BIDEN 41 YIL ÖNCE DEMİREL’DEN NE İSTEMİŞTİ?

Trump döneminde uygulanmaya başlanan CAATSA yaptırımları ardından, ABD  Dışişleri Bakanı adayı Blinken’ın, Türkiye’den “sözde müttefik” olarak söz etmesi, Biden döneminde, Türkiye-ABD ilişkilerinde dostluğu yoran bazı zorlukların yaşanacağına işaret ediyor. 

Biz Biden’ı, Obama’nın yardımcısı olduğu dönemden ya da 15 Temmuz öncesinden değil, 41 yıl öncesinden tanıyoruz. Türkiye ile Yunanistan’ın Ege’deki sorunları görüşmek üzere İstanbul’da masaya oturdukları şu günlerde, Yunan’a olan hayranlığı nedeniyle “Bidenopulos” olarak anlan Biden’ın, 41 yıl önce Ankara’da, Demirel ve Ecevit’ten neler rica ettiğini ve aldığı olumsuz yanıtlar devamında neler yaşandığını hatırlatmak istedik.

Türkiye ile Yunanistan’ın 41 yıl sonra yeniden, Ege’deki sorunlara ilişkin istikşafi görüşmeler yapmak üzere 61. kez biraraya geldikleri şu günlerde, Bıden’ın Ankara’da yaptığı görüşmelerin ayrıntılarını bilmekte yarar var. Görünen o ki, Türkiye-ABD ilişkileri, “Bidenopulos”un 41 yıl önce Ankara’da yaptığı bu girişimler paralelinde yürüyecektir. 

Şimdilerde Biden’ın, 20 Ocak’ta Trump yönetiminden devraldığı ABD’nin “küresel lider” sıfatını ne ölçüde ve nasıl koruyacağı tartışılıyor. 

Ömrünün büyük bir bölümünü ABD’nin yönetim kadrolarında geçirmiş 80’lik Biden’ın işi gerçekten zor. Biden siyasi kariyerini, “Başarılı bir ABD Başkanı” olarak noktalamak isteyecektir, ama Beyaz Saray’da, masası üzerinde kendisini bekleyen dosyalardaki sorunlara ne ölçüde başarılı çözümler üretebilecektir? Biden’ın, önündeki dosyalara çözüm üretme çalışmalarından Türkiye-ABD ilişkileri nasıl etkilenecektir? 

“Biden’lı Yıllar” (21.01.2021) başlıklı yazımızda, İki müttefik ülke ilişkilerindeki olası gelişmelerin yönünü öngörebilmek için, öncellikle Bıden’ın ve çalışma arkadaşlarının Türkiye’ye bakış açılarını dikkate almamız gerektiğini söylemiştik. Başta, Yunan hayranlığı nedeniyle dostları arasında “Bidenopulos” olarak anılan Biden olmak üzere, Dışişleri Bakanı adayı Antony Blinken’ın, Jake Sulliver’ın, Brett McGurk’ın, Wendy Sherman’ın, Janet Yellen’ın… ülkemizi yakından tanıdıklarını, ama bakışlarının pek de dostça olmadığını anlatmıştık.

 “Koronavirüs salgını bütün dünyayı kasıp kavururken, ABD’nin beka sorununa dönüşmüş Yeni İpekyolu ağlarını giderek genişletirken, küresel ısınmaya bağlı kıtlık ve açlık sorunu kapımıza dayanmışken, ABD’nin Dışişleri Bakan adayı Blinken’ın, ağzını açar açmaz söze, “Türkiye sözde müttefik” diyerek başlaması, canımızı sıkmıştı. 

CAATSA YAPTIRIMLARI VE “SÖZDE MÜTTEFİK” İLTİFATI

Trump döneminde uygulanmaya başlanan CAATSA yaptırımları ardından ABD’nin Dışişleri Bakanı adayı Blinken’ın, Türkiye’den “sözde müttefik” olarak söz etmesi, Biden döneminde, Türkiye-ABD ilişkilerinde dostluğu yoran bazı zorlukların yaşanacağına işaret ediyor.

“NATO üyesi olmayan Rusya’dan S-400 Hava Savunma Sistemi aldığımız” gerekçesiyle, ABD tarafından, “dostlar” listesinden çıkarılıp CAATSA üzerinden “düşmanlar” listesine konulduk. Bizi CAATSA kapsamına alarak, “dost ve müttefik” değil de, “düşman” ya da “sözde müttefik” olarak gören, yaptırımlar uygulayan ABD’ye, bundan böyle ne ölçüde “dost” gözüyle bakabileceğimizi, Biden ve ekibinin Türkiye yaklaşımları belirleyecektir. 

Biden da, Blinken da Türkiye’nin elinde Batı’ya karşı güçlü pazarlık kartları olduğunu biliyorlar. Türkiye-ABD ilişkileri, “Sen beni tanımıyorsan ben de seni tanımıyorum” diyecek kadar sığ değildir. Birbirimize mecbur olduğumuz pekçok konu var. “Let’s Joe!” Sloganıyla yola çıkan eski kurt Biden’ın ilk hedefi ABD’yi “küresel lider” imajını korumak olacaktır. Bunun için de, bazı dostların canını acıtmayı göze alabilecektir. 

Biden, Türkiye’nin gözünde, “sütten çıkmış ak kaşık” değildir. 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında geldiği Ankara’da, Membiç’teki YPG’nin Fırat’ın doğusuna çekileceğine ilişkin verdiği sözlerini unutuvermesi, Türkiye tarafından, altı çizilerek not edilmiştir.   

3 Kasım seçimlerinde Demokrat Parti’nin başkan adayı Joe Biden, 16 Ocak’ta New York Times editörleriyle gerçekleştirdiği toplantıda, başkan olduktan sonra Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a karşı farklı bir yaklaşım izleyeceğini söylüyor, “Erdoğan’ın bedel ödemesi lazım. Benim (geçmişte) yaptığım gibi, mevcut durumdaki (muhalefet) liderliğindeki unsurlarla doğrudan temasa geçip Erdoğan’ı yenmeleri için onların daha güçlü bir konuma getirmeli ve onlardan daha fazla yarar sağlamaya çalışmalıyız. Darbeyle değil ancak seçim süreciyle” diyordu. 

Biz Biden’ı, Obama’nın yardımcısı olduğu dönemden ya da 15 Temmuz öncesinden değil, 41 yıl öncesinden tanıyoruz. Türkiye ile Yunanistan’ın Ege’deki sorunları görüşmek üzere İstanbul’da masaya oturdukları şu günlerde, Yunan’a olan hayranlığı nedeniyle “Bidenopulos” olarak anlan Biden’ın, 41 yıl önce Ankara’da, Demirel ve Ecevit’ten neler rica ettiğini ve aldığı olumsuz yanıtlar devamında neler yaşandığını hatırlatmak istedik.

41 YIL ÖNCE BIDEN DEMİREL VE ECEVİT’TEN NE İSTEMİŞTİ?

Geçen gün Hürriyet’te Biden’ın Ecevit’le 41 yıl önce, 7 Nisan 1980’de çekilmiş bir fotoğrafı yayınlandı. Kutlama ya da tanışma buluşması değil; Biden, CHP Genel Başkanı Bülent Ecevit’ten Yunanistan’ın NATO’nun askeri kanadına yeniden dönebilmesi için Türkiye’nin yardımını istiyordu. Türkiye ile Yunanistan’ın 41 yıl sonra yeniden, benzer sorunlara ilişkin istikşafi görüşmeler yapmak üzere 61. Kez biraraya geldikleri şu günlerde, Bıden’ın Ankara’da yaptığı görüşmelerin ayrıntılarını bilmekte yarar var. Görünen o ki, Türkiye-ABD ilişkileri, “Bidenopulos”un 41 yıl önce Ankara’da yaptığı bu girişimler paralelinde olacaktır.  

7 Nisan 1980 günü, ABD Türkiye Büyükelçisi James Spain ile birlikte, önce dönemin Başbakanı Süleyman Demirel ile 1 saat 20 dakika, ardından, CHP Genel Başkanı Ecevit ile Meclis’teki çalışma odasında 50 dakika görüşen Biden, beklediği desteği alamayınca, 5 ay sonra askeri  darbe ile ülke yönetimine el koyacak olan Genelkurmay Başkanı Org. Kenan Evren ile yaptığı görüşmeden oldukça mutlu ayrılıyordu.  

Hatırlayanlarınız vardır; 12 Eylül 1980 günü “Türkiye’de askeri darbe oldu” haberi Washington’a ulaştığında, dönemin CIA Türkiye sorumlusu Paul Henze, “müjdeyi”  ABD Başkanı Jimmy Carter'e, “Bizim oğlanlar başardı” (Our boys have done it) sözleriyle duyurmuştu.

Henze sevinmekte haklıydı, çünkü darbenin lideri Org. Evren, samimi arkadaşı olan NATO Başkomutanı ABD'li General Rogers’ın verdiği “Asker sözü”ne inanarak,  Türkiye’nin Yunanistan’ın NATO’ya dönüşüne ilişkin vetosunu, Türkiye’nin beklediği karşılıklar konusunda hiçbir yazılı garanti almadan kaldırıvermişti. Kenan Evren iyi niyetinin kurbanı olduğunu yıllar sonra da olsa anlamış mıdır, bilemeyiz, ama Türkiye o kandırılmanın acılarını bugün de yaşamaktadır. Biz, Ege Denizi’ndeki haklarımızı alabilmek için uğraşırken, Yunanistan Batılı dostlarından aldığı destekle giderek şımarmaktadır. 

YUNANİSTAN NATO’DAN NEDEN ÇIKMIŞTI, NASIL GERİ DÖNDÜ?

Yunanistan, 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı'nda ABD ve NATO'nun Türkiye’yi engellememelerine tepki olarak, NATO'nun askeri kanadından ayrılmıştı.  

1977'den itibaren, dönemin NATO Başkomutanı Alexander Haig ile Genel Yazman Joseph Lunz, Yunanistan'ın NATO'nun askeri kanadına dönüşünü sağlamak amacıyla Türkiye'den ''vetosunu'' kaldırması için Ecevit'i sıkıştırmaktaydılar. Çünkü, NATO’dan ayrılan bir üyenin geri dönebilmesi için, bütün üye ülkelerin iznini alması gerekiyordu. 

Ecevit, Çanakkale Boğazı'nın bir karış uzağındaki Limni Adası'na askeri havaalanı yapılmasının önlenmesi, Türkiye kıyısındaki Ege adalarının Lozan Anlaşması’na uygun şekilde silahtan arındırılması, Türk askeri uçaklarının uluslararası hava alanlarına çıkmasını engelleyen olağan 6 mil yerine Yunanistan'ın 10 mil uygulamasının önlenmesi, karasularının 6 milde dondurulması gibi güvencelerin sağlanmasını istemekteydi. Türkiye bastırınca, bu isteklerin hepsi NATO'da kabul görmüştü. 

Ancak, Türkiye’de 12 Eylül 1980 askeri darbesinin yaşandığı günlerde NATO Başkomutanı Haig, komutanlığı Orgeneral Bernard Rogers 'e bırakmıştı. Rogers de, Ege'de istikrarın sağlanacağı, Yunanistan'ın NATO'ya dönüşü ile iki komşu arasında olası savaşın önleneceği gerekçesiyle, eski arkadaşı Kenan Evren'den Yunanistan’ın NATO’ya dönüşünü engelleyen vetonun kaldırılmasını istedi. 

Dönemin ABD Başkanı Jimmy Carter, yaptığı bir açıklamada, Türkiye’nin Yunanistan’a ilişkisinin vetosunun nasıl aşıldığını şöyle anlatmıştı: 

“Demirel kuvvetli bir liderdi. Çok da dikkatliydi. Onun döneminde ençok zorlandığım konu, Yunanistan’ın NATO’nun askeri kanadına dönüşü konusu  olmuştu. Gerçi bu sorun daha sonraları kolay çözüldü.”

Carter, “Nasıl kolay çözüldü?” sorusunu şöyle yanıtlamıştı:

“Biraz General Rogers sayesinde... Sayın Evren ile çok yakın dosttu. Sayın Evren’in, çok takdir ettiğim bu güçlü liderin, iyi niyetli yaklaşımı olmasaydı bu sorun çözülemezdi. Tamamen iki askerin dostlğu sayesinde gerçekleşti. Yıllarca uğraşıp, vaadler yapıp, telkinde bulunup başaramamıştık, ama dostlukla oldu. 12 Eylül harekatı olmasaydı bu mümkün olmazdı.” 

Peki dönemin NATO Başkomutanı ABD'li General Rogers bunu nasıl başarmıştı?

Halen tüm ayrıntılarını bilemediğimiz bir “Rogers Planı”ndan söz edilir. Askeri uzmanlar, görünüşte Yunanistan'ın NATO'ya dönüşü için Türk vetosunu kaldırmayı hedefleyen bu planın, aslında, NATO'dan bağımsız tek ordumuz olan Ege Ordusu (Balyoz-Ergenekon kumpasları ardından, 15 Temmuz'da en büyük darbeye hedef olan ordumuz) başta olmak üzere TSK'nın tasfiyesine yönelik hazırlıklar içerdiğini savunuyorlardı. 

Planın medyaya yansıyan hikayesinden,12 Eylül 1980 darbesinden sonra, Ankara’yı 1 ay içinde Ankara’yı 4 kez ziyaret eden General Rogers’ın, dönemin Devlet Başkanı Kenan Evren’e Türkiye’nin AB ile ilişkilerini engellemeyeceğine “asker sözü” vererek, Türkiye’nin Yunanistan’ın NATO’ya dönüşünü engelleyen vetosunu kaldırdığını öğreniyoruz. 

General Rogers’ın “asker sözü”nü yeterli gören, hiçbir yazılı güvence istemeyen Evren, 80 darbesinden yalnızca 5 hafta sonra, Yunanistan’ın yeniden NATO'ya dönmesini sağlamıştır.

NATO’nun merkezi Brüksel'deki kaynaklar ve bazı Yunan gazeteleri, 12 Eylül askeri darbe haberini, “Türkiye'de darbe oldu; Yunanistan NATO'ya dönüyor” başlığıyla vermiş, New York Times Gazetesi ise 12 Eylül'e ilişkin yorumunda, “Türk politikacıların AET (AB)’ye girmek için koz olarak askıya aldıkları Yunanistan’ın NATO’ya dönüşü için izin vermeleri konusu, Türk Ordusu’nun modernizasyonu masaya geldiği gün çözülebilecektir” diyordu.

Aynı gazetenin 13 Eylül tarihli başmakalesinde ise özetle şunlar anlatılmıştır:

“Son 1 aydır çantasından eksik etmediği Atatürk’ün Nutuk’unun İngilizce kopyası ve Yunanistan’ın NATO'ya dönüş planının taslağı ile artık Devlet Başkanlığı sıfatı da olan Evren’le son görüşmesini yapmak üzere Genelkurmay Başkanlığına giden Rogers’ın ilk sözleri, 'Atatürk sağlığında Venizelos ile iyi ilişkiler geliştirmiş, Türkiye ile Yunanistan arasında yüzyıllar boyu süren düşmanlığı sona erdirmişti. Şimdi aynı şeyi yapmak sizin elinizde Sayın Evren. Bu anlaşılmaz düşmanlığı sona erdirin. Ege’de barış tohumları yeşersin. NATO’da birlik ve beraberlik ruhunu tesis edelim' olmuş, Evren de, 'Biz zaten meseleye olumlu bakıyoruz. Ama Yunanistan sorun çıkarıyor' demiştir... 

Evren, Türkiye’nin karşılık beklemeden bir iyi niyet jesti yapacağını belirterek, bu jestin 'dostlarımızca iyi değerlendirilmesi' temennisinde bulunmuş, Rogers da, 'Hiç kuşkunuz olmasın' teminatını vermiştir.” 

Dönüşün gerçekleştiği gün ise Yunan Başbakanı Rallis, “Türkiye'ye karşı diplomatik bir zafer elde ettik. Artık Kıbrıs sorununa da NATO içinde sahip çıkabileceğiz” demişti. 

2 yıl sonra General Rogers, “O görüştüklerim şimdi hükümette değil, bu yüzden bir şey yapamıyorum” itirafında bulunurken, Yunanistan Başbakanı Papandreu, “Kara sularını 12 mile çıkarma niyetinde olduklarını” açıklıyordu. 

YUNANİSTAN LOZAN’A SAYGILI OLACAK MIDIR?

İki komşunun Ege’deki sorunları çözmeyi hedefleyen istikşafi görüşmeler yapmak üzere biraraya geldiler. Dostları arasında Bidenopulos olarak anlan Biden’ın bu toplantılara ilgisiz kalacağını sanmıyoruz. Merak ettiğimiz, bir ada devleti olmadığı halde Ege’deki adalarına kıta sahanlığı isteyen, kara suları, adaların silahsızlandırılması, ulusal hava sahası genişliği gibi konularda Lozan Anlaşması’nı açıkça ihlal eden Yunanistan’a herhangi bir ricada bulunacak mıdır? 

Ege’deki sorunlara çözüm bulunmak üzere 61. Kez İstanbul’da yapılmakta olan  istikşafi görüşmelerden Lozan Anlaşması’na saygılı adil bir çözüm çıkmasını bekliyor musunuz? ABD’nin kanatları altına sığınan Yunanistan ve Kıbrıs Rum Kesiminin Türklere, anlaşmalardan doğan haklarını vermeleri beklenir mi?

Kenan Evren’in, General Rogers’ın verdiği “asker sözü”ne güvenerek, hiçbir yazılı güvence almadan, Türkiye’nin elindeki çok değerli pazarlık kozunu heba etmesi, geçmişte yapılan hataların bir milletin başına ne büyük dertler açabileceğine ilişkin  çok çarpıcı bir örnektir.