BU TUZAĞA DÜŞMEYECEĞİZ!

ABD, Türkiye’nin, silahlı çatışma bölgelerinde sivillerin sığınma alanı anlamındaki “güvenli bölge” önerisine, düşman kuvvetler arasında kalan askeri bölge anlamındaki “tampon bölge” anlamı yükleyerek, Irak’ın kuzey parselinde uyguladığı senaryoyu Suriye’nin kuzey bölgeleri için uygulamanın, yani burada merkezi yönetimden bağımsız bir yapılanma oluşturmanın yollarını arıyor. 

Biz, Suriye’nin kuzey parselinde, teröristlerden arındırılmış, sivil halk için bir yaşama alanı olan, Türk askerinin de denetlediği bir “güvenli bölge” oluşturmak istiyoruz. 1. Körfez Savaşı sonrasında, 36. Paralel kuzeyinde oluşturulan ve Saddam’ın uçaklarına yasaklanan bir “tampon” bölge”nin nasıl bir sonuç ürettiğini yaşayarak gördük; aynı tuzağa düşmemekte kararlıyız. 

M. KEMAL SALLI

14 Şubat’ta Astana ortakları olan Türkiye, Rusya ve İran’ın Soçi’de gerçekleştirdikleri zirveden söz ederken, bu zirvenin bir gün öncesinde ABD’nin ve Polonya’nın öncülüğünde gerçekleştirilen Varşova Zirvesi’ne dikkat çekmiştik. “Varşova Zirvesi’nin gündemi, amaçları ve katılımcıları bilinmeden, Suriye sorununun çözümüne ilişkin yapılacak yorumların havada kalacağını savunmuştuk. 

Özetle demek istediğimiz şuydu; Soçi Zirvesi’nin de, Varşova Zirvesi’nin de gündemi Suriye sorunuyla sınırlı değildir; fotoğrafın bütününü göremezsek, yanılgıya düşeriz. 

Rusya’nın Suriye’de sahaya inmesi, İran’ın Suriye’de elde ettiği kazanımlar sayesinde Irak’tan Lübnan’a uzanan bir Şii Kuşağı oluşturması, Çin’in Yeni İpek Yolu projesinin Pakistan, Belucistan ve İran üzerinden Ortadoğu coğrafyasına ulaşması sürecinde,  Pentagon şahinleriyle ile Rothschild Ailesi arasında patlak veren egemenlik savaşı nedeniyle ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi’ni (BOP) hedeflerine ulaştıramaması, Suriye sorununun, ABD’nin beka sorununa dönüşmesine neden olmuştur. ABD’nin karşısında şimdi çok daha geniş bir cephe oluşmuştur. Pentagon şahinleri, ABD’nin küresel liderliğini sürdürebilmek ve doların saygınlığını korumak  adına, yalnız Türkiye ile değil, bütün dünya ile savaşmak zorundadır. 

ABD bugüne kadar “DEAŞ’la savaşıyorum” gerekçesiyle yerleştiği Suriye’nin kuzey bölgesini Esat’a geri vermeye niyetli değil. Bölgenin enerji kaynaklarını ve dağıtım yollarını düşlediği şekilde kontrolü altına alamadan Çin’in Yeni İpek Yolu operasyonuyla karşı karşıya kalan ABD’nin Suriye’den, Ortadoğu’dan çekilip gitmesi  zorlaşmıştır. 

Kırım Savaşı’nın (1853-56) bir ürünü olan Kürt Koridoru’nu hayata geçiremeden, Çin’in, kıtaları karalardan ve denizden birbirine bağlayacak olan Yeni İpek Yolu projesinin İran üzerinden Ortadoğu’ya ulaşması, Fransa ve Almanya’nın Rothschildler’in desteği ile Avrupa Ordusu oluşturma hazırlıkları dünyanın en borçlu ülkesi ABD’nin, Venezuela’da olduğu gibi, uluslararası hukuku hiçe sayan çılgınlıklar yapmasına neden olmuştur. ABD’nin bu tür davranışları bir çaresizlik ifadesidir. Bir beka sorununa dönüşen bu çaresizlikler, insanlığın baş tacı ettiği değerlere karşı giderek saygısızlaşan Pentagon şahinlerini daha agresif davranmaya zorlayacaktır. 

Başkan Trump’ın attığı “Suriye’den çekiliyoruz” tweetlerine tepki olarak Savunma Bakanı’nın istifa ettiği ABD’de Pentagon-Beyaz Saray savaşı, bir başka deyişle, Pentagon-Rothschild Ailesi arasındaki egemenlik savaşı giderek derinleşerek sürmektedir. 

Silah sektörünü temsilcisi Pentagon’un, petrol devi ARAMCO’yu ele geçirerek, enerji üretimini ve dağıtımını bütünüyle kontrolü altına çabası, Rothschildler’in Avrupa Ordusu kurma girişimi şeklinde karşılık bulmaktadır. Washington kulislerinde sürmekte olan egemenlik savaşı küresel barış açısından giderek büyüyen bir tehlike oluşturmaktadır. Dünyanın her köşesinde izlediğimiz terör olayları, darbe girişimleri  bu egemenlik savaşının yansımalarıdır. 

GÜVENLİ BÖLGE OLUŞTURMAK İSTİYORUZ,

UÇUŞA YASAK BÖLGE DEĞİL

Trump’ın, “Suriye’den çekiliyoruz” mesajlarını, Pentagon şahinlerinin isyanlarını da bu çerçevede değerlendirmek gerekir. 

ABD bugüne kadar “DEAŞ’la savaşıyorum” gerekçesiyle yerleştiği Suriye’nin kuzey bölgesini Esat’a geri vermeye niyetli değil. Bölgenin enerji kaynaklarını ve dağıtım yollarını düşlediği şekilde kontrolü altına alamadan Çin’in Yeni İpek Yolu operasyonuyla karşı karşıya kalan ABD’nin Suriye’den, Ortadoğu’dan çekilip gitmesi zorlaşmıştır.

Geçen gün Münih’te gerçekleştirilen 55. Uluslararası Güvenlik Konferansı’nın “Suriye Krizi” başlıklı bölümünde konuşan ve “ABD, Esat’ın ülkenin kuzeyini yeniden kontrol altına almasını istemiyor” diyen Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey, ülkesinin Suriye’deki üç ana hedefini şöyle açıkladı: 1) DEAŞ’la mücadele, 2) Birleşmiş Milletler öncülüğünde bir siyasi çözüm, 3) İran askerlerinin bölgeden çekilmesi. 

Aynı konferansta konuşan Türkiye Savunma Bakanı Hulusi Akar da Türkiye’nin Suriye konusuna bakışını şöyle özetledi: “Suriye’nin toprak bütünlüğüne ve siyasi birliğine saygı duyuyoruz.” 

Akar’ın ve Jeffrey’nin söyledikleri, politik kılıflarından arındırıldığında, Türkiye ile  ABD’nin Suriye konusuna bakış açılarının taban tabana zıt olduğu net olarak görünüyor. ABD’nin Suriye’den çıkmak gibi bir niyeti yok. ABD, “Esat’ın yeniden ülkenin kuzeyine dönmesini istemiyoruz” derken, Türkiye Astana Süreci’nin hala geçerli olduğunu vurguluyor ve “Suriye’ni toprak bütünlüğüne ve politik birliğine saygılıyız” diyor. 

Anlaşılan o ki, bugüne kadar Suriye’de bulunma gerekçesini “DEAŞ’la mücadele”ye bağlayan ABD, bundan böyle PYD/YPG’ye yaslanmak istiyor. Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov bu hazırlığı, “ABD Suriye’nin kuzeyinde bağımsız bir devlet kurma peşinde” şeklinde ifade etmişti. 2011’de “Arap Baharı” rüzgarları estirilirken de kafalarındaki plan Suriye’yi kaosa sürükleyerek parçalamaktı. Dönemin Dışişleri Bakanı G. Rise açık açık söylüyordu: “BOP’un hedefi, bölgedeki 22 ülkenin sınırlarını değiştirmektir.”

ABD, 1. Körfez Savaşı’nda (1991), koltuğunun altında BOP haritasıyla birlikte bölgeye çöktüğünde, Irak ve Suriye konusundaki planı belliydi. Irak ve Suriye’nin kuzey bölgelerinde Kürt nüfusu ağırlıklı kantonlar oluşturmak, bunları birbirine teyelleyerek Akdeniz’e bağlamaktı. Planın Irak ayağı başarıyla tamamlandı, ama Suriye’de Astana ortakları geçit vermedi. 

Bir savaş uçağının düşürülmesi nedeniyle Rusya ile buzlanan ilişkilerini normalleştiren ve “Güney sınırlarım boyunca kuşatılmamaya asla razı olamam” diyen Türkiye, peşpeşe gerçekleştirdiği Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı operasyonlarıyla ABD ile olan dostluk ilişkilerini sorgulamaya başladı. 

Gelinen noktada, kırk yıllık müttefikini yanında görmek istediğini söyleyen ABD, kendi çıkarlarını önde tutan bir politika izleyerek Türkiye’yi oyalamaya, Suriye’deki hedeflerine yürümeye çalışıyor. 

Obama döneminde, Başkan Yardımcısı Biden, “YPG Fırat’ın batısından çekilecek. Nokta!” demişti. Yıllar geçti, sözler tutulmadı. 

Güney sınırları boyunca kuşatılmayı asla kabul edemeyeceğini vurgulayan Türkiye, Fırat’ın doğusuna da operasyon yapma hazırlıkları başlatınca ABD, “S400 sistemini almaktan vazgeçin” gibi yeni dostluk gösterileri sergilemeye başladı. Türkiye’nin Suriye’de, Fırat’ın doğusu için önerdiği “güvenli bölge” oluşturma teklifine “tampon bölge” anlamı yükleme çabasına girişti. 

Türkiye, ABD’nin kontrolü altındaki Suriye’nin kuzey bölgesinde, “silahlı çatışmaların yaşandığı bölgelerde sivil halkın, çocukların sığınabileceği, yaşamalarını sürdürebileceği, her türlü terör gruplarından arındırılmış “güvenli bölge”ler oluşturmak ve bugüne kadar bağrına bastığı milyonlarca mülteciyi bu güvenli bölgelere taşımak istiyor. ABD ise başka hesapların peşinde; mülteci sorunun Türkiye için bir ekonomik soruna bir toplumsal patlamaya dönüşmesi için oyalama siyaseti uyguluyor. Türkiye’nin “güvenli bölge” teklifine “tampom bölge” anlamı yükleyerek işbirliği teklif ediyor. 

Biz bu filmi daha önce Irak’ın kuzeyinde izledik. O dönemde de Saddam’ın Halepçe katliamı gündeme gelmiş, yüzbinlerce Iraklı Türkiye’ye sığınmıştı. 36. Paralel’in kuzeyi Saddam’ın uçakları için uçuşa yasak bölge ilan edilmiş ve burada tam teşekküllü bir devlet kurma hazırlıkları başlatılmıştı. Bugün Irak’ın kuzeyinde bağımsızlığını ilan etmek için fırsat kollayan bir devlet yapılanması var.

AYNI SENARYO, AYNI OYUN

ABD, 1. Körfez Savaşı sonrasında Irak’ın kuzey bölgesinde uyguladığı oyunu  şimdilerde Suriye’nin kuzey bölgesinde sergilemeye çalışıyor. Türkiye’nin, silahlı çatışma bölgelerinde sivillerin sığınma alanı anlamındaki “güvenli bölge” önerisine, düşman kuvvetler arasında kalan askeri bölge anlamındaki “tampon bölge” anlamı yükleyerek, Irak’ın kuzey parselinde uyguladığı senaryoyu Suriye’nin kuzey bölgeleri için uygulamanın, yani burada merkezi yönetimden bağımsız bir yapılanma oluşturmanın yollarını arıyor. 

Biz, Suriye’nin kuzey parselinde, teröristlerden arındırılmış, sivil halk için bir yaşama alanı olan, Türk askerinin de denetlediği bir “güvenli bölge” oluşturmak istiyoruz. 1. Körfez Savaşı sonrasında, 36. Paralel kuzeyinde oluşturulan ve Saddam’ın uçaklarına yasaklanan bir “tampon” bölge”nin nasıl bir sonuç ürettiğini yaşayarak gördük; aynı tuzağa düşmemekte kararlıyız. 

Anlattıklarımızdan canınız sıkılmış olabilir; yazımızı noktalamadan önce, “evinizin magazincisi”nden bu sıkıntılı günler için verilmiş bir reçeteyi not düşelim: “Öyle fazla hırpalamayın kendinizi.. (…) Yapacağınız iş şu: Evinize daha büyük ekran ve daha iyi ses düzenine sahip bir sinema sistemi kurmaya bakın.”