ALTERNATİF CUMHURİYET BAYRAMI: Cumhuriyeti’mizin 89. Yılında, Cumhuriyeti, devleti kurduğunu, memleketimize demokrasiyi getirdiğini iddia eden CHP, kimi marjinal partilerin, grupların ve derneklerin peşine takılarak, Devlet’in resmî kutlamalarına katılmamıştır. 
Bizim ötedenberidir, ısrarla kaydettiğimiz, İttihad ve Terakkî, Jakoben, Militarist seçkinci Millet’e tepeden bakan, Millet’e “Millet” diyemeyen, “Ulusalcı zihniyet” işte budur. 
Bu zihniyet sebebiyledir ki, Aziz Millet, bu zihniyet mensuplarına 60 yıldır iktidar yüzü göstermediği gibi iktidarın kokusunu dahi bunlara çok görmüştür. Devleti-Cumhuriyeti kuran, memlekete demokrasiyi getiren-iddia onların- Türkiye’nin en kıdemli partisi’nin lideri, üstelik hâlen, Ana Muhalefet Partisi’nin Lideri olması hasabiyle de Devlet protokolünde, Başbakan’ın ve Genelkurmay Başkanı’nın hemen altında yeri varken, kıytırık örgütlerin ve derneklerin kuyruğuna takılarak, büyük ölçüde TBMM’si grubunu da arkasından sürükleyerek, asıl Cumhuriyet kutlamalarına katılmamış olması şaşkınlıkla karşılanmıştır. 
Alternatif Cumhuriyet kutlamalarına katılanların tamamından daha Cumhuriyetçi, tek başına “Cumhuriyetçi” parti adı altında parti kuracak kadar bir en Cumhuriyetçi, Anayasa Hukuku Profesörü, Dışişleri eski Bakan’larından, Mümtaz Soysal Hoca bile, “Sakın ha! 29 Ekim’de yaptığınız gibi 10 Kasım’da da alternatif bir “ANMA” toplantısı yapmaya kalkışmayın” diye yazmıştır.
“Kurumuş bir yaprak gibi rüzgarların önünde” sürüklenen CHP Lideri’nin alternatif 29 Ekim kutlamalarında arkalarından sürüklendiği örgütler, gruplar, dernekler kimlerdir? 
İş’le, emekle, işçi ile uzaktan-yakından hiçbir münasebeti bulunmayan, Maocu, sol bir parti. Girdiği bütün seçimler’de, artık yüzdelik oranlara bile giremeyen, ancak bindelik oranlarda gözükecek kadar oy alabiliyor ve bu parti’nin herşeye maydanoz olan genç’lik örgütü... 
Aciz, zayıf koalisyon hükûmetleri ve zinde güç’lerin siyâsete doğrudan müdahale ettikleri dönemler’de, en üst seviye’de, devleti idare etmeye tevessül ettiler. Zaman zaman da muvaffak oldular. 
Merhûm Turgut Özal’ın Çankaya’ya çıkmasından sonra, kurt politikacı, Süleyman Demirel, meydanlar’da, aslı astarı bulunmayan “Kostokos” dosyaları sallayarak, karşısındakilere her türlü hakâreti, yalanı mübah görerek, acımasız, zâlimâne yürüttüğü bir seçim propagandası neticesi, partisini “Doğruyol” birinci parti yapabilmişti. Diğer Milliyetçi-Mukaddesatçı partilerle bir koalisyon kurması mümkün iken, Demirel sağdaki partilerle koalisyon kurma yerine, sol bir parti ile İsmet Paşa’nın oğlu Erdal İnönü’nün liderliğindeki SHP ile koalisyon kurmuştu. 
Bu koalisyon, Hüsâmettin Cindoruk ve Hikmet Çetin arasında yapılan sıkı pazarlıklar neticesi kurulmuştur. 
Bu koalisyon döneminde, Merhûm Özal ve Bakanları’nın çok büyük emek ve gayretleriyle, Adalet ve Millî Eğitim Teşkilatında kaydedilen müsbet ne varsa, Seyfi Oktay, Mehmet Moğultay gibi Bakan’ların eliyle tahrip edilmiştir. 
Adalet ve Millî Eğitim Teşkilat’larındaki bu tahribat, daha sonra gelen Bakan’ların bunca gayretlerine rağmen, henüz telafi edilmiş değildir. 
367 GARABETİ:  TBMM’sinde Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde öncelikle nitelikli çoğunluk aranmakta, daha sonraki turlarda ise, salt çoğunluk yeterli görülüyordu. Bu durumda, AK Parti ilk dört turdan itibaren tek başına herhangi birisini Cumhurbaşkanı seçebiliyordu. 
Ak Parti’nin istediği birisini Cumhurbaşkanı seçmesini engellemek için, mütekâid, Mahkeme-i Temyîz Sermüddaî Umûmîsi, Hibas İbn’ül Cenah fetva verdi. “Reisi Cumhurun ittihazı için Kamutay’da, beher celse’de 367 Nümorosu gereklidir,” dedi. 
Pek tabiî olarak konu, hemen Anayasa Mahkemesine taşındı. Cumhurbaşkanlığı seçimi turlarına ara verilmişti, hafta başında, Pazartesi günü devam edilecekti. Pazartesi de karar çıktı. 
“Cumhurbaşkanlığı seçimi sırasında, beher celse’de, Kamutay’da, 367 Mebus’un hazır bulunması vâciptir.” 
Marjinal grup’ların arkasından yürüyenlerden birisi de, tarihî bir şahsiyetin torunu.. Her şeyini tenkid edebilirsiniz, fakat Devlet Mefhumuna gösterdiği titizliği takdire mecbur kalırdınız. Bu tarihî şahsiyet, İsmet Paşa’dır. İsmet Paşa’nın torunu, Milletvekili, Gülsüm Bilgehan Toker, alternatif Cumhuriyet kutlamasına katılmış, polis’in sıktığı biber gazından etkilenmiş, konuşuyor. 
“Ne oluyor, anlamıyorum, eskiden Cumhuriyet Bayram’ları, yurdun her bir tarafında balo’larla kutlanırdı,” diyor. 
Çankaya’da, Çankaya Köşkü’nde yanıbaşındaki Pembe Köşk’te, el bebek, gül bebek, bir eli balda, bir eli yağda, kuş sütü’nün bile hazır edildiği sofralarda büyümüş, Cumhuriyet Bayramlarında, içkinin su gibi akıtıldığı, sadece seçkin’lerin katılabildiği bayram’ları görerek büyümüş birisi için, “Yurdun bütün köşelerinde Cumhuriyet Bayramları Balo’larla kutlanırdı,” demek normal kabul edilebilir. Fakat, kendi liderine bile sorsaydı, Gülsüm Hanım’a gerçeğin böyle olmadığını söylerdi... 
YİNE BEYŞEHİR: Kurban Bayramı münasebetiyle, Ekim ayı’nın son günlerini Beyşehir’de geçirdik. Havaların iyice soğumamasına rağmen, şehir’deki ba’zı binalar kaloriferlerini yakmışlardı. Yakılan bina’lar belki yüzde on bile değil iken, çok ciddî bir hava kirliliğiyle karşı karşıya kaldık. 
Beyşehir’in başarılı Kaymakamı, pek muhterem, Muzaffer Başıbüyük, pek başarılı, Belediye Başkanı Sayın İzzet Taşçı, Beyşehir, yüksek dağlarla çevrili, kapalı bir havza’dır. Bugünden tedbir alınmazsa, ileriki yıllarda toplu ölümlerin bile meydana gelebileceği çok ciddî tehlike ve hava kirliliği ile karşı karşıya gelinebilir. Çâre, şehrin yanı başına kadar gelmiş, büyük bir imkân ve fırsat var. Hiç vakit kaybedilmeden doğalgaz şehr’e getirilmelidir. Menfi yöndeki söylentilere kulak asılmasın, temizliği, kolaylığı, konforu yanında, doğalgaz hâlâ diğer akaryakıt ve katı yakıtlardan %50 daha ucuzdur. 
BEYŞEHİR’DEN BAHSETMİŞKEN: Daha önceleri bu sütunlarda da bahsetmiştim. 8 yıldan beridir, Beyşehir’de vazife yapan ve bu zaman zarfında, İlçe genelinde 5-6’yı geçmeyen Kur’ân Kurs’larının sayısını 60’lara yükselten karşılıklı, sevgi-saygı’ya dayanan bir otorite te’sis eden, Beyşehir ve civarında bilâistisna, herkesin sevgisini, takdirini kazanmış, tecrübeli, Müftü, Muğla’nın küçük bir ilçesine, 3. kategoride bir ilçe’ye naklen ta’yin edilmişti. Büyük bir haksızlıktı. Bu sütunlarda, “Demek ki, hiçbir başarı cezasız bırakılmıyor,” diye tenkidlerimizi ilgililere duyurmuştuk. 
Hata’dan dönüldü. Mustafa Tekin Hocamızdan özür dilendi. Ankara Müftü Yardımcılığı ile, İstanbul Güngören Müftülüğü tercihine bırakıldı. Mustafa Tekin Hocamız, ailevî sebeplerle de Ankara Müftü Yardımcılığı görevini tercih etmiştir. 
Mustafa Tekin Hoca’mızın başarılarının Ankara Müftü Yardımcılığı’nda da devam edeceğine can-ü gönülden inanıyoruz. 
“Hata’lardan dönmek fazilettir,” Mustafa Tekin Hocamızın ta’yininde de hata’dan dönülmüş, nisbeten hak yerini bulmuştur. Hata’dan dönen Diyânet İşleri Başkanlığı yetkililerini ve ilgililerini de kutluyorum.
TEBRİKLER KADİR BEY! İstanbul, Sirkeci’de, Ankara Caddesi, Kennedy Caddesi ve Sirkeci Gar’ı üçgeninde bulunan, mezbelelik alan, İstanbul’un vitrinine hiç yakışmıyordu. Tâ, Fahri Atabey’in Belediye Reisliğinden beridir, nice Belediye Başkanı geldi, geçti, fakat bu mezbelelik yerinde kaldı. Memnuniyetle gördüm, çok mes’ud oldum. Mezbelelik yeşil alan olarak enfes bir şekilde yeniden tanzim edilmiş, başta zât-ı âliniz olmak üzere tüm Belediye çalışanlarını kutluyorum. Ancak, burada bir benzin istasyonu var, arazi ya belediye’nindir ya da T.C. Devlet Demiryollarına aittir. Arsa kime ait olursa olsun, burası mutlakâ tahliye edilmeli, olamaz, olmaması lâzım, fakat bilfarz, bu arsa özel mülkiyete konu olsa bile, derhal istimlâk edilerek, istasyon buradan kaldırılmalı, daha önce aynı mekân’da olduğu sanılan ve yıktırılan mescidin yerine kaim olmak üzere, Dr.Mimar olarak projesini bizzat sizin çizeceğiniz, yüzükbaşı gibi bir mescid yaptırılması uygun olur...