiye Cumhuriyeti’nin, Diyanet İşleri Reisliğini de yapanların bulunduğu, bir grup,münkir,mülhid ve zındık 29  Mayıs Vakıf Üniversitesi bünyesinde,- 29 Mayıs Üniversitesi,T.Diyanet Vakfı tarafından   kurulmuş, Mütevelli Hey’eti Reisliğini, Diyanet İşleri  geçmiş Reis’lerinden, Dr. Tayyar Altıkulaç’ın yaptığı bir üniversite’dir.-Bu zenadika, “ Kuramer,” ( açılımı, Kur’ân Araştırma Merkezi,”  kurmuşlar.Böyle bir Araştırma Merkezi’nin kurulması acaba, hahgi ihtiyaç’tan tevellüd etmiştir?Hem sonra,  isimlerinin önünde yazılan titr’lerine rağmen,sadece iki cild’den müteşekkil, çok kısa ve mu’teber, Adı Beyzâvî   Tefsir’inin sarf-nahiv kaidelerine göre ibaresini çözmekten, ma’nası idrakten aciz, bu zavallılar, Kur’ân-ı Kerim hakkında neyi araştırıracaklar ve hangi neticelere vasıl olacaklar? Bu mülhid,münkir,zındık grubun arasında, hâşâ! “ Kur’ân’da usahdırıcı tekrarlar var, Kur’ân-ı Kerim’de diğer semavî  kitaplar gibi, tahrife ma’ruz7dur, masun ve mahfuz değildir, Kur’an  lafzı i’tibariyle Allah Kelamı olamaz,” gibi, müşteşrıklar’dan,oryantalistlerden daha insafsıs, hatta haütta,Mekke müşriklerinden, Medine münafıklarından    daha ağır ve şen’î  iftira ve buhtan’da bulunuyorlar.

Bu mülhid,münkir,zındık güruhun 45 yıl kadar evvel başlattıkları, “ Ellâ Mezhebiyye,” ( Mezhepsizlik mezhebi balonları söndürüp berhava ettiğimiz gibi, Allah’ın inayetiyle bu son fitne balonlarını da, berhava ederiz... 

Kur’ân-ı Kerim, lafzıyla, nazmiyle,tertip ve tanzimiyle, mefhum ve ma’nasıyla, Allah’ın kelamı olup, mu’cize olarak Sevgili Peygamberimize, vahiy meleği tarafından indirilmiştir, Vahiy Meleği, Hazret-i Cibrîl-ü Emîn, Allah’taün aldığı vahyi, ne bir harf ziyade, ne bir harf noksan, tamı tamıyla, Allah’ın Resûlü’ne okumuştur.Buna tilavet denir, Kur’ân metlüv’dür. Her Ramazan ayında, o ana kadar indirilen sure ve âyetler, Cibrîl-ü Emîn ile Peygamber’imiz tarafından mukabele ediylmiştir. Mukabele,Cibrîl-ü Emîn okumuş, Peygamber’imiz dinlemiş, mukabele etmiş, Peygamber’imiz okumuş, Cibrîl-ü Emîn dinlemiş, mukabele etmiş, Peygamber’imizin ebediyyete intikalinden önceki son Ramazan ayında, bu mukabele iki kerre icra edilmiştir. Böylece, sure sure, âyet, âyet daha önce okunan Kur’ân-ı Kerim, bütün olarak okunmuş, ne bir haf ziyade, ne bir harf noksan muhafaza edilmiştir.

Vahiy Meleği Cebrail, Allah ile resûller arasında bir vasıtadır. Allah’tan aldığını ne bir harf ziyade, ne de bir harf noksan resûllere  okur.Resûller de, Vahiy Meleği tarafından kendilerine okunan Allah’ın âyetlerini  ne  bir harf ziyade, ne bir harf noksan kavimlerine, ümmetlerine tebliğ etmişlerdir.

“  Eğer Seninle tartışmaya girerlerse  de ki; “ Bana uyanlarla birlikte ben kendimi Allah’a teslim ettim.” Ehli Kitab’a ve ümmilere de: “ Siz de Allah’a teslim oldunuz mu? “ de, eğer teslim olurlarsa doğru yolu buldular demektir. Yok eğer yüz çeviurdilerse sana düşen yalnızca  tebliğ( duyurmaktır) Allah kullarını çok iye görmektedir.” ( Âl-i  İmran / 3 / 20 ) “ Ümmî “, lugatte okuma yazması olmayan ma’nasına gelmekle birlikte, müfessirler, bu âyette, kendilerine kitap verilmemiş olan Arap  müşriklerinin  kast’edildiğini belirtmiişlerdir.)

2 Allah’a itaat edin, Resûle de itaat edin ve ( kötülüklerden )sakının. Eğer ( itaatten) yüz çevirirseniz bilin ki, Resûlü’müzün vazifesi apaçık( tebliğ( duyurmak) ve bildirmektir.” ( Mâide / 5/92)

“ Resûl’e  düşen ( vazife), ancak tebliğ’dir( duyurmadır). Allah açıkladığınızı da gizlediğinizi de bbilir.”         (Mâide/ 5 / 99)...

“ Biz onlara vâ’dettiğimizin ( azabın) bir kısmını sana göstersek de veya ( ondan önce) seni öldürsek de sana ancak 8 Allah’ın âyetlerini,emirlerini) tebliğ etmek düşer. Hisap yalnız bize ait’dir.” ( Ra’d /13 /40)

“ Bizim yeryüzüne gelip, onu uçlarından eksilttiğimizi görmediler mi? Allah ( dilediği gibi) hükm’eder, O’nun hükmünü bozacak kimse yoktur. Ve  O hesabı  çabuk görendir.” ( Ra’d / 13 / 41)

( âyette zikredilen, yerin uçlarının eksilmesi olayını önceki müfessirler mecâzî  ma’na’yı  nazarı i’tibara alarak, kâfir’lerin memlyeketlerinin fethiyle onların topraklarının azalması, müslümanlarınkinin ise çoğalması şeklinde tefsir etmişlerdir. Ancak âyetin hakiki ma’nasını gözönüne alırsak yerin uçlarından eksilmesi, erozyon dediğimiz topragğın yağmur, sel ve rüzgar gibi tabi’i güçlerin te’siriyle yerinden kayması dağların ve tepelerin aşınması şeklinde yorumlanabileceği gibi, yeryüzünde meydana gelen olaylar neticesinde küre’nin hacminin noklanması şeklinde de yorumlanabilir.)

“ Eğer( size tebliğ edileni) yalan sayarsanız, bilin ki, sizden önceki pekçok milletler de ( kendilerine tebliğ edileni) yalan saymışlardır. Resûl’e ( Peygamber’e) düşen, yalnız açık bir tebliğ’dir.” ) Ankebut / 29 / 18 )

“ Onlara, şu şehir halkını misal getir. Hani onlara elçiler gelmişti.”( Bu şehr’in Antakya Şehri olduğu rivayet edilmiştir.) “  İşte o zaman biz, onlara iki elçi göndermiştik. Onları yalanladılar. Bunun üzerinei üçüncü bir elçi gönderdik. Onlar; biz size gönderilmiş Allah elçileriyiz! Dediler. “  “ Elçilere dediler ki: Siz de ancak bizim gibi birer insansınız. Rahman herhangi b.ir şey indirmedi. Siz ancak yalan söyliyorsunuz.” “(  Elçiler) dediler ki: Rabbimiz biliyor, biz gerçekten size gönderilmiş elçileriz.”  “Bizim  vazifgemiz, açık bir şekilde Allah’ın emirlerini size tebliğ etmekten başka bir şey değildir”dediler.. (Yâsin / 36 /13,14,15,16,17)

Âyet’lerde geçen,” gönderilen elçiler’den maksat, Peygamber’lerdir. Resûl-i  Zîşan Efendimiz salla’llâhu aleyhi ve sellem, bütün insanlara, kıyamete kadar bütün zamanlara ve mekanlara, insanlara ve cin’lere Peygamber olarak gönderilmeden önceki zamanlarda, yeryüzünde birnden fazla Peygamber bulunurdu. Hatta, aynı şehirde biribirine yardımcı birden fazla Peygamber bulunabiliyordu.” Musa: Rabbim! Dedi, yüreğime genişlik ver,2 2 İşimi bana kolaylaştır.”  “ Dilimden şu bağı çöz... “  “ Ki, sözümü anlasınlar. “  “ Bana ailemden bir de vezir(yardımcı) ver, “  “Kardeşim Harun’u.”  “ Onun sayesinde arkamı kuvetlendir.”  “ ve oni işime ortak kıl.”  “ Böylece seni bol bol tesbih edelim. “  “ve çok analım seni. ”  “ Şüphesiz sen bizi görmektesin. “  “ Allah: Ey Musa! Dedi, istediğin sana verildi.”  “ Andolsun ki, biz sana bir def’a daha lütufta bulunmuştuk.” ( Tâhâ /20 / 25-37) ... Görüldüğü gibi, Cenab-ı Hak, aynı anda, ve aynı mekanda, Hazret-i Musa ile, Kardeşi,( aslında Ağabeyi) Hazret-i Harun’u da Peygamber   ve Hazret-i Musa’ya yardımcı olarak göndermiştir.Rivcayete göre, Hazret-i İsa aleyhisselâm, Allah’ın izni ve emriyle,  Antakya  Şehr’ine  önce  iki  Peygamber  göndermiş, Antakya halkı o iki Peygamber’i tekzip edince, onlara yardımcı olmak üzere    bir üçzüncü Peygamber göndererek   hem o iki Peygamber’i hem de Antakya Halkını ta’ziz etmiştir.