AYASOFYA-İ KEBİR CAMİİ ŞEREFİ İBADETE AÇILDI! ÖYLE BİR AÇILDI Kİ: (2)

Ayasofya-i Kebir Camii Şerifi, 24 Temmuz 2020 Cum’a günü ibadete açılmasından itibaren, öylesine bir ziyaretçi akınına uğradı ki, seksen sekiz yıllık bir hasretle, İstanbul’un, Türkiye’nin ve dünyanın her bir tarafından yüz binlerce Müslüman, pandemi tedbirlerine rağmen, Ayasofya-i Kebir Camii Şerifine koştu. Pandemi tedbirleri dolayısiyle caminin içine belli sayıda gruplar alınabildiği için, cemaatin ekserisi açık alan ve meydanlarda namazlarını eda ettiler. Ziyaret talebi ve bir vakit olsun Ayasofya’da namaz kılabilmek için öylesine kalabalıklar cami önünde yığıldığı için, reisicumhurun talimatıyla, cami, yalnız vakit namazlarında değil, 24 saat esasıyla ibadete açık tutuldu. Camide Diyanet İşleri Başkanlığı İstanbul Müftülüğü vazifelilerinin yanında, İstanbul Emniyet Müdürlüğü, İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve Fatih Belediyesi ekiplerinden müteşekkil, iki yüz elli kişilik bir ordu, cami ve civarında emniyeti temin, pandemi tedbirlerini kontrol için, 24 saat esasıyla vazife görmeye devam etmektedirler.

Ayasofya, Afrika’nın derinliklerinden, Asya’nın steplerine, Güney ve Kuzey Kutuplarına kadar    yaşayan bütün Müslümanların kızıl elması idi. Kızıl elmalarına kavuşan bütün Müslümanlar, Ayasofya’nın ibadete açılmasını çok büyük bir sevinç ve sürur ile karşılamışlardır. İmkan bulanlar çok uzak diyarlardan, hem hayallerinde dünya şehri İstanbul’u görmek hem de Ayasofya’da bir vakit namaz kılmak içir İstanbul’a gelmişlerdir. İmkanı olmayanlar ise bulundukları yerlerde şükür seccadelerine kapanmışlar, Ayasofya’da kılınan vakit namazlarına uyuyormuşçasına niyet edip vakit namazlarını bulundukları yerlerde kılmışlardır.

Tarih boyunca, coğrafî uzaklıklarına rağmen gönülden bize çok yakın coğrafyalarda da Ayasofya-i Kebir Camii Şerif’inin ibadete açılması çok büyük bir sevinç ve sürura sebep olmuştur. Afganistan’da ateşin bir hatip, büyük bir heyecan ve coşku ile Ayasofya’nın ibadete açıldığını anlatırken, kalabalık bir cemaat sık sık, tekbir sesleriyle bu heyecan ve coşkuya iştirak ediyordu... 

Ayasofya-i Kebir Camii Şerif’inin ibadete açılması, Aziz Milletimiz, gönül coğrafyamız ve dünya üzerindeki bütün Müslümanlar tarafından İstanbul’un ikinci fethi olarak kabul edilmiş ve büyük bir sevinç ve sürurla karşılanırken, haricî ve dahilî bedbahtlar tarafından büyük bir üzüntü ve öfkeyle karşılanmıştır.

Ayasofya-i Kebir Camii Şerif’inin yeniden ibadete açılması, başta ABD olmak üzere Avrupa ülkeleri ve Rusya’da, daha doğru bir ifade ile bütün ehl-i Salîp (haçlı) ülkeler, hususiyle batı medeniyetinin veledi zinası, şımarık çocuğu, Yunanistan Palikaryası tarafından infial ve kahırla karşılanmıştır. ABD derin devleti, Avanjelist siyonistler başta olmak üzere, Dünya Kiliseler Birliği, Yunanistan, Selanik Kilisesi, Fener Rum Patrikhanesi, Rus Ortodoks ve diğer ülkeler Ortodoks Kiliseleri en yüksek sesle homurdandılar.

Ayasofya- Kebir Camii Şerif’inin ibadete açılması hususunda en cılız ses, Katolik aleminin ruhanî lideri durumundaki Papa’dan çıkmıştır; Papa “Ayasofya’nın ibadete açılmasına üzüldüm” demişti. Papa’ya en çarpıcı cevap kendi mezhebinden, Almanya Katolik Kilisesine mensup papazlar tarafından verilmiştir: “Papa Hazret’leri, Ayasofya’nın ibadete cami olarak açılmasına niçin üzülüyorsun? Hiç üzülme! Ayasofya müze iken orada Allah’ın adı anılmıyordu, hiç değilse bundan sonra Ayasofya’nın kubbesi altında her daim Allah’ın adı zikredilecek anılacaktır” demişlerdir. Ne diyelim? Allah Celle Celâluhû bu papazlara hidayet nasib eylesin...

Ehl-i Salîp ülkeler, Dünya Kiliseler Birliği, başta Ortodoks’lar, Hristiyanlık Aleminin, Ayasofya-i Kebir Camii Şerif’inin ibadete açılmasını alkışla karşılamasını beklemek abesle iştigal olurdu. Ehl-i Salîp ülkeler ve kiliseler elbette kendilerinden bekleneni yapmışlardır. Yadırganmaz, yadırgamamalıyız. Ancak, asıl yadırganan ve bizleri kahreden dahildeki içimizdeki Bizans bakiyesi, gayr-i milli unsurların tavrı olmuştur.

Feth’in sembolü, Fatih’in Vakfiyesi, Aziz Milletimizin gözbebeği, Ayasofya-i Kebir Camii Şerif’i, Fatih’in iradesine ve vakfiye şartlarına aykırı olarak müzeye tahvil ederek ebedî lanetin muhatapları olan zevatın zihniyetinin günümüzdeki temsilcileri, İttihad ve Terakkî bakiyesi, tek parti mütegallibe, ceberûtî ve tagûtî, azılı Kemalist’ler, Aziz Milletimize karşı doğrudan ve açıktan Ayasofya-i Kebir Camii Şerif’nin ibadete açılmasına karşı çıkamadıkları için, kem küm etmeye başladılar, neymiş efendim, Ayasofya’nın ibadete açılması bir kararnâmeye bakarmış, bu kadar gürültü koparmaya ne gerek varmış, Ayasofya dahilî siyasete alet edilmemeliymiş ve daha neler neler!...

Yüksek Mahkeme, Danıştay Onuncu Dairesi’nin bundan sonra bütün bu kabil davalar için emsal teşkil eden, tarihî kararı alınmasaydı, Cumhurbaşkanı böyle bir kararnameye imza atamazdı, atsaydı, azılı Kemalistler, tek parti mütegallibe, ceberûtî ve tagûtî idare mensupları gök kubbeyi başımıza yıkarlardı.

Haydi diyelim, bunu da yadırgamadık, zira bunlar zaman zaman din düşmanlığını öyle bir seviyeye çıkarırlar ki, hariçteki İslâm düşmanlarını fersah fersah geride bırakırlar.

Bizi asıl yadırgatan, hayretlere düşüren, kimi sözde İlahiyatçıların tavrıdır. Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof.Dr. M.Hayri Kırbaşoğlu, İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof.Dr. Abdülaziz Bayındır, tek parti mütegallibenin televizyon kanallarında katıldıkları mülakatta, Ayasofya-i Kebir Camii’nin ibadete açılmasının büyük bir hata olduğunu, Milletimizin, Devletimizin başının belaya sarılacağını ifade etmişler, Ayasofya’nın dahilî siyasete alet edildiğini söylemişlerdir.

Öğretmeni olduğu, İstanbul’un büyük ilçelerinden birisindeki İmam-Hatip Lisesinde, talebeye “Ateist’ler Müslümanlardan daha ahlaklıdır” diyerek ataizm’i öven ve öne çıkaran bu sebeple vazifesinden uzaklaştırılan, Kemalist ve ateist bir televizyon kanalında, kendisini “İlahiyatçı Araştırmacı” diye takdim eden, kızılbaş birisi “Ayasofya’nın ibadete açılması, Kur’ân’ın hükümlerine aykırıdır” deme cüretinde bulunmuştur. Ne yazık, sözde İslâm aleminden de çatlak sesler gelmiştir. Artık, yeniden Firavuncuklar ülkesi haline getirilen, Mısır’ın Câmiatü’l- Ezher’in sarıklı masonları Ayasofya’nın ibadete açılmasının bir “Gasb” olduğunu iddia etmişlerdir.

Türkiye’de ve dünyada, gönül coğrafyamızda, Ayasofya-i Kebir Camii Şerif’inin ibadete açılmasına, amasız, fakatsız, lâkinsiz sevinmeyen, sevinemeyen hiç bir Müslüman yoktur, sevinmeyen, sevinemeyenler Müslüman değildir. Ne hazindir ki, bazı camia ve cemaat mensuplarından kimseler, idarecilerinin basiretsizliği, siyâsî körlük ve zamanın ruhunu okuyamamaları sebebiyle şartlandırıldıkları için, Sevad-ı A’zam ile birlikte, Ayasofya-i Kebir Camii Şerif’inin açılmasını şetaretle coşkuyla karşılamak yerine “Öyle de efendim, ama, fakat, lâkinlerle” karşılamışlar, sevinç ve sürurlarını izhar edememişlerdir. Evet, Ayasofya seksen sekiz yıl aradan sonra Allah’ın inayeti, Pîran’ın himmeti ve Sahibizaman’ın tasarrufu ile, ibadete açılmıştır; fakat zahirde ve sebepler aleminde Ayasofya’nın ibadete açılma şerefi, Reisicumhur Muhterem Recep Tayyip Erdoğan’a nasip olmuştur. Recep Tayyip Erdoğan’a muğber olmanız, bu hakikati değiştirmez...