Taliban, Kabil Havalimanı saldırılarını El Kaide’nin düzenlediğini savunuyor. Saldırıyı önce El Kaide, sonra da DEAŞ’ın Afganistan-Pakistan uzantısı DEAŞ-Horasan (DEAŞ-H) üstlendi. 

Peki, Taliban ile El Kaide’yi karşı karşıya getiren, El Kaide ile DEAŞ-H arasında yeni organik bağların oluşmasına neden olan gelişmeler nelerdi? 

Biden’ın, Taliban’ın ABD ile ilişkilerinin ne kadar önemli olduğunu vurgulaması, “trilyon dolar harcayarak eğitip donattıkları Afganistan ordusuna geleceklerini savunmayı öğretemediklerini” söylemesi, Taliban’a bir NATO ülkesine yetecek miktarda silah ve odalar dolusu dolar armağan edilmesi.. Afganistan’da görmemiz gereken bir başka denklemin kurulmakta olduğunun göstergeleridir. 

Bombalı saldırılara hedef olmuş Kabil Havalimanı duvarları önünde ABD askerleriyle Taliban militanlarının yanyana görüntü vermeleri de bu gerçeğin bir başka fotoğrafıdır. 

Taliban ile El Kaide arasında ideolojik ve teolojik yorumlar bakımından oldukça önemli ayrılıklar vardır. Taliban kendisini çok sadık bir Hanefi olarak niteliyor. DEAŞ’ın teolojik yorumu ise Vehhabi-Selefi ağırlıklı.

Afganistan coğrafyasını bir şekilde kontrolleri altında tutmak isteyen küresel güçlerin, ülkede yerleşik örgütlerin bu inanç ayrılıklarını sürekli kaşıyacakları bir gerçektir. 

Kabil havalimanında 200’e yakın kişinin hayatını kaybetmesine neden olan bombalı saldırılarda sahnede görülen aktör DEAŞ’ın Afganistan-Pakistan kolu olan DEAŞ-Horasan, burası kesin gibi. Her küresel aktörün bir DEAŞ’ı, bir Taliban’ı, bir El Kaide’si olan Afganistan’da, Kabil Havalimanı’nı kana bulayan patlamaların arka planındaki gerçek azmettiricinin kimliği ve mesajının içeriği konusunda çeşitli değerlendirmeler yapılıyor.  

Ülke nüfusunun yüzde 40’ını oluşturan Peştun ağırlıklı Taliban yöneticileri, Kabil Havaalanı’ndaki patlamaları otoritesini sarsmaya yönelik saldırılar olarak değerlendirdiğinden süratle sertleşmeye başladı. Afganistan’ın geneline yayılma eğiliminde olan kaos ortamı da giderek derinleşiyor. Fakat, derinleşen kaos girdaplarına rağmen, küresel güçlerin Afganistan ile olan ilişkilerini koparmaları mümkün değildir. Çünkü Afganistan coğrafyasında yaşanan savaş, Afganistan ile, sınırlı bir savaş değildir. 

Afganistan coğrafyasında varlıklarını sürdüren çeşitli örgütlerin her biri, bir küresel güçten destek almaktadır. Kabil Havalimanı’ndaki son patlamaları da bu çerçevede değerlendirmek gerekir. Küresel güçler, sahadaki vekillerini kullanarak, çıkarlarını koruma savaşı vermektedirler. 

ABD, 11 Eylül 2001’deki İkiz Kuleler saldırılarından İslam Alemi’ni sorumlu tutmuştu. İslam Alemi’ni potansiyel terör bataklığı ilan ederek, İkiz Kuleler’in vurulmasından sorumlu tuttuğu El Kaide’yi yuvasında vurmak ve demokrasi götürmek gerekçesiyle Afganistan’ı işgal eden ABD, 20 yıl sonra, ülkeyi sürekli kaos üretecek bir bataklığa dönüştürdükten sonra çekilme kararı almıştı. 

Asırlık çınar Henry Kissinger, Kabil Havalimanı saldırısını değerlendirirken, “ABD çok hızlı çekildi. Orada 20 yıldır ortak çalışma yapan ülkeler hazırlıksız yakalandı” diyordu. Kissinger herhalde Biden’ı eleştiriyordu, çünkü çekilme takvimi konusunda Taliban’la anlaşma imzalayan Trump’tı.

ABD VE İMAJ EROZYONU

ABD 20 yıllık Afganistan macerası ve sonrasında yaşananlar nedeniyle büyük imaj kaybına uğramış olmasına rağmen, hedeflerine ulaşma konusunda yaptığı hamlelerden zararlı çıktığı söylenemez. ABD, imajına yaslanarak değil, insanlıkdışı olarak değerlendirmesine rağmen, operasyonlarına dayanarak yürümektedir. Bazıları ABD’nin büyük imaj kaybına uğradığından söz ederken o, büyük bir silah stoku armağan ettiği Taliban’ın yöneticilerini Pakistan’dan Katar’a taşıyarak anlaşmalar yaptı ve ortak operasyonlar başlattı. 

Kabil’deki patlamaların arka planında, öncelikle, ABD ile Çin ve İngiltere’nin Yeni İpekyolu merkezli sürdürdükleri küresel liderlik mücadelesini görmek gerekir. ABD, Brexit referandumuyla İngiltere ile AB’nin arasını açtıktan sonra, Karabağ üzerinden Rusya’yı, Afganistan üzerinden de Çin’i baskılamaya çalışmaktadır. 

Taliban, 15 Ağustos’ta başlattığı saldırılar sonucunda, ABD’nin 20 yıl boyunca eğitip donattığı Afganistan ordusunu kısa zamanda yenerek ülkeyi bütünüyle kontrolü altına almayı başarmıştır. Fakat bu “başarı”, tek başına, Taliban’ı mutlu etmeye yetmemiştir. Çünkü Taliban, her örgüt gibi, arkasında güçlü bir devlet desteği olmadan varlığını sürdüremeyeceğini bilmektedir. 

20 yıl kaldığı Afganistan’da sürekli olarak kaos üretecek bir ortam oluşturduktan sonra çekilme kararı açıklayan ABD, yeni stratejik hedeflerine yürüme kararı aldığında, bu kararının üretebileceği olası sonuçları tahmin ediyordu. Çünkü, çekilme kararını açıklamadan önce, Pakistan’daki hapishanede kontrol altında tuttuğu Taliban’ın kurucularından Molla Abdülgani Katar’ın Başkenti Doha’ya taşıyarak 5 yıldızlı, klimalı otellerde misafir etmiş, çekilme sürecinde Taliban’ın, ABD askerlerine herhangi bir saldırıda bulunmayacağına ilişkin bir madde de içeren bir anlaşma imzalamıştı. ABD, ülkeyi Taliban’a teslim eden bu anlaşmanın El Kaide’yi de, DEAŞ’ın Afganistan-Pakistan kanadı olan DEAŞ-Horasan’ı da tedirgin edeceğini tahmin ediyordu. 

ABD’nin, 39 milyonluk bir ülkede, 25 milyon seçmenin 1 milyonunun oyunu alarak “seçilen” Cumhurbaşkanı Eşref Gani dururken, Katar’da Birader ile anlaşma imzalaması, Afganistan’ı kontrollü bir kaos ortamına sürükleme yönünde atılmış planlı ve bilinçli bir adımdı. BM Güvenlik Konseyi’nin 1 Haziran 2021 tarihli “Afganistan’da Barış, İstikrar ve Güvenliğe Tehdit Oluşturan Taliban ile Diğer Bağlantılı Kişiler ve Oluşumlar” başlıklı raporda, “ABD’nin Taliban ile yaptığı Şubat 2020 barış anlaşmasının 2021 yılı içinde nasıl bir duruma yol açacağını öngörmenin güç olduğunu” belirtiliyordu. 

Bu raporun en ilginç vurgulamalarından biri de, “Taliban ile Diğer Bağlantılı Kişiler ve Oluşumlar” konusuna ilişkin saptamalarıydı. Raporda, en tehlikeli terör örgütlerinden biri olarak nitelenen El Kaide lider kadrosunun büyük bir bölümünün Afganistan’da, Pakistan’a komşu vilayetlerde, DEAŞ’ın Afganistan-Pakistan kolu olan DEAŞ-Horasan’ın (DEAŞ-H) da Nangarhar’da yaşadıkları belirtiliyordu. 

Peki, “20 yıl boyunca, 1 trilyon dolar harcayarak, Afgan ordusunu eğitip donattık” diyen Biden, bu uzun sürede El Kaide’den, DEAŞ-H’den hiç haberdar olmamış mıydı? Kabil Havalimanı katliamı sonrasında, “Komutanlara El Kaide’yi yok etmeleri için emir verdim” diyen Biden’ın bu açıklaması ne kadar inandırıcıdır? 

KABİL HAVALİMANI’NDAKİ PATLAMALAR

Kabil Havalimanı’ndaki patlamaların, Taliban’ın, ülke çapında ele geçirdiği üstünlüğü El Kaide ve DEAŞ-H gibi örgütlerle paylaşmak istememesinden kaynaklandığı değerlendiriliyor. 

Ülkede kontrolü ele geçirmiş olan Taliban kadrolarıyla El Kaide ve DEAŞ-H kadroları arasında, çok belirgin görüş ayrılıklarına rağmen, içiçe geçmiş derin ilişkiler bulunmaktadır. Taliban, El Kaide yöneticilerini, uluslararası arenada belli bir konuma ulaşıncaya kadar geri planda kalmaya razı etse de, iki örgüt arasında varılacak bu yöndeki bir anlaşmalarının uzun ömürlü olması mümkün değildir. Sonuçta herikisi de, belli çıkarlar karşılığında vekalet savaşlarında görev almış örgütlerdir. Birbirlerine güvenleri çıkar ilişkilerine dayanmaktadır. 2015 SONRASINDA Afganistan’da varlık göstermeye başlayan DEAŞ-H yeni bir çıbanbaşı olaraf

SALDIRILARI EL KAİDE NEDEN ÜSTLENDİ?

Taliban, Kabil Havalimanı saldırılarını El Kaide’nin düzenlediğini savunuyor. Saldırıyı önce El Kaide, sonra da DEAŞ’ın Afganistan-Pakistan uzantısı DEAŞ-Horasan (DEAŞ-H) üstlendi. 

Peki, Taliban ile El Kaide’yi karşı karşıya getiren, El Kaide ile DEAŞ-H arasında yeni organik bağların oluşmasına neden olan gelişmeler nelerdi? 

Biden’ın, Taliban’ın ABD ile ilişkilerinin ne kadar önemli olduğunu vurgulaması, “trilyon dolar harcayarak eğitip donattıkları Afganistan ordusuna geleceklerini savunmayı öğretemediklerini” söylemesi, Taliban’a bir NATO ülkesine yetecek miktarda silah ve odalar dolusu dolar armağan edilmesi.. Afganistan’da görmemiz gereken bir başka denklemin kurulmakta olduğunun göstergeleridir. 

Bombalı saldırılara hedef olmuş Kabil Havalimanı duvarları önünde ABD askerleriyle Taliban militanlarının yanyana görüntü vermeleri de bu gerçeğin bir başka fotoğrafıdır. 

Geçmişte ABD ile de, El Kaide ile de mücadele etmiş olan Taliban yönetiminin bugün ABD’nin yanında yer alması, uluslararası arenada tanınma kaygısından ve  “Afganistan pastasından doyurucu bir dilim” vaadinden kaynaklanıyor olabilir. 

TALİBAN, EL KAİDE VE DEAŞ-H 

Taliban ile El Kaide arasında ideolojik ve teolojik yorumlar bakımından oldukça önemli ayrılıklar vardır. Taliban kendisini çok sadık bir Hanefi olarak niteliyor. DEAŞ’ın teolojik yorumu ise Vehhabi-Selefi ağırlıklı.

Taliban ile El Kaide’yi yakınlaştıran en önemli unsur, Taliban içindeki Hakani Grubu’dur. Bu grubun İslam yorumu ve cihat anlayışı her iki örgütle de uyuştuğundan, iki örgüt arasında bi köprü oluşturuyor. Fakat, çıkarlar söz konusu olduğunda, Hakani Grubu’nun bağlayıcı özelliğinin ne ölçüde etkili olacağını tahmin etmek güçtür. 

Irak ve Suriye’de İngiltere büyüklüğünde bir coğrafya ele geçirmelerine rağmen hedefledikleri Irak-Şam İslam Devleti’ni hayata geçiremeyen (IŞİD) ve 2015’den bu yana giderek güç kaybeden DEAŞ’ın Afganistan’a geçen militanlarından oluşan DEAŞ-Horasan (DEAŞ-H), ülkenin pekçok bölgesinde bağımsız hareket eden hücreler şeklinde varlıklarını sürdürüyorlar. 2020’de Afganistan’ın güney bölgelerinde yakalanan DEAŞ-H Lideri Abdullah Orakzai Taliban’ı, şeriat kurallarını tam uygulamadığı nedeniyle “kafir” ilan etmişti. Lider kadrosu Afganistan’ın Nangarhar eyaletinde üslenen DEAŞ-H, Taliban’ın ABD ile yaptığı anlaşmaları da kesinlikle tanımıyor ve hala, IŞİD/DEAŞ’ın siyah zeminli Hz. Muhammade’in mührünü bayrağını kullanıyorlar.   

Taliban’ın 31 Ağustos sonrasında izleyeceği politikalardan hoşnut olmayacak El Kaide ve hatta Taliban militanlarının DAEŞ-Horasan çatısı altında toplanabilecekleri konuşuluyor. Taliban’ın, Çin’in Doğu Türkistan, Rusya’nın Kuzey Kafkasya bölgelerinden, Pakistan’dan, İran’dan gelen ve sayılarının 10 bini aştığı tahmin edilen yabancı savaşçılara karşı nasıl bir tutum sergileyeceği de merak ediliyor. 

ABD, küresel güçler arasında büyük bir paylaşım mücadelesinin yaşandığı Avrasya coğrafyanın orta yerine, pimi çekilmiş bir bomba bırakarak olacakları izlemektedir. 

AFGANİSTAN HER ZAMAN İLGİ ALANIMIZ İÇİNDE OLACAKTIR. 

Afganistan coğrafyasını bir şekilde kontrolleri altında tutmak isteyen küresel güçlerin, ülkede yerleşik örgütlerin bu ayrılıklarını sürekli kaşıyacakları bir gerçektir. 

Kadim Türk yurdu Afganistan coğrafyasının tez günde huzura ve istikrara kavuşmasını diliyoruz.  

Bir kaos ortamında bırakmak istemediğimiz askerlerimizi çekmiş olmamız, Afganistan ile olan ilişkilerimizi noktaladığımız anlamına gelmez. Mevlan’nın Belh’i, Gazneli Mahmut’un Gaznesi, Al Şir Nevai’nin Herat’ı, Hz. Ali’nin Mezar-ı Şerif’i…Türkiye Cumhuriyeti’ni ilk tanıyan devlet ve ilk stratejik müttefikimiz.. Derin tarihi ve kültürel bağlarımız olan Afganistan her zaman ilgi alanımız içinde olacaktır.