BİZLER TECDİD’E MEMURUZ!.. (12)

Vakfiyeler, devrine göre aynı zamanda birer belagat ve fesahat örneği vesikalardır. Vakfiyelerin tanzim ve tertibinde vakıflarla alakalı doğrudan her hangi bir âyet bulunmamasına rağmen, pek çok müfessir, vasiyetlerle alakalı âyet-i  kerime hükümlerinin aynen vakıflar için de geçerli olduğunu kabul etmişlerdir. Bütün vakfiyeler besmele ile ”Rahman ve Rahîm olan Allah’ın adıyla” başlar, hemen akabinde Bakara Suresinin “Her kim bunu işittikten ve kabullendikten sonra vasiyeti değiştirirse, günahı onu değiştirenleredir. Şüphesiz Allah (her şeyi) işitir ve (her şeyi) bilir.” Meâlindeki 181.âyet-i  kerime her ne kadar vasiyetler için nazil olmuş ise de aynı hükümler vakıflar için de geçerlidir.

(İslâm’da vakıf müessesesi hadislere dayanmakla birlikte Sadaka-i Câriye mahiyetinde olan ve ammeye hizmet veren vakıfları, bunların şekil ve şartlarını haksız olarak değiştirenler de vasiyeti değiştirenler gibi telakkî edilmiş, bu sebeple bu ayet-i kerime pek çok eşya üzerine yazılmış, pek çok vakfiyelerde besmeleden sonra yazılmaktadır.

Vakfiyenâmelerde vakfedilen eserlerin, bu eserlerde yerine getirilmesi gereken ve şart koşulan hizmetlerin ebed müddet devam etmesi için vakıf ve vakıfe, akar, irad gelir kaynaklarını gösterir, bir bir ta’dâd eder. Vakıf Külliyesinde hangi hizmetlerin hangi şartlarda ifa edileceğini tasrih eder, şart koşar.

Vakfiyenâmelerin olmazsa olmaz şartı müeyyidesidir. Vakıf ve vakıfelerin niyeti, arzusu ve duası vakıf eserlerinin ve buralarda görülmesi gereken hizmetlerin, kıyamete kadar, ebed müddet devamıdır.  Kendileri ve birinci dereceden vârisleri ebediyete intikal ettiğinde bu vakıflar mütevllîler eliyle idare olunurlar. Mütevellîler sonrası günümüzde olduğu gibi, devlet adına Vakıflar İdaresi tarafından idare edilmeye başlanıldığında bu vakıfları, vâkıf ve vâfıkanın şartlarına uygun olarak idare edilmeleri için, zamanla değişmeyen, itibarını hiç kaybetmeyen müeyyideler gerekmektedir. Bu müeyyide,  mütevelliler veya mütevelliler yerine geçen resmî idareler, hükûmetler, hükumetlerin tayin ettikleri emirlerindeki idareler vakıfları, vâkıf ve vâkıfelerin vakfiyelerindeki şartlara uygun idare ettiklerinde, hayır dua vakfiyenin şartlarını değiştirenlere, vakıfları gayelerinden uzaklaştıranlara ise, beddua da ve lanetleme de bulunmaktır.

Beddua ve lanetleme: “Her kim ki bu vakfiyedeki şartları değiştirir, vakıfları asıl gayesinden uzaklaştırırsa, Allah’ın, meleklerin, kitapların, peygamberlerin bütün lanet edenlerin ve bütün insanların laneti onların üzerine olsun! “Bu müeyyide hayır dua ve beddua, lanet bütün vakfiyelerin müşterek müeyyidesidir. Hazret-i Fatih’in, Ayasofya-yı Kebir Camii Şerifi’nin Vakfiyesinde de vardır. 24 Temmuz 2020 Cuma günü, Ayasofya’nın seksen altı yıl sonra ibadete açıldığı günü, cuma hutbesinde Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın okuduğu hutbede okuduğu lanet cümleleri bu müeyyidedir. Yoksa, müşahhas bir kişi kast edilmemiş, vakfiyenin şartlarını ve gayesini kim değiştirmiş ise lanet kıyamete kadar O’nadır. 

Hadîce Turhan Sultan’ın Yeni Cami ve Külliyesi’nin vakfiyesinde diğer vakfiyelerde rastlamadığımız, enteresan bazı şartlar görüyoruz.

“ Ve bir hizmet-i  malumiye kâim ve ikamet-i vazîfe-i lâzimele mülâzim kimsene, (bilinen bir hizmeti yerine getirmek, lüzumlu bir vazifeyi gözetmek üzere bir kişi)” mâniun-nukûş olup sabiku’z-zikir olan   mebâni-i hayrata hazır ve deru ve divarlarına nazır olup şöyleki  süfeha-i enam ve erazil-i avamdan bir fert divarlara ya hat veya nakşetmek kasd ede kâinen men kân bi’yyi tarikin kân men”

(Yukarıda zikri geçen hayrat binalarının cephesine ve duvarlarına yaratılmışların sefihlerinden, avamın rezillerinden bir kişi duvarlara yazı veya nakş resim ve şekil çizmeye kalkarsa her kimse ve her nerede bulunursa bulunsun ve hangi yolla olursa olsun men ede.) “Eğer ihtiyac olursa darp ile def eyleye ve tesvid olunmuş mevzii mahk ve eserini bilkülliye mahv eyleye ve vazife-i yevmiyesi altı akçe ola!“          (Eğer hacet kalırsa sopa ile döverek def eder yazılmış çizilmiş olan mevzi’i siler ve yazının şeklin işaretin izlerini bütünüyle yok ede ve bu kişinin yevmiyesi altı akçedir.)

Vakıflar Genel Müdürlüğü adına, İstanbul Yeni Cami ve Hünkâr Kasrı adlı eser için hazırlık yapılıyorken evveliyetle Hatîce Turhan Sultan’ın Vakfiyesinin incelenmesi gerekiyordu. Vakfiye Süleymaniye Kütüphanesi, Yazma Eserler kısmında muhafaza ediliyordu. Özel izinle oradan alındı ve büyük bir ihtimam ile incelediğimizde yukarıdaki bu çok özel şartı gördüğümüzde hayretler içinde kaldık. Kitap 1970’li yılların ortalarında basıldı. Bu yıllar Türkiye’de terörün azdırıldığı, meydanlarda, sokaklarda yürümenin bile tehlikeli olduğu yıllardı. Muhtelif harflerle kendilerini ifade eden anarşist gruplar tarihî binaların cephelerine, duvarlarına yağlıboya ile devasa harfler, şekiller, simgeler yazıyor, çiziyorlardı. Yolların kavşak noktasında, en çok görülür yerde olması hasabiyle, İstanbul Eminönündeki Yeni Cami duvarları en ziyade yazılan, çizilen yerlerden birisiydi. Acaba bu vakfiyenin hazırlandığı 17.Yüzyılın ortalarında Osmanlı’da bu kabil protesto usulleri var mıydı? Tarihçi İbrahim Hakkı Konyalı’yı Üsküdar Selimiye’deki Kütüphanesinde ziyaret ettik. ”Hocam, Osmanlı’da duvarlara yazı yazmak şekiller çizmek gibi protesto usulleri var mıydı? Hayır, tarihçiler böylesine bir usul kaydetmiyorlar. Osmanlı’da tarihçilerin kaydettikleri protesto usulü, Yeniçerilerin “kazan kaldırma” şeklindeki protesto usulüdür ki, şöyle: Yeniçeriler kendilerine dağıtılan ulufeden memnun kalmadıklarında ya da başlarına getirilen Yeniçeri Ağasından hoşnut olmazlarsa ”kazan kaldırırdılar” dört yeniçeri neferi dev bir kazanı omuzlarla, Beyazıd Meydanından hareketle günümüzde Yeniçeriler Caddesi olarak bilinen caddeden Divanyolundan geçerek, Alemdar Caddesi üzerindeki Alay Köşküne kadar dört nefer yeniçerinin omuzundaki kazana ellerinde matrak olan diğer yeniçeriler vurarak ilerlerdiler. Günümüzde “kazan kaldırdılar” diye dilimize pelesenk ettiğimiz tabir yeniçerilerin bu protesto hareketinden gelmektedir.

Yeni Caminin duvarları teröristlerce kirletilmeye başlanınca, Diyanet İşleri Başkanlığı İstanbul Müftülüğüne bir tamim göndererek Salatîn Camilerin imam, müezzin kayyımları kendi aralarında nöbet tutarak caminin duvarlarına yazı yazılmasına mâni olunmasını istedi. Bu tamim vakfiye sahibesi Hadîce Turhan Sultan ve Vakfiyenin hazırlanmasında vazife alan devrin uleması ve rical-i devletinin ne kadar ileri görüşlü ve feraset sahibi olduklarını göstermesi bakımından calib-i dikkattir...