Cenevre Anlaşması'yla Ortadoğu'da dengeler Rusya ve İran lehine gelişmektedir. Gelinen noktada karşımızda,  Ortadoğu petrollerinin ve doğalgazının paylaşımına, Suriye krizinin çözümüne ilişkin soru işaretleriyle dolu çok karmaşık bir denge tablosu oluşmuştur. Gelişmelerde rol oynayan bölgesel ve küresel aktörlerin çıkar çatışmaları nedeniyle, bu denge tablosunun uzun ömürlü olacağını söylemek zordur. Fakat, Cenevre'de Birleşmiş Milletler Daimi Konseyi üyeleri ve Almanya ile İran arasında yapılan anlaşmada taraflar,  tarihi çıkar çatışmalarını bir tarafa bırakarak, "Büyük Kürdistan"lı, Tartus'lu, Esad'lı bir formül konusunda anlaşmaya varmışlarsa, bundan Türkiye, olumsuz yönde ciddi olarak etkilenebilir.
Konunun uzmanları, ABD, Rusya, İran yakınlaşması ve Cenevre Anlaşması'ndan yola çıkarak, Ortadoğu'da şekillenmekte olan bölgesel görünümlü küresel denkleme akla yatkın açıklamlar getirme çabasındalar.  Uzmanlar, belki de piyasalarda oluşan bahar havasını olumsuz etkilememek kaygısıyla, gelişmelere pembe gözlüklerle bakmayı tercih ediyorlar, ama denklemin gözardı edilemeyecek kadar ciddi riskler barındırdığını da görmemiz gerekir.
Bölgenin önemli aktörlerinden İsrail'in Başbakanı Netanyahu'nun "Tarihi hata" olarak değerlendirdiği Cenevre Anlaşması altı aylık bir anlaşmadır ve Ortadoğu'da gelinen noktada, küresel çıkarların çatışması nedeniyle, matruşka bebekler gibi bir sorular yumağı oluşmuştur. Bu nedenle, ABD, Rusya ve Suriye arasında oluşan bahar bahar havasının ömrü karşılıklı verilecek ödünlerle sınırlıdır. Kuşbakışı bir değerlendirmeyle, Cenevre Anlaşması'nın barıştan çok savaş getirme olasılığının daha fazla olduğu görülmektedir.
ABD, Rusya ve İran arasındaki yakınlaşmaya uzmanların getirdikleri açıklamalar pek inandırıcı olamamaktadır. Çünkü, bu yakınlaşmaların, yalnızca "ulaşım, iletişim, dolayısyla bugüne kadar yaşanmayan yoğunlukta bir etkileşimden kaynaklandığını" söylemek, kafalarda  oluşan soru işaretlerini silmeye yeterli bir açıklama değildir.
Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nda ABD Başkanı Obama ile İran Cumhurbaşkanı Ruhani'nin telefonla da olsa görüşmeleri, "iki ülke arasındaki soğuk savaşı noktalayan yeni bir sürecin başlangıcı" olarak değerlendirildi. Küresel konjonktür ve bölgesel gerçeklerin zorlaması sonucunda oluşan Ortadoğu denkleminin ABD, Rusya ve İran yakınlaşmasını zorunlu kıldığı söylenebilir. Fakat, bu değerlendirmenin doğruluğunu kabul edebilmek için, şu soruya da inandırcı yanıt bulmak gerekiyor: Küresel aktörlerle bölgesel güçlerin Ortadoğu'ya ilişkin çıkarları  ne ölçüde uyuşmaktadır?

ABD'NİN ORTADOĞU'DAN, BOP'TAN VAZGEÇMESİ MÜMKÜN MÜDÜR?

Küresel konjonktür bağlamında oluşan Ortadoğu denklemi konusunda üç neden sıralanıyor: a) ABD'nin, enerji konusunda 2014'ten itibaren kendi kendine yeterli duruma gelecek olması ve giderek artan ekonomik sorunlar nedeniyle Ortadoğu'ya olan ilgisinin azalacakmış.
b)İran'ın küresel kapitalist iklime çekilmesiyle petrol fiyatlarında düşüş yaşanırken, piyalasalar haretlenecekmiş.
c)Çin'in 2016'da küresel ekonominin kaptanı konumuna yükselecek olması ABD'yi kaygılandırmaktadır. ABD, Rusya-Çin dayanışmasını engelemek çabasındaymış. Çin korkusu, ABD'nin İran ve Suriye konularında Rusyanın tezlerine destek vermek durumunda bırakıyormuş.
ADB-Rusya ve İran yakınlaşması için söylenenler özetle bunlar. Cenevre Anlaşması'ya Ortadoğu'da oluşan denklemin nedenleri yalnızca bunlarsa, ABD ile İran arasında yıllardır süren soğuk savaşın son bulacağını, bölgemizde uzun soluklu bir bahar havasının yaşanacağını söylemek çok zor olacaktır.

İRAN VE SURİYE KONUSUNDA ABD-RUSYA DAYANIŞMASININ VE CENEVRE ANLAŞMASI'NIN OLASI SONUÇLARI  

İran ve Suriye konularında ABD-Rusya dayanışması, Çin'in İran petrollerinden vazgeçmesi, Ortadoğu denkleminden çıkması anlamına gelmez. İran'ın da, bugüne kadar kendisine büyük ölçüde destek veren Çin'i dışlaması düşlenemez. Çin de kendisini İran petrollerinden ve Ortadoğu denkleminden uzaklaştıracak herhangi bir formüle asla sıcak bakmayacaktır.
Rusya, Ortadoğu denkleminde öne çıkmış, Suriye'nin Tartus üssündeki varlığını güçlendirmiş, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi'ne sekiz milyar Euroluk kredi açarak Akdeniz'de önemli bir köşebaşı tutmuştur. Peki, tarih boyunca Çarlık Rusyası'nın sıcak denilere inmesini engeleme çabası içinde olan Batılılar, Putin Rusyası'nın Akdeniz'deki bu yükseliş grafiğini ne ölçüde kabullenebileceklerdir?
İran, nükleer çalışmalar konusunda bir süre soluklanmak, on yıldır içinde bulunduğu kuşatmayı kırabilmek, İsrail'in siber saldırılarını durdurabilmek ve halkın devlet üzerindeki baskılarını hafifletebilmek amacıyla küresel sistemle bütünleşmeyi denemiş olabilir. Fakat, bu bütünleşmenin ömrü, altı aylık Cenevre Anlaşmasından sağlanacak sonuçlara bağlı olmayacak mıdır? Geçtiğimiz günlerde, İngiliz The Times gazetesinde yayınlanan bir yorumda, İran'ının nükleer çalışmalarının denetlenmesi konusunda Batılılarla bir anlaşma imzalayan Ruhani'nin kırmızı çizgileri aştığı gerekçesiyle bir darbe tehdidi ile karşı karşıya kaldığını, daerbenin Dini Lider Ayetullah Ali Hamaney'in destek vermemesiyle önlenebildiği söyleniyordu. İranlı şahinlerin bastırmasıyla Dini Lider Hamaney'in Ruhani'ye olan desteğini çekmesi, Cenevre Anlaşması'nın rafa kaldırılmasına neden olacaktır ki, bu durum, İran'ın yeniden hedef tahtasına oturtulması demektir.
İsrail, Cenevre Anlaşması'ndan rahatsızlığını, Başbakan Netanyahu'nun ağzından dillendirerek, "Bu bir tarihi hatadır" demiştir. Çünkü, nükleer enerji konusundaki çalışmalarının, aslında nükleer silah üretmeye yönelik olduğundan kaygılanan İsrail, güvenliği açısından en büyük tehdit saydığı İran'ın Cenevre'de verdiği verdiği sözlere güvenmemektedir.  
İsrail, ayrıca, Cenevre Anlaşması bağlamında Suriye'de başlatılacak barış süreciyle, Golan Tepeleri'nden vazgeçmek durumunda kalmak da istemiyor. İsrail, içme suyunun büyük bir bölümünü, şu anda  işgal altında tuttuğu Golan Tepeleri'nden sağlamaktadır.
Daha da önemlisi, İsrail, Ortadoğu'nun en güvenli enerji terminali olma yoluna girmişken, Kıbrıs'ın güneyindeki 12. Afrodit Parseli'nde keşfedilen doğalgaz yatağını işletme konusunda imtiyazlı duruma geçmişken, "Büyük Kürdistan" üzerinden Nil'den Fırat'a uzanan "Vaad Edilmiş Topraklar"a kavuşma süreci başlatılmışken, Suriye'de başlatılacak bir barış sürecini çıkarlarıyla bağdaştıramamaktadır.
Hepsinden önemlisi, 2014 yılında petrol konusunda kendi kendine yeterli duruma gelecek olan ABD'nin, bunca masrafı ve can kaybını göze aldığı Ortadoğu ve Kuzey Afrika  petrollerinden ve dağıtım yollarının kontrolünden vazgeçmesi düşünülebilir mi?

PETROLÜN DOLARDAN BAŞKA BİR PARA BİRİMİYLE FİYATLANDIRILMASI ABD'NİN İFLASI DEMEKTİR

ABD, yatırım bankalarının CEO'larının kağıt üzerinde trilyon dolarlarla ölçülen toksik varlıklar üreterek kurguladığı küresel krizin narkotik etkisinden  yararlanarak, Kuzey Afrika'dan Afganistan'a uzanan ve dünya petrol rezervinin önemli bir bölümünü barındıran coğrafyayı ve enerji dağıtım yollarını kontrol altına almıştır. Genişletilmiş Büyük Ortadoğu Projesi (GBOP) coğrafyası dediğimiz Kuzey Afrika'dan Afganistan'a uzanan ve çoğunluğu Müslüman olan parselde işgallerle, estirilen "Arap Baharı" rüzgarlarıyla elde ettiği avantajlı durumundan bir anda vazgeçmesi, ABD'nin intiharı olur. Çünkü, Kuzey Afrika, Ortadoğu ve Kafkasya petrolleri, bugün için dünyanın geleceğini belirleyen çok önemli bir zenginlik durumuna gelmiştir. Kuzey Afrika, Ortadoğu ve Kafkasya petrolerini ve dağıtım yollarını kontrol edebilen devlet, dünyanın geleceğini belirleyen küresel aktör olacaktır. ABD'nin küresel aktörlüğünü sürdürebilmesi, doların saygınlığını koruyabilmesi GBOP coğrafyasındaki kontrol gücüne bağlıdır.
Küresel kriz öncesi büyüme tempolarını yakalamk isteyen ülkeler de, küresel aktörlük peşinde olan ülkeler de bol ve ucuz petrol ve doğalgaz peşindedir. ABD 2014'te kaya gazına bağlı olarak enerji konusunda kendi kendine yeterli duruma gelecektir, ama bu durum, onun, dünya enerji politikasında lider olmasına yetmeyecektir. (Türkistan coğrafyasının enerji zenginliğini bir tarafa koyarsak) Küresel ekonominin geleceği Kuzey Afrika, Ortadoğu ve Kafkasya petrollerine ve doğalgazına bağlıdır. Bu nedenlerle, ABD'nin, GBOP coğrafyasının petrol ve doğalgaz yataklarına duyduğu ilgisinin azalması hiçbir şekilde mümkün değildir. Bir konuyu önemle vurgulamak isteriz, dünyanın herhangi bir bölgesinde petrolün dolar dışında bir para birimiyle fiyatlandırılması, ABD ekonomisinin iflası anlamına gelir.
ABD'de küresel kriz öncesinde bilinçli olarak kağıt üstünde üretilen, dolar niyetine kullanılan ve trilyon dolarlarla ölçülen toksik varlıkların, yani sanal değerlerin karşılığı yoktur. ABD'de yatırım bankaları CEO'ları eliyle üretilen ve trilyon dolarlarla ölçülen bu sanal değerler, emekli fonları ve piyasalar tarafından henüz hazmedilemiş, aklanamamıştır. Bu durum, ABD dolarının saygınlığını büyük ölçüde etkilemektedir. ABD, 1970'li yıllarda, bastığı dolar karşılığında Hazine'de altın bulundurma zorunluluğuna tek taraflı son vermiştir. ABD bugün dolaraın saygınlığını, dünya petrol yataklarını ve dağıtım yollarını kontrol altında tutarak, yani doları petrol para birimi yaparak sağlamaktadır.
ABD'nin İran'la, Irak'la, Libya'yla  ve Güney Amerika ülkeleriyle bugüne kadar sürdürdüğü soğuk savaşın nedeni, söz konusu ülklerin petrollerini dolar dışında bir başka para birimi ile fiyatlandırma çabalarıydı. Saddam, Kaddafi, Hugo Chavez petrolü dolar dışında bir başka para birimi ile satmak istemelerinden dolayı "cezalandırıldılar."
İran da bir ara, Çin'in destek vermesiyle petrolünü Euro ile satma kararı almış ve "nükleer silah üretme çalışmaları yapıyor" gerekçesiyle ambargo uygulamasına hedef olmuştu. ABD-İran yakınlaşmasında, İran'ın nükleer enerji çalışmalarını uluslararası denetime açma kararı kadar, petrolünü dolarla satma konusunda söz vermiş olması da rol oynamıştır görüşündeyiz.

DENGELER RUSYA VE İRAN LEHİNE GELİŞİRKEN..

Cenevre Anlaşması'yla Ortadoğu'da dengeler Rusya ve İran lehine gelişmektedir. Gelinen noktada karşımızda,  Ortadoğu petrollerinin ve doğalgazının paylaşımına, Suriye krizinin çözümüne ilişkin soru işaretleriyle dolu çok karmaşık bir denge tablosu oluşmuştur. Gelişmelerde rol oynayan bölgesel ve küresel aktörlerin çıkar çatışmaları nedeniyle, bu denge tablosunun uzun ömürlü olacağını söylemek zordur. Fakat, Cenevre'de Birleşmiş Milletler Daimi Konseyi üyeleri ve Almanya ile İran arasında yapılan anlaşmada taraflar,  tarihi çıkar çatışmalarını bir tarafa bırakarak, "Büyük Kürdistan"lı, Tartus'lu, Esad'lı bir formül konusunda anlaşmaya varmışlarsa, bundan Türkiye, olumsuz yönde ciddi olarak etkilenebilir.
Ortadoğu'da olaylar, Türkiye'ye söz hakkı tanımak istemeyen bir rayda hızla ilerlemekte.Suriye krizinin çözümü sürecinde Rojava'yla, yüzbinlerce mültecimizle büyük sıkıntılar yaşabiliriz. .
Çok zorlu bir süreçten geçtğimizin bilincinde olarak, gelişmeleri çok yakından izlemek durumundayız.