Çanakkale rûhu, dünya ilim ve irfan sahasına yapılan Millî Mücadele’yle Türkiye’den bir güneş doğmasına sebep olmuştur. Bu yeni doğan güneş, bin dört yüz sene önce, insanlık âlemine doğmuş olan güneşin bir yankısıdır ve o manevî güneşin her asırda parlayan ışıklarından birisidir ve beklenilen son manevî mucizesidir.

     Çünkü en büyük yapım, en büyük yıkımın yapıldığı yerde olur. Çünkü en büyük yardım, en muhtaç olana verilir. İşte bu yüzden, Osmanlı-Türk-İslâm Devleti’nin felâketi, İslâm Âlemi’nin gelecekteki saadetiyle telâfi edileceğini, Çanakkale Zaferi bütün dünyaya gösterdi. Çünkü Birinci Cihan Harbi sonunda meydanda galip, masada mağlup oluşumuz, haksız yere yurdun dört bir yanından istilalara uğramamız, vatanın yakılıp yıkılarak bir harabeye döndürülmesi, yapılan vahşet ve zulümler, hayatımızın mayası ve hayat suyumuz olan İslâm kardeşliğinin gelişmesini hızlandırdı. Biz incinir iken, İslâm Âlemi ağlamaya başladı. Avrupa daha da incitse bağıracaktı.

     Çanakkale günahlarımıza kefaret olarak, istikbal ufuklarını bizlere her yönüyle açmış, geleceğin maddî-manevî fetihlerinin rehber yıldızlarını göstermiş. Artık ihtilaf ve çekişmeyi bırak, ittihada / birlik ve beraberliğe sarıl diyerek, manen cansızlar devri geçmek üzere olduğunu, canlılar ve cazipler asrının geldiğini müjdeliyerek, karanlıklar içinde boğulan şu asrı ve gelecek asırları aydınlatacak maddî-manevî bir ışığı, cansızlara can, canlılara taze can olarak üflemiş, karanlığa açılan, hiçliğe giden hesapsız ve hedefsiz yollardan Türkiye’yi ve onun şahsında Doğu’yu kurtarıp bir saadet ve ebed âleminin rotasını çizmiştir.

     Çanakkale mucizesi, şimdiye kadar karanlıklarda kalan, meçhullere karışan zihinleri aydınlattı. Bizi ve İslâm Âlemi’ni yolsuz yollarda yorulup kalmaktan korudu ve kurtardı. Savaşın bu dehşetli hengâmında bu temiz milletin, bu cennet memleketin sapasağlam bir hâlde durması ve bütün İslâm diyarının da Çanakkale’de olduğu gibi her taarruzdan korunması gerektiğinde yine korunacağının, bir İlâhî ve Ahmedî yardımla olduğunu ve olacağını, dost düşman herkese gösterdi.

     Asırlardan beri İslâm milletlerinin arasına girip yerleşmiş olan yanlış inanç, ihtilâf ve tefrikanın yani bölünüp bölük pörçük olmuşluğu kaldırarak, mevcut fitne ve fesadı kökünden kurutup, büyük bir kitle ve bir kurtuluş topluluğu hâlinde ortaya çıkmanın artık zamanı geldiğini değil sadece Türk Milleti’ne bütün İslâm Âlemi’ne göstermiştir.

     Çanakkale Zaferi, Millî Mücadele gücünü bu millete vermekle, Doğu’nun uyanmasında ve dolayısıyla İslâm Âlemi’nin dikkatlerini üzerine çekerek onların da kendilerine gelmesinde baş rolü oynamıştır.

     Çanakkale ruhuyla kazanılan Millî Mücadele ve safhaları, İslâm Âlemi’ni derin uykusundan uyandırdı, kendine getirdi. Bu uyanış geç de olsa meyvesini verdi ve XX. Yüzyılın ortalarında, başta Arap Devletleri olmak üzere İslâm Âlemi Batı esaretinden ve istibdatından kurtulup, teker teker İslâm devletleri olarak tarih sahnesinde beklenen aslî yerlerini aldılar.

     Çanakkale Zaferi Millî Mücadele’nin, Millî Mücadele mazlum milletlerin istiklallerini netice vermiş ve hâlen sonuç vermeye devam etmektedir.

     Çanakkale Zaferi, öyle bir yumak ki, çöz çöz bitmez. Çanakkale Zaferi’nde bizleri geriye doğru götüren ve ileriye doğru baktıran cihetler var. Çanakkale Zaferi arkamızda ibretler, önümüzde aydınlık ufukları gösteren bir tablodur.

     Çanakkale Zaferi, geçmiş zaferlerimizin ruhunu taşıdığı gibi, gelecek olanların da, aynı ruhla kazanılacağını göstermekle, geçmişten kopamadığımızı, geleceğe de kayıtsız kalamıyacağımızı nazara vermektedir.

     Tarih, bugünü bilmek ve anlamak içindir. Bugün ise, dünkü Çanakkale’nin neticesidir. Aynen yarınların da, bugünlerden doğacakları gibi.

     Çanakkale Zaferi hâldir. Bunu geçmişe borçluyuz. Biz istikbaliz, bunu Çanakkale ruhuna medyûnuz.

     Son devrin İslâm âlimlerinden birinin dediği gibi:

     “Takdir artık bu milletten yanadır. Kim bu millete düşmanlık ederse Allah da ona düşmanlık edecektir. Bunun emarelerini herkes çok yakında görecektir.” (Mehmet Ali Bulut, Asya’nın Ayak Sesleri, İstanbul-Aralık 1996, s.18.)

     Çanakkale bu hükmün İlahî inayetlerle perçinleştiği yerdir.

     Nitekim bu hükmü doğrular ve geleceği gösterir mâhiyette olan İngiliz tarihçisinin şu teşhisi çok düşündürücüdür:

     “İslâm bir hamlede Kudüs’e geldi. Bütün Hristiyanlık dünyası birleşti ve Müslümanları Kudüs’ten attı. Fakat ikinci hamle ile Viyana’yı kuşattılar. Yine birleşik Avrupa orduları, Müslümanları Edirne’ye kadar geriletti. Şimdi üçüncü hamle için sıra İslâm’da.” (Vehbi Vakkasoğlu, İslâm Farkı, İstanbul-Haziran 1996, s:86.)

     “İslamiyete bin yıl hizmet etmiş bir milletin, bugün de insanlığa ve Hakk’a hizmet yolunda, ciddî yetenek göstermesi bahtiyarlığımızı arttırır. Allah durup dururken, hiçbir sebep yokken bir milleti yükseltip alçaltmaz. Çünkü o bir nimet verecekse, önce onun alt yapısını oluşturur, yani sebeplerini yaratır.” (Mehmet Ali Bulut, Asya’nın Ayak Sesleri, İstanbul-Aralık 1996, s.17.)

     İşte Çanakkale, İstiklâl Harbi’nin alt yapısını oluşturmuştur.