Suudi Veliaht Prensi Selman’ın Rusya’dan S-400 ve SU-35 savaş uçakları alma girişimleri, dolaylı yollardan Çin’i destekleyen adımlar atması, doğal olarak ABD’nin hoşuna gitmiyor. Buna rağmen ABD, Veliaht Prens Selman’ı, Cemal Kaşıkçı cinayetinden sorumlu gören rapora dayanarak yaptırım uyguladığı 76 kişilik listenin dışında tutma yolunu seçti. CIA Başkanı Gina Haspel’in Türk istihbaratından aldığı belgelerle oluşturduğu raporu, Prens Selman’ı frenlemek amacıyla elde tutmayı tercih etti. 

Bu durumda, Biden yönetiminin Prens Selman’ı akladığı da, Prens Selman’ın geri adım attığı da söylenemez. Damat Kushner’in girişimiyle ve BAE Veliaht Prensi Muhammed bin Zayed önderliğinde Körfez ülkelerini İsrail ile biraya getiren çatı da, dışardan görüldüğü kadar sağlam olmayabilir. Anlaşılan o ki, Biden yönetimi, Yunanistan’ı, Ermenistan’ı PKK’nın Suriye uzantısı YPG’yi cepheye sürerek Yeni İpekyolu’nun önünü Kafkasya’da kesmeye çalışırken, Körfez bölgesinde kendilerini oyalayacak herhangi bir sorunun ortaya çıkmasını istemiyor.  

M. KEMAL SALLI

Bütün ülkelerin korona salgını ile mücadele ettiği bir süreçte,1 Mart günü gazetelerde yayınlanan bir haber küresel çapta bir kaygı oluşturdu. Haber, arka planında yaşananlarla birlikte değerlendirildiğinde gerçekten tedirginlik duyulması gereken bir gelişmeydi. 2007 yılında başlatılan, fakat ABD Başkanı Trump’ın Riyad’ı ziyaretiyle önü kesilen bir sürecin devamıydı. 

Suudi Arabistan’ın, Rusya ile, S-400 hava savunma sistemi ve SU-35 savaş uçakları alımına ilişkin olarak görüşme yaptığını duyuran 1 Mart tarihli haberlerin özeti  şöyleydi: 

“Suudi Arabistan en son 3 sene önce S-400’ler için Rusya ile temas kurdu. İki ülke arasında S-400 ve SU-35 alımları için görüşüldüğü açıklandı. Rostec CEO’su Sergei Chemezov, bir sözleşme imzalanana kadar bu konuda açıklama yapamayacağını belirtti. Suudi Arabistan Askeri Sanayii (SAAS) 2030 senesine kadar savunma teçhizatının yüzde 50’sini üretmek istiyor. 

Suudi Arabistan Rusya ile S-400 ile alakalı teknoloji transferinde bulunmak istiyor. Eski ABD Başkanı Donald Trump, S-400’ün rakibi olan Terminal Yüksek İrtifa Alan Savunması (THAAD) füze sistemlerinin Suudi Arabistan’a satışını onaylamıştı. Fakat, Biden yönetiminin Suudi Arabistan’a silah satışını durdurduğu biliniyor.”

Haberin bütün dünyada yankılanmasının nedeni, Suudi Arabistan-Rusya yakınlaşmasının arka planında, Kaşıkçı cinayetine kadar uzanan yaşanmışlıklar.. 

Kısaca anımsayalım..

Hatırlanacağı gibi, Kral Selman bin Abdülaziz Çin’i ve Rusya’yı ziyaret eden ilk Suudi kralıydı. 2017’de, 100’e yakın Suudi işadamıyla Çin’i ziyaret eden Kral Selman bin Abdülaziz, görkemli bir törenle karşılanmış, Çin Devlet Başkanı Cinping ile görüşmüş ve 65 milyar dolarlık bir dizi anlaşma imzalamıştı.  Yapılan anlaşmalar Suudi Arabistan’ın 2030 hedeflerine ve Çin’in Yeni İpekyolu’na destek veren anlaşmalardı. İki ülke arasındaki ticarette Yuan ve Riyal kullanılacaktı. Çin, Suudi Arabistan’ın savunma sanayiini geliştirmesine destek olacak, insansız hava araçları ve uzun menzilli füzeler üretecek teknoloji transferi sağlayacaktı.  

TRUMP’IN TEHDİT ETTİĞİ SUUDİ KRALINI, DAMADI PUTİN İLE BULUŞTURUYORDU

2017’nin Ekim ayında, Moskova’ya yaptığı tarihi ziyarette  Rusya Devlet Başkanı Putin ile biraraya gelen Kral Selman bin Abdülaziz, basına yaptığı açıklamada, "Barışı, güvenliği sağlanmak ve küresel ekonomiyi geliştirmek için ikili ilişkileri güçlendirmeyi hedefliyoruz" demişti. Rusya Devlet Başkanı Putin de, bu ziyareti, "Bu, ikili ilişkiler tarihinde Suudi Arabistan Kralı'nın Rusya'ya yaptığı ilk ziyaret. Bu ziyaret, başlı başına dönüm noktası niteliğini taşıyor" şeklinde değerlendirmişti. İlginçtir, bu tarihi ziyaretin gerçekleşmesinde en önemli rolü Trump’ın damadı Kushner oynamıştı; Suud ailesini Putin’le yakınlaştıran, buluşturan damat Kushnerdi. Başkan Trump Suudi Kral Selman bin Abdülaziz’i, “Kral, biz olmasak sen bir hafta o koltukta oturamazsın; ordunu biraz güçlendirmelisin ” diye tehdit ederek silah satmaya çalışırken, Damat Kushner, Kral Selman’ın Moskova ziyaretini organize ediyordu. 

Tarihi ziyaret sırasında Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, Suudi mevkidaşı Dışişleri Bakanı Adil el-Cubeyr ile birlikte düzenledikleri ortak basın toplantısında, “Putin ve Suudi Kralı'nın Ortadoğu'da ve Kuzey Afrika'da terörle istikrarlı mücadelenin sürdürülmesinin gerekliliği konusunda aynı görüşte olduklarını ve Suudi Arabistan’a S-400 füze savunma sistemi satışı konusunda bir ön anlaşma imzalandığını” açıklamışlardı. 

Bu görüşmelerin devamı olarak, Dışişleri Bakanları Lavrov ve el Cubeyr 10 Eylül 2017'de Suudi Arabistan'da biraraya gelmişler anlaşmanın iptal edilmediğine ilişkin bir açıklama yapmışlardı. Fakat, bu anlaşma yakın zamana kadar hayata geçirilememişti. 

20 Mayıs 2017’de Suudi Başkenti Riyad’ı ziyaret eden ve 110 milyarı silah satışı olmak üzere, toplam 380 milyar dolarlık bir “ticaret” anlaşmasını imzaladıktan sonra Kral Selman bin Abdülaziz ile kılıç dansı yapan ABD Başkanı Trump çok mutlu olmuştu. Hızını alamayan Trump, Damadı Kushner’i kullanarak ARAMCO’nun New York borsasında halka açılmasını sağlamaya çalışmış, fakat Suudi kralını razı edememişti.  

Veliaht Prens, ABD’nin bu baskılarından hoşnut değildi, gizliden kurmaya çalıştığı ilişkilerle ABD yörüngesinden kurtulmanın yollarını arıyordu.

ABD de Veliaht Prens’in u arayışlarından rahatsızdı ve Prens Selman’ı etkisizleştirmenin, Suudi yönetiminin dışına savurmanın yollarını arıyordu. 

HAPİSHANEYE DÖNEN LÜKS OTEL

Kaşıkçı cinayeti sonrasında, Suudi Kraliyet ailesinin bazı üyelerinin, Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ın bir sonraki kral olmaması için harekete geçtiği, bu amaçla ülke içinde ve dışında çalışmalar yapan muhalif grubun yeni kral adayının kralın  kardeşi Prens Ahmed bin Abdülaziz olduğu konuşuluyordu.

Prens Ahmed'i kraliyet ailesi üyelerinin, güvenlik birimlerinin ve bazı Batılı ülkelerin desteklediği biliniyordu. 

Batılı monarşilerin aksine, Suud ailesinde taht, otomatik olarak babadan oğula geçmiyor. Görevine geldikten sonra gücü tek elde toplama çabaları, Suud ailesinde,  Veliaht Prens Selman’a yönelik bir tepkinin oluşmasına neden olmuştu. 

Gazetelere de yansımıştı, hatırlayacaksınız.. Damat Kushner’in Riyad’da bulunduğu 4 Kasım 2017 günü, Suudi Başkentinde büyük bir tutuklama fırtınası yaşanmıştı. 11 prens ve Türkiye yanlısı pekçok işadamı, Prens Selman’a komplo kurmak suçlamasıyla, Ritz Carlton otelinde gözaltına alınmış, servetlerine el konulmuştu. 

ABD’ye alternetif bulma arayışlarını sürdüren Prens Selman bu konuda en önemli görüşmeyi, yine Damat Kushner’in aracılıüı ile Londra’da gerçekleştirmişti. Bu görüşmenin ayrıntılarını ABD’ye aktardığı gerekçesiyle, ABD vatandaşı ve Washington Post muhabiri Cemal Kaşıkçı hunharca katledilmişti. 

Bir vatandaşının hunharca katledilmesine büyük tepki göstermesi beklenirken sessiz kalmayı tercih etmesi, ABD’nin başka hesaplar peşinde olduğunu gösteriyordu. Türkiye’nin çok önemli bilgi ve belgeler vermesine rağmen Prens Selman’a herhangi bir yaptırım uygulamayan Washington olayın bütün dünyada duyulması için elinden geleni yapmıştı. ABD böyle davranarak, Veliaht Prensi dünya kamuoyu vicdanında mahkum etmiş oluyordu. ABD Prens Selman’ın 2018’de Riyad’da düzenlediği uluslararası ticaret fuarına da katılmayarak, prensin yalnızlığını derinleştirmeye çalışmıştı. 

Riyad’da Veliath Prensi hedef alan bir dizi darbe girişimi yaşandı. Rusya, bu darbe girişimlerine ilişkin yaptığı açıklamalarda, ABD yönetimini Suudi Arabistan'da tahta çıkma sırasına müdahale etme çabalarına karşı uyarıyor, Suudi gazeteci Kaşıkçı'nın ölüm emrini vermekle suçlanan Veliaht Prens Muhammed bin Selman'ı desteklemeye devam ediyordu.

Veliaht Prens Selman, ABD’nin aba altından sopa göstermesine rağmen, ülkesini ABD’nin yörüngesine girmekten kurtaracak güçlü bir müttefik arayışlarını sürdürmeye devam etti. Fuar sonrasında Pakistan, Hindistan ve Çin’i ziyaret ederek bazı ticari anlaşmalar imzalayan Veliaht Prens Selman ile ABD birbirlerine güvenmiyordu. ABD Arap dünyasıyla olan ilişkilerini Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) Veliaht Prensi Muhammed bin Zayed üzerinden yürütüyordu. 

BİDEN YÖNETİMİ VE VELİAHT PRENS SELMAN 

Trump ticaret adamıydı, Suudi Prensi Selman’ın ABD vatandaşı Cemal Kaşıkçı’yı öldürmekle suçlanmasını dert edinmiyordu. Demokrasi ve insan hakları savunucusu olarak anılan bir ülkenin başkanı olan Trump, “Kaşıkçı cinayetiyle nedeniyle koparılan gürültüyü gülünç bulduğunu” söyleyebiliyordu. ABD Başkanı, CIA Başkanı Gina Haspel’ın, cinayet sonrasında İstanbul’a gelerek, Türk istihbaratının topladığı belgelere dayanarak hazırladığı raporu da sümenaltı etmişti. Özel toplantılarda da, “Prens Selman’ı Kongre’den ben kurtardım” diyerek övünüyordu. 

Biden yönetiminin, Prens Selman konusunda Trump’tan farklı davranacağı  sanılıyordu. CIA Başkanı Gina Hapel’in,”Kaşıkçı’nın öldürülmesine Prens Selman’ın onay verdiğine” ilişkin raporuna rağmen Biden, “Hunharca işlenen bir cinayetin baş sorumlusunu aklayan bir başkan” olarak tarihe geçmeyi tercih etti. Beyaz Saray Sözcüsü Jen Psaki, yaptığı açıklamada, “Olaya karışan 76 kişiye yaptırım kararı aldıklarını aldık ve muhaliflerin ya da gazetecilerin bastırılmasına yönelik eylemlere karşı sesimizi çıkartmaya devam edeceğiz. Tarihimizde, diplomatik ilişki içinde olduğumuz ülkelerin liderlerine yaptırım getirilmemiştir” diyordu. 

Psaki’nin, hunharca işlenen bir cinayetin Prens Selman’ın yönlendirmesiyle gerçekleştirildiğine ilişkin raporun bir değerlendirilmesi olarak nitelenen bu açıklaması, Veliaht Prensi, ABD vatandaşı Cemal Kaşıkçı’nın öldürülmesinden sorumlu tutmadıkları anlamına gelmiyor mu? “Demokrasi ve insan haklarının yılmaz savunucusu” olarak anılan bir ülkenin ikiyüzlülüğünü sergilemiyor mu? 

Dışileri Bakanı Blinken da, Biden yönetiminin Kaşıkçı cinayeti konusundaki ikiyüzlülüğünü perçinleyen açıklamasında, “Böyle bir raporun açıklanması bile başlı başına bir adım. Yaptığımız şey, Suudilerle ilişkileri koparmak değil, yeniden düzenlemek. Bunun bazı sonuçlarını görmeye başladık bile” diyordu. 

Biden yönetimi, Kaşıkçı cinayetine ilişkin raporu Suudi tahtının en güçlü adayı Veliaht Prens Selman’a karşı Demoklesin Kılıcı gibi elde tutmayı düşünüyor, ama yazımızın başında verdiğimiz haber, ABD ile Prens Selman arasındaki köprülerin atıldığını ortaya koyuyor. 

Biden yönetimi, Güney Kıbrıs’taki, Girit’teki, Batı Trakya’daki, Irak ve özellikle de Suriye’deki varlığını artırırken, Kaşıkçı raporunu, Arap Dünyası’nın asi prensini kontrol altında tutacak bir koz olarak kullanmaya çalışıyor. 

ABD’nin ikiyüzlülüğünü defalarca test eden Prens Selman, Rusya’dan S-400 ve SU-35 almakla yetinmiyor; 2050 yılına kadar savunma sanayini, ülkesinin savunma ihtiyaçlarının yüzde 50’sini üretebilecek bir konuma yükseltecek yatırımlar yapmayı planlıyor. 

Suudi Veliaht Prensi Selman’ın Rusya’dan S-400 ve SU-35 savaş uçakları alma girişimleri, dolaylı yollardan Çin’i destekleyen adımlar atması, doğal olarak ABD’nin hoşuna gitmiyor. Buna rağmen ABD, Veliaht Prens Selman’ı, Cemal Kaşıkçı cinayetinden sorumlu gören rapora dayanarak yaptırım uyguladığı 76 kişilik listenin dışında tutma yolunu seçti. CIA Başkanı Gina Haspel’in Türk istihbaratından aldığı belgelerle oluşturduğu raporu, Prens Selman’ı frenlemek amacıyla elde tutmayı tercih etti.

Bu durumda Biden yönetiminin Prens Selman’ı akladığı da, Prens Selman’ın geri adım attığı da söylenemez. Damat Kushner’in girişimiyle ve BAE Veliaht Prensi Muhammed bin Zayed önderliğinde Körfez ülkelerini İsrail ile biraya getiren çatı da, dışardan görüldüğü kadar sağlam olmayabilir. Anlaşılan o ki, Biden yönetimi, Yunanistan’ı, Ermenistan’ı PKK’nın Suriye uzantısı YPG’yi cepheye sürerek Yeni İpekyolu’nun önünü Kafkasya’da kesmeye çalışırken, Körfez bölgesinde kendilerini oyalayacak herhangi bir sorunun ortaya çıkmasını istemiyor. 

Pandemin narkoz etkisiyle felç olmuş bir dünyada, hiçbir küresel güç, aynı anda hem Çin’e, hem Rusya’ya, Suudi Arabistan’a hem de Türkiye’ye cephe açabilecek kadar güçlü değildir. Biden yönetimi de, kendine göre öncelikler sıralaması yapıyor. 

Kaşıkçı cinayetini onaylamamız elbette mümkün değil, fakat Veliaht Prens Selman’ın ülkesini, savunma donanımı konusunda dışa bağımı olmaktan kurtarma girişimlerini doğru adımlar olarak değerlendiriyoruz.