Merhaba Arkadaşlar..

Çadırda yaşamanın zorlukları olduğu kadar doğayla baş başa çadırda uyumak gibi güzellıği de var..

İşte o güzellikler..

-İnsan çadırda uyuyunca, barınmak için ne kadar az alana ihtiyaç olduğunu, etrafını çevirip ‘bizim’ diye sahiplendiğimiz alanlara ne kadar gereksizce bağlandığımız anlıyor..

- İnsan çadırda uyuyunca, giyinmek için ne kadar az kumaşa ihtiyacımız olduğunu anlıyor. Ve gerisinin tamamen maskelerin kostümleri olduğunu.

- İnsan çadırda uyuyunca, bazen durmanın gitmekten daha çok ‘yol’ olacağını anlıyor ve koşmanın yoruculuğuyla baş etmeye çalışmanın faydasızlığını.

- İnsan çadırda uyuyunca, yapması en zor sandığımız şeylerin örneğin ‘çekip gitmenin’ ya da ‘kalmanın’ en kolay olduğunu ve bir kaplumbağanın bunu her an yapıyor olmasının keyfini anlıyor..

- İnsan çadırda uyuyunca, çalışmanın her zaman bir şeylerle meşgul olmak değil bazen daha zor bir şey yapmak yani ‘hiçbir şeyle meşgul olmamak’ olabildiğini anlıyor.

- İnsan çadırda uyuyunca, dere kenarından gelen bir kurbağa sesinin bazen en güzel aşk şarkısına bedel olduğunu anlıyor..

- İnsan çadırda uyuyunca, birine veya bir şeye büyük bir aşkla bağlanmanın çok güzel ama tüm yüzlerinle yüzleşmek zorunda kaldığın zorlu tuzaklarla dolu bir yürüyüş olduğunu anlıyor...

- İnsan çadırda uyuyunca, yüce bir ağaç altında yatıp cırcır böceklerini dinleyerek yıldızları izlediğinde tümünün seninle sessizce konuştuğunu ve kendi iç sesini daha iyi duyduğunu anlıyor..

- İnsan çadırda uyuyunca, her şeye rağmen her gün yeni bir sabaha uyanabilmenin yeterince büyük bir mutluluk olduğunu anlıyor.

- Ve insan çadırda uyuyunca, bazen insanın hayatla güreşirken sırtının yere gelmesinin, aslında yenilgi değil, gökyüzünü ve yıldızları izlemek için iyi bir fırsat olduğunu anlıyor..