Gezi Parkı eylemleri ve buna karşı Ak Parti'nin Ankara ve İstanbul'da düzenlediği çok geniş katılımlı mitingler, toplumumuzun belli bir düzeyde demokratik olgunluğa ulaştığını göstermesi açısından sevindiricidir. Ortadoğu siyasi haritasının yeniden dizayn edildiği bir dönemde, Gezi Parkı eylemlerine ve Ak Parti mitinglerine uzanan süreçte yaşananlar ise düşündürücüdür. Olası sonuçları açısından, bilimsel olarak irdelenmesi gereken bir süreçtir.  
İnsanların isteklerini, tepkilerini, coşkularını anlatabilmek, ülkeyi yönetenlere uyarıda bulunmak ya da alkışlamak amacıyla belli bir düzen içinde biraraya gelebilmeleri, mitingler düzenlemeleri demokratik yaşam açısından çok önemli bir olgunluk göstergesidir. Batılı ülkelerde sık sık gördüğümüz bu tabloları ülkeyi yönetenler anlayışla karşılayabilmelidirler.
Çevre duyarlılığı ile başlatılan Gezi Parkı eylemleri, çeşitli yaş ve görüşteki insanlar tarafından başlatılmış olduğundan, ideologları ve belli bir lider kadrosu olmadığından dolayı, dış müdahalelerle kolayca amacından saptırılabilecek bir eylemdi. ‘Bizi, Arap Baharı rüzgarlarının estirildiği ülkelerden ayıran demokratik olgunluk göstergesi’ olarak nitelediğimiz Gezi Parkı eylemleri, belki de, dünyanın çeşitli bölgelerinde siyasi hedefleri olan renkli, çiçekli devrimler gerçekleştirebilen, "Arap Baharı" rüzgarları estirebilen Soros Vakıfları, OTPOR, NED gibi uluslararası çapta etkili olabilen toplum mühendisleri tarafından provake edilmek istenmişti.
Gelişmiş ülkelerde finansal ya da toplumsal olayları kendi dışında bir etkene bağlama çabası "kolaycılık" olarak değerlendirilir, ama küresel konjonktür gereği, Türkiye'yi hedef alan bir takım girişimlerin olduğu inkar edilemez gerçeklerdir. Gezi Parkı eylemlerinin, eylem yapanların istek ve kontrolü dışında gelişmekte olan bir provakasyon boyutu vardı. Dünyaya örnek olacak bir eylemi uzlaşıyla çözebilecekken, biber gazıyla boğduk, tazyikli sularla sildik süpürdük. Başbakan Erdoğan, aleyhinde estirilmek istenen rüzgarları, Gezi Parkı eylemlerini bir karateci felsefesiyle  çözerek tersine çevirebilirdi. Anlaşılan o ki, Başbakanın danışman kadrosunda, referandumla plebisiti ayıramayanlar olduğu gibi Uzakdoğu döğüş sanatlarının felsefesinden haberdar olmayanlar da var.  

PARANOYA FALAN DEĞİL, GERÇEKLERİ GÖRELİM ARTIK..

Gezi Parkı eylemlerinin provakasyonlara açık bir eylem olduğu ve Gezi Parkı sınırlarının Türkiye sınırlarını aştığını söyleyen bizlerin bu konudaki uyarıları başlangıçta "paranoya" olarak değerlendirildi, ama gelinen noktada "Görünen köy kılavuz istemiyor", gerçekleri görelim artık. CNN International'ın Gezi Parkı eylemlerinin günler öncesinden gelip canlı yayın için Taksim'de mekan kiralaması, Avrupa Parlamentosu'nun Türkiye'yi kınama kararı alması, Başbakan Erdoğan'ın "Karışamazsınız" çıkışına ta Amerika'dan, "Karışırız, çünkü aynı klüptesiniz" yanıtı gelmesi, aklımızı başımıza toplamamızı gerektiren gelişmelerdir.
Gezi Parkı eylemlerinin spontane bir eylem olamayacağını, en azından fikri ve duygusal bir hazırlık dönemi gerektirdiğini yazılarımızda hep söyledik. Hükümet de, "Üç ay öncesinden biliyorduk" diyor. Bütün bu gelişmelerin bilinmiş olmasına rağmen, yöneticilerin bu konuda hazırlıklı oldukları ve Gezi Parkı krizini olması gerektiği gibi yönetebildikleri söylenebilir mi? Gezi Parkı’nda çevre duyarlılığı ile eylem başlatan gençler figüran olarak mı kullanılmışlardı? Y Kuşağı’nda biriken enerjiden yararlanmak isteyenler, fay hattında biriken bu enerjiyi kendi çıkarları doğrultusunda kanalize etmek istemişler fakat umdukları sonucu alamamış da olabilirler.
Allah korudu, Gezi Parkı'nda ve eylemin 13. günü Taksim Meydanı'nda düzenlenen ve çok değişik görüşte yüzbinlerce insanın biraraya geldiği mitingte, insanlarımızın belli bir demokratik olgunluğa ulaşmış olmalarından dolayı, üzücü olaylar yaşanmadı. Makul olabilme potansiyeline sahip gençler, geçmişteki devrim coşkularının tutsağı olmuş ve günü okuyamayan, yaşayamayan insanların kışkırtmalarına, mitingin amacından saptırılmasına izin vermedi. Yöneticilerin, başlangıçta, Başbakan’ın da itiraf ettiği gibi, şiddet kullanmayı bir çözüm olarak görmemeleri gerekirdi. Bir toplumsal barış fırsatını kullanamadık. Gezi Parkı eylemleri biber gazlı, tazyikli su görüntüleri eşliğinde geçmemeliydi tarihe; yazık oldu.
Çok değişik görüşte insanların katıldıkları ve yan yana slogan atabildikleri Cumhuriyet tarihinin en geniş katılımlı Taksim mitingi, Türk toplumunu sınamak isteyenler açısından çok önemli bir ders olmuştur. Günler öncesinden gelip Taksim Meydanı'nı kuşbakışı gören mekanlar kiralayan CNN International, BBC, El Cezire hatta Emir (Katar) televizyoncuları, Türkiye'den katliam görüntüleri yayınlayamadıkları için çok üzülmüş olmalılar. Ak Parti'nin Kazlıçeşme mitingi öncesinde, polisin Gezi Parkı'na yaptığı ve hiç olmaması gereken tazyikli sular eşliğinde yaptığı biber gazlı müdahale görüntüleri ile teselli bulmuşlardır herhalde..

KAZLIÇEŞME MİTİNGİ DE ÖNEMLİ BİR GÖSTERGEDİR

İnsanlar, belediyelerin ve çeşitli işadamlarının imkanlarıyla taşınmış olsalar da, Kazlıçeşme mitingi, atılan sloganların ve alanı renklendiren bayrakların seçimiyle, grifit düzenlemeleriyle örnek bir toplum mühendisliği çalışmasıydı. Küresel konjonktürün geldiği noktada, Türkiye ile ilgili hesapların giderek yoğunlaştığı bir dönemde, Kazlıçeşme mitinginden kardeş kavgasını körükleyecek sloganlar eşliğinde bir toplumsal ayrışım bekleyenler de hüsrana uğramış olmalılar. Gezi Parkı olaylarının hemen ertesinde düzenlenen ve bütün dünya televizyonlarının kendini izlediği bu mitingte Başbakan Erdoğan, daha uzlaşmacı, daha birleştirici, daha yumuşak bir üslup kullanabilir, Türkiye’nin birliğini bütünlüğünü hedef alan oyunu gördüğümüzü daha net ifadelerle dile getirebilirdi. Avrupa Parlamentosu’nun kararını tanımadığını söylerken, aynı davranış bozukluğu içinde olan bütün Batılı “dostlara” Türkiye’nin kolay yutulur bir lokma olmadığını haykırabilirdi. Hatta, Batılı “dostların” bu girişimlerinin devam etmesi halinde, Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) Eşbaşkanlığı’ndan istifa edeceğini de söyleyebilirdi; söylemeliydi.
Gezi Parkı eylemlerinin 13. günüde Taksim'de ve Pazar günü İstanbul/Kazlıçeşme'de Ak Parti tarafından düzenlenen çok geniş katılımlı mitinglerin 'demokratik olgunluk göstergesi birer miting' olarak tarihe geçmeleri, Türkiye açısından önemli bir kazançtır. Bilimsel olarak, tarafsız gözle  irdelenmesi gereken toplumsal olaylardır.
Gezi Parkı eylemleri, buna karşı “Milli İradeye Saygı” sloganıyla düzenlenen Ak Parti mitingleri nedeniyle toplum olarak duygusal bir dönem yaşıyor olabiliriz, ama soğukkanlı olmamız gereken bir süreç yaşadığımızın bilincinde olmamız gerekiyor. Kuzey Afrika'dan Afganistan'a uzanan ve çoğu Müslüman olan ülkelerin siyasi haritalarını değiştirmek üzere başlatılan ve bölgemizde büyük acıların, iç savaşların, mezhep kavgalarının yaşanmasına neden olan operasyonlar bütün hızıyla devam etmektedir. Küresel aktörlerin anlaşamamaları nedeniyle bekleme sürecine giren Suriye konusu, ani bir gelişmeyle bölgemizi Cehennem'e çevirecek ve bizi de içine çekecek bir büyük çatışmanın doğmasına neden olabilir. Dikkatimizi bu konulara yoğunlaştırmamız gerektiği bir dönemde, medyamızın magazin ağırlıklı yayın yapması anlaşılır bir tutum değildir. Okuyucunun içini karartmamak adına, gerçeklere arkasını dönmüş pembe haber yapmakla uyuşturucu satmanın ne farkı vardır?  

BAŞBAKAN BAŞKA NELER ANLATMALIYDI?

Başbakan, Türkiye'nin olduğu kadar bütün dünyanın da dikkatle dinlediği Kazlıçeşme mitinginde yaptığı konuşmada, Reyhanlı olayını anlatırken, Türkiye'nin nasıl bir oyunla başbaşa bırakılmak istendiğinin farkında olduğumuzu ve ayrıntılarını daha açık olarak vurgulayabilirdi. Oraya toplanan insanların, Gezi Parkı eylemcilerinden çok, Türkiye'nin birliğini ve bütünlüğünü hedef alanlara karşı biraraya geldiklerini daha çarpıcı bir biçimde vurgulayabilirdi.
Başbakan, "CNN, BBC bu alanı da gör!" diye seslendikten sonra, Gezi Parkı eyleminin 16. gününde ABD'nin en önemli stratejik araştırma merkezlerinden biri olan Washington İnstitute'da düzenlenen ve Avrupa Parlamentosu'nun (AP) Türkiye'yi eleştirmesini konu alan panelde konuşan ABD'nin eski Ankara Büyükelçisi James F. Jeffrey'in, "Elbette karışırız, çünkü Türkiye klübümüzün bir üyesi" söylemiyle ne demek istediğini sorgulamalıydı. AP'ye, "Siz kim oluyorsunuz da içişlerimize karışıyorsunuz?" diyebilen Başbakan'ın aynı soruyu ABD'nin eski Ankara Büyükelçisi'ne de sormasını beklerdik.
Başbakan'ın Gezi Parkı eylemlerinden "faiz lobisi"ni sorumlu tutması, "Ak Parti finansal oyunlar mı devrilmek isteniyor?" sorgulamasına neden oldu. Bu tür sorgulamalar, sonuçta dönüp dolaşıp ekonomiye zarar verir. O nedenle Başbakan Erdoğan Kazlıçeşme konuşmasında ekonomi konularına da ağırlık verdi.
Başbakan Erdoğan'ın verdiği rakamlar içerde ve dışarda ne kadar inandırıcı oldu, bilemeyiz ama ekonomiyle ilgili grafiklerimizi, istatistiklerimizi, verilerimizi bizden çok daha iyi bilenler açısından daha ayrıntılı bilgiler vermesini bekliyorduk.
Gezi Parkı olaylarından sorumlu tuttuğu "Faiz lobisi"ne kamunun, 2006'dan bu yana, neden yıllık ortalama 48 milyar TL faiz verdiğini de açıklamasını beklerdik. IMF'ye olan borcumuzun sıfırlandığını müjdeledikten sonra, dış borç yükümüzün, nasıl olup da milli gelirimizin yüzde 42'sine ulaşarak 340 milyar dolara dayandığını açıklamasını beklerdik. Bu yıl ödenmesi gereken 125 milyar dolarlık kısa vadeli borcun kapatılmasında bir sıkıntı yaşanıp yaşanmayacağını da anlatmasını beklerdik.
Başbakan’ın şikayet ettiği “faiz lobisi”nin önemli bir bölümünü bankalar oluşturuyor. Bankalarımızın bu ölçüde yabancıların kontrolüne geçmesine neden izin verildiğini de açıklamasını beklerdik.
Hepsinden önemlisi, Kazlıçeşme mitinginin yapıldığı gün Diyarbakır’da gerçekleştirilen ve çözüm sürecinde gerçekleştirilmesi planlanan dört konferanstan ikincisi “Kuzey Kürdistan ve Çözüm Konferansı” başlığını taşıyordu, yani Güney Anadolu’dan Kuzey Kürdistan olarak söz etme çüretini gösteriliyordu. Başbakan, ilki Ankara’da “Demokrasi ve Barış Konferansı” başlığı altında gerçekleştirilen bu konferanslar dizisi konusunda ne düşündüğünü de açıklamalıydı..

“İŞTE PAŞAM İSTANBUL!”

Başbakan Erdoğan, bir ara, Kazlıçeşme mitingine katılan kalabalığı işaret ederek, “Ey CNN, BBC bunu da gör!” diye seslendi. Sayın Başbakanımıza küçük bir hatırlatma:
Prof. Dr. Fahrettin Kerim Gökay’ın İstanbul valisi olduğu dönemde zamanın iktidar partisi CHP Taksim Meydanı’nda bir miting düzenler. Miting günü “Ebedi Şef” İsmet İnönü ile birlikte kürsüye çıkan Vali Gökay, devlet imkanlarıyla her karışını doldurduğu Taksim Meydanı’nı göstererek, “İşte Paşam İstanbul!” der. Ve birkaç ay sonra yapılan seçimlerde büyük bir hezimete uğrayarak iktidarı Demokrat Parti’ye devretmek zorunda kalır. Toplum mühendisliği bir bilimdir, ama “taşıma su ile değirmenin dönmediği” de bir gerçektir.