ABDULLAH IŞIKLAR AĞABEY DE HAKK’A YÜRÜDÜ!... (2)

“Kadrini sengi musallada bilüp ey Baki!

Durup el bağlayalar karşına yâran saf saf...”

Baki’nin bu beyti pek çok insanımız için geçerlidir. Nice insanımız vardır ki, hakikaten onların kadr-i kıymetini ancak, ebediyete intikal ettikten sonra anlarız, ah! vah! ederiz ama iş işten çoktan geçmiş olur. Ama, Abdullah Işıklar Ağabey, bu kategoriye dahil değildir. Tam hakkıyla olmasa da, Abdullah Ağabey’in kadr-i kıymeti, henüz dünyada iken arkadaşları, dostları, yakın akrabası ve Abdullah Ağabey’in irfan sofrasında bulunmuş ya da herhangi bir şekilde onu tanıma şerefine ermiş herkes tarafından, kadr-i kıymeti bilinmiş takdir edilmiştir. Bu satırların muharriri, henüz hal-i hayatta iken yıllar içerisinde onlarca yazıyla kendisini tanıttım, takdir ettim, şahsiyetini hizmetlerini, hassasiyetlerini örnek gösterdim. Abdullah Ağabey hakkında yeni bir kitap hazırlanır ise, ya da zaman, imkan bulur böyle bir kitap hazırlarsam, seve seve bu yazıları verir veya bizzat kendim kullanırım.

Bir güzel insan, Abdullah Ağabey’in mukaddes hac yolculuğunda, refîk-ı sâdıkı, daha sonraki yıllarda da dostlukları hiç eksilmeden devam eden, adam gibi adam, iyi bir aile babası, iyi bir avukat, dürüst ve ahlaklı bir siyaset adamı, (Türkiye’de emsali nadirdir) bütün bu vasıflarının üstünde ve ötesinde, Abdullah Ağabey gibi Allah’ın salih kullarından birisi, büyüğümüz, Adalet Sabık Bakanlarından, İsmail Müftüoğlu Ağabey, “EHL-İ HÂL İLE KIRK YIL” İstanbul 2013 adlı eserinde, Abdullah Işıklar Ağabey ve kendisinin de aralarında bulunduğu, Abdullah Ağabey’in irfan sofrasının müdavimleri hakkında tamı tamına, on üç sahife ayırmıştır. Burada, Abdullah Ağabey ve dostları hakkında, ancak ehl-i hâl’in yapabileceği, teşhisler ve tespitler vardır. “Muhabbethane” (Muhabbet Evi) telif hakkı İsmail Müftüoğlu Ağabey’e ait bu terkip, Abdullah Ağabey’in fizîken sadece 8-10 m2, manen feza kadar geniş bu mütevazî mekânı “Muhabbethane” (Sevgi Evi) olarak vasıflandırıyor. Hakikaten, mekanlar değişmiş olsa da, Abdullah Ağabey’in mekanlarına gelenler, irfan sofrasında bulunanlar birbirlerini sevenler ve sırf sevgi için burada hazır bulunanlardı.

Abdullah Ağabey ömrü boyunca sevgi ekti, sevgi tohumları attı, sevgi biçti, sevgi hasadını dağıttı. O, “her şeyin başı sevgidir” derdi. “Levlâke Levlâk, Lema Halaktü’l-Eflâk” (Sen olmasaydın, olmasaydın, ben felekiyyatı (kâinatı) elbette halk etmezdim” kudsî hadistir. Rabbimiz, Peygamberimizi Resûl-i Ekrem salla’llâhu aleyhi ve sellem Efendimize hitaben,“Resûlüm! Sen olmasaydın, senin sevgin olmasaydı, ben felekiyyatı yaratmazdım” buyurmuştur. Mevcudatın, kâinatın yaratılış sebebi Allah’ın Resulünü sevmesidir. Onun için, “Sen olmasaydın bizler de olmazdık” sözü yalnız ve yalnız, Peygamberimiz salla’llâhu aleyhi ve sellem Efendimiz için geçerlidir.

Yaptığı, bıraktığı sadaka-i câriyelerle kıyamete kadar hayırla yad edilecek, Bezm-i Alem Valide Sultan, sayısız vakfiyenin altına imza atar gibi bastığı mührünü,

“Muhabbetten Muhammed oldu hasıl,

Muhammedsiz muhabbet ne hasıl? Bezm-i Alem oldu vasıl” diye kazdırmıştı...

Abdullah Ağabey’in mekânlarına, İsmail Müftüoğlu Ağabey’in “Muhabbethane” unvanını vermesi son derece isabetlidir. Sadece mekânlarında değil, Abdullah Ağabey’in haresinde dolaşanlar dahi bu sevgi menbaından istifade ederlerdi. Son yıllarda, Beşiktaş’ta, kırâethanede oluşturulan-kurulan irfan sofrasının etrafındaki masalarda bir şey yemek-içmek için gelenlerden bazılarını sohbetlere kulak misafiri oluyorlar, bir müddet sonra “izin verirseniz, biz de sohbete katılabilir miyiz?” diye sohbete katılan daha sonraki haftalarda sohbetlerin müdavimi haline gelenler olmuştu. Bizim masamıza servis yapan, hizmet eden, aile terbiyesi sağlam Anadolu çocuğu garson gençlerden bazıları beş vakit namaz kılmaya başlamışlar, bizlerle birlikte ikindi ve akşam namazlarını, Kaptan-ı Derya, Sinanpaşa Camii’nde kılmaya başlamışlardı. Bütün bunlar, Abdullah Ağabey’in sevgi dolu ve “Kavl-i Leyyin” yumuşak ihda ve irşad metoduyla olmuştu.

“İman etmedikçe cennete giremezsiniz; birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olmazsınız. Birbirinizi sevmeniz için aranızda selâmı yaygınlaştırınız.” Selâm vermek sünnettir, Şeâir-i İslâm’dandır, selâma daha güzel sözlerle mukabele farzdır.

“Herhangi bir şey sormadan, istemeden önce selâm verilmelidir. Selâm vermeden bir şey ister veya bir şey sorarsa kesinlikle cevap vermeyiniz.” (Buhârî, Camiu’s-Sağîr)... Müminler arasında muhabbet bir selâm ile başlar, sonra devam eder.

“Şüphesiz İslâm garib olarak başladı yakın bir zamanda tekrar gurbete avdet edecektir. O zamanki gariblere müjdeler olsun.” (Müslim, Ebu Nüaym, Camiu’s-Sağîr) bazı hadis külliyatında “Bu devirde insanların fesada sürüklediği kimseleri ıslah eden gariblere müjdeler olsun” ilavesi vardır.

“Sizden biri dinen kabih (çirkin) olan bir şeyi görürse onu eliyle tağyir (değiştirsin) etsin. Buna muktedir değilse diliyle değiştirmeye çalışsın. Buna da muktedir olamazsa kalbiyle inkarda bulunsun (buğz etsin).Böyle kalbiyle inkar (buğz) ise imanın en zayıf bir hasletidir.” (Müslim, Ahmed bin Hanbel, Camiu’s-Sağîr.)

“Allah için birbirini sevenler, Allah için birbirine buğz edenler beraberce cennete gireceklerdir.”

“Allah için tevazû gösterenleri Allah yükseltir. Her kim ki kibirlenirse de Allah onu alçaltır.”

Yukarıda meâllerini verdiğimiz, hemen hemen bütün hadis ravilerinin rivayet ettiği, bütün hadis külliyatında yer alan hadis-i şerifler, Abdullah Işıklar Ağabey’in hayatında hep birer umde birer hayat tarzıydı. Günlük hayatını bu düsturların ışığında şekillendirirdi. Hepimizin baktığı ve fakat göremediği şeyleri o görürdü. Nerede bir çirkinlik görürse de hemen müdahale eder, çirkinliklerin güzelliklere tahvili için gayret sarfederdi. Bizleri de bu mücadelesine ortak ettiği nice misaller vardır...