(Bu yazı siyâsî değil, tamâmen dînî bir yazıdır; muhtevası’nda kimi isimlerin geçmesi, yazı maksadının daha iyi anlaşılması içindir, yoksa siyâsetle, siyâsîlerle bir alâkası bulunmamaktadır.) Cenaze Namazı: Vefat eden kimse yıkanıp kefenlendikten sonra, merhum-merhume için son bir dua için cenaze namazı kılınır. Bu vazife Farz-Kifâye’dir. Farz-ı Kifâye, Müslümanlar’dan bazılarının bu vazifeyi ifa etmeleriyle, bu farziyet diğer Müslümanların üzerinden düşer. Cenaze Namazına niyyet şarttır; Bu niyyetle ölünün, kadın veya erkek, kız çocuk veya erkek çocuk olduğu ta’yin edilir (belirlenir). Ölünün erkek veya kadın, kız çocuk veya erkek çocuk olduğunu bilmeyen kimse “üzerine imam’ın namaz kıldığı kişi” diye niyet edebilir. Namaza duracak Müslümanların yönleri kıble istikametine gelecek şekilde, cenaze ön tarafa konulur. Müslümanlar abdestli ve kıbleye dönük olarak dua mahiyetinde cenaze namazını kılarlar. Cenaze namazının rükûnları, kıyam (ayakta durma) ve tekbirlerdir. Sünnetleri ise hamd ve senâ etmek, salât ve selâm getirmek, hem musalla’daki cenaze için hem de diğer Müslümanlara dua etmekten ibârettir. Dua’nın rükûn olduğunu söyleyenler de vardır. Cenaze namazının kılınabilmesi için cenazenin cemaatin önünde hazır bulunması şarttır. Ne var ki, cenaze Dar-ı Harp’de düşman topraklarında kalmış ise bu şehîd için gıyapta cenaze namazı kılınabilir. Nitekim, Sevgili Peygamber’imiz, Habeşistan Necâşhi’si, Ashama’nın vefatını haber aldığında, Medine-i Münevvere’de kendisi için gıyâbî cenaze namazı kıldırmıştır. Cenaze namazını kıldırma hakkı öncelikle cenazenin velisi en yakınına aittir. Velisi’nin vekâletiyle, müftü, mahalle cami’i’nin imamı veya civarda bulunan bir İslâm âlimi tarafından kıldırılabilinir. Hanefî Ekolü’ne göre cenaze namazı caminin dışında kılınmalıdır. Cenaze, imam ve cemaatten ba’zıları dışarıda oldukları halde, cemaatin bir kısmı cami içinde ve saf hizasında bulunurlarsa namazları caiz olur. Cenaze namazına kadınların katılmaları halinde, erkeklerden ve (sabî) erkek çocuklardan sonra saf tutmaları lazım gelir. Karışık halde dursalar ve erkeklerle hiza oluştursalar bile, hem erkeklerin hem de kadınların namazı sahih olur, zirâ, cenaze namazı mutlak namaz hükmünde değildir. Oysa ki, diğer namazlarda, erkeklerle kadınlar namaz saflarında aynı hizaya düşseler, hem kadınların hem de hizaya düşen erkeklerin namazları fasid olur. (bozulur, iadesi şart olur.) Cenaze namazı ve cenazenin nakli ve teşçî’i sırasında, ağlamak, slogan atmak, yüksek sesle avâz avâz tekbir getirmek ve tesbîh etmek bid’attır, dinen câiz değildir. Anasını veya babısını kasden öldüren kimselerin, devlete baş kaldırmış eşkıyanın, teröristlerin, soyguncuların, çatışmada ölmeleri halinde cenaze namazları kılınmaz. Şer’î bir hükmün, cezâ’nın infazı sonucu ölenlerin cenazeleri yıkanır, namazları kılınır. İrtidad ederek (İslâm Dîni’nden dönerek) İslâmiyetten çıkmış olan kimselerin cenaze namazları kılınamayacağı gibi, Müslümanların defnedildiği mezarlıklara da defolunamazlar. Cenaze namazı, esas i’tibariyle rukû, secde, tilâvet gibi rükûnleri bulunmayan, dua mahiyetinde bir namazdır. Dolaysiyle, sadece Müslümanlar tarafından, Müslüman erkek ve kadınlar için kılınır. Kâfirler için, hayatta oldukları müddette yalnız, “Allah Hidayet Nâsip Etsin!” diye dua edilebilinir. “Allah’ım, Sen ona rahmet eyle, Allah’ım günahlarını bağışla” tarzında, kâfirlere dua edilmesi aslâ câiz değildir. “Kâfirlerin duası şüphesiz hedefini sapıtmıştır, dalâlettedir.” (Rad 13/14) (Kâfirlerin duasını hiçbir suretle Allah kabul etmez, kâfirlerin başkaları için yaptıkları dua’larla, kâfirler için yapılan dua’lar, dipsiz kuyuya taş atmak gibidir, ne kadar taş atarsanız atınız, ses gelmez. Cevap verilmez.) ŞEHİTLİK Toplumumuzda, mefhumlar (kavramlar) kargaşası yaşanıyor. Ba’zı mefhumlar, tam olarak bilinmediği için, hiç te alakası bulunmayan yerlerde kullanılıyor. Katedilen veya Ecel-i Müsemmâ’sı (ölümü vakti geldiği için vefat edenler için, çeşitli unvanlarla “şehid’lik”, nitelemesi yapılıyor. Devrim Şehidi, demokrasi şehidi, basın şehidi, gibi.. ŞEHİD: Allah yolunda, “İlâ’i Kelimetü’l-Allah”, Allah’ın kelimesini tevhidi yükseltmek maksadıyla canını veren, nefisini fedâ eden müslümandır. Böyle bir müslüman’ın cennete gireceğine, şâhitlik edildiği, şehid, ruhunu teslim ederken bir kısım rahmet meleklerinin o anda hazır bulunduğu, şehid edilir edilmez, Cenab-ı Hakk’ın huzurunda hemen rızıklandırıldığı için kendisine şehîd denilmiştir. ŞEHİDLİK, sadece Ümmet-i Muhammed’e tahsis edilmiş çok üstün bir pâye, Peygamber’likten sonraki en yüksek mertebedir. Ümmet-i Muhammed’den olmayanlara, hele hele, Teslis akîdesine kâil hıristiyanlara, Uzeyr, ya da , Sorâya “Allah’ın oğludur”, diyerek şirke sapan günümüz yahûdî’leri için şehid’lik sözkonusu bile değildir. Kur’ân’da Şehid’lik: “Allah yolunda öldürülenlere ölü demeyin! Onlar diridirler, fakat siz farketmiyorsunuz.” (El-Bakara 2/157) “Allah yolunda öldürülenleri ölü sanmayın! Onlar diridirler. Rableri katında rızıklandırılmaktadırlar.” (Âl-i İmran 3/169) Hadis’de Şehidlik: “Şehid cenettedir.” (Sünen-i Ebû Dâvûd “Cİhad”, 25) “Allah katında hayırlı bir mertebede iken ölmüş kullar arasında, dünya içindekilerle birlikte kendisine verilecek olsa bile, şehid’ler, şehid’liğin ne denli üstün bir mertebe olduğunu görmüş oldukları için, dünya’ya dönüp yeniden bir kerre daha şehid olmak için can atarlar.” (Buhâr” Bab-ı Cihad”,6) Gerek Kur’ân’da ve gerekse Hadis-i Şerifler’de şehidlik çok ulvî bir mertebe olarak tavsif edildiği için, müslümanlar arasında Allah yolunda canını feda etmek sevimli ve gönülden arzu edilen bir amel haline gelmiştir. Pek çok hadis’te herhangi bir müslüman’ın hangi durumlarda şehid kabul edildiği mevzu’una açıklık getirilmiştir; bir hadis’te, canı, malı ve namusu uğruna ölenlerin şehid olacağı haber verilmiştir. Koruması dinin gayeleri arasında yer alan can, mal ve namus uğruna ölmenin şehâdet olarak nitelendirilmesi, bu hususlara dinimizde ne kadar önem verildiğini göstermektedir. İslâm hukukçuları alakalı hadislerden hareketle dünyevî ve uhrevî hükümler bakımından şehid’leri üç kısımda kıymetlendirmişlerdir. 1-Hem dünya hem ahiret hükümleri bakımından şehid kabul edilenler: Bunlar Allah yolunda savaşırken din düşmanları tarafından katlolunan zevattır. Kâmil manada şehid bunlardır ve bunlara “Hükmî şehid” denilir. Bu şehid’lerin elde ettikleri yüksek mertebeyle yakından alakalıdır. 2- Yalnızca dünya hükümleri bakımından şehid kabul edilenler: Kalbinde nifak bulunmakla yâni münafık olmakla birlikte dış görünüşü i’tibariyle müslüman olduğuna hükmedilen ve müslümanların saflarında bulunduğ bırada düşman tarafından öldürülen kişiler bu grupta yer alırlar. Bunlar da dünyada yapılacak işler bakımından şehîd muamelesi görürler 3- Sadece ahiret hükümleri bakımından şehid sayılanlar: allah yolunda harb ederken aldığı bir yaradan dolayı o anda değil de, daha sonra ölen kişiler bu grupta yer alırlar. Ayrıca, pek çok hadis’te şehîd oldukları bildirilen, yanlışlıkla veya haksız yere öldürülen kişi, yangında, denizde veya göçük altında can veren kişiler; veba, kolera, sıtma gibi yaygın ve önlenmesi çok zor hastalıklar sebebiyle ölenler, ilim tahsili yolunda, helâl kazanç uğrunda, gerek kendisinin gerekse-isterse gayrimüslüm olsun- başkalarının can, mal ve namusları uğrunda ölenler, loğusa iken len ve Cum’a gecesinde ölen kimseler de bu grupta yer alan şehidlerdir. “Allah’a ve Elçisine itaat eden kimseler, Allah’ın nimetine mazhar olmuş bulunan Peygamber’ler, sıddıklar, şehid’ler ve iyi salih kullar ile birlikte bulunacaklardır.” (en-Nisâ 4/69) Bu âyet-i Kerime’de şehid’lerin Allah katındaki i’tibârına işaret buyrulduktan sonra Allah ve Resûlüne itaat eden, yâni İslâm dininin getirdiği hükümlere boyun eğen kimsenin de aynı şekilde iyi muamele göreceği belirtilir. Hazret-i Peygamber de” Kim şehid olmayı samîmiyetle dilerse, Allah onu şehidlerin menziline ulaştırır, bu kişi isterse yatağında ölmüş olsun” (Müslim, “İmare”, 156, 157; Neseî, “Cihad”, 36) buyurarak her hangi bir müslümanın iyi niyyet ve samîmî arzusunun bile Allah katında fevkalâde üstün bir kıymete sahip olduğunu göstermiştir. Yukarıda meâlleri verilen âyet-i Kerime’ler ve Hadis-i Şerif’ler gösteriyor ki, Şehid’lik, Yüce İslâm Dini’nin bir müessesidir. Dolayısıyla ancak ve ancak bir müslüman şehîd’lik mertebesine ulaşabilir.