BARBAROS HAYREDDİN BEY'İN VEFATI DOLAYISİYLE...
Mustafa AKKOCA
1970 yılı'nın ilk ayları, ilk önce haftalık bir gazete'nin çıkarılması kararlaştırılmış, ismi tesbit edilmiş, imtiyaz hakları için alâkalı makamlara icap eden müracaatlar yapılmıştı. İmtiyaz hakları alındı, "UFUK Haftalık Siyâsî Gazete (Dergi)"... Gazete çıkarmaya karar verildi de, nasıl? Kiminle? O güne kadar bizlerin gazetecilikle alâkamız, içimizden bâzılarının zaman zaman gazete ve dergi okuru olmamızdan ibârettir. Bu sebeple haftalık da olsa bir gazeteyi idâre edecek idârî kadro yok, yazar-çizer takımından kimse yok, teknik eleman dediğimiz, muhteva (içerik) ve şekil (Nizampaş) olarak dizgiye-baskıya hazırlayacak eleman da yok...
"El-Câhilü Cesûrun" câhil cesur olur fahvasınca korkmadan yine de hazırlıklara devam ediyoruz.
Bâb-ı âlîde, hiç bir ciddî müessesede dikiş tutturamamış, kaşarlanmış kimi asalak ve komple gazetecilikleri kendilerinden menkul şahıslar vardı. Bunlar, Bâb-ı âlî'ye düşmüş toy sermâyedarları hemen bulurlar, kendilerini bu sermâye sâhiplerine lanse edecek, pazarlayacak koykoycuları da vardır, Sermâyedâr bir şekilde iknâ edilir; "bu zât sizin için biçilmiş kaftandır, hemen anlaşmadığınız takdirde başkaları peşindedir, sakın kaçırmayınız" İknâ edilen sermâyedâr, önüne konulan ve ağır şartları muhtevî akdi tereddütsüz imzalar, hazırlıklara başlanır. Her iki taraf ta bir kaç günlüğüne mesud'durlar. Çünkü, sermâyedâr zannederki, Bâb-ı âlî'nin en iyi gazetecisiyle çalışacaktır, Gazeteci memnun, uzun zamandan beri işsiz olduğu için ödeyemediği kira borçlarıyla bakkala-kasaba biriken borçlarını ödeyebilecektir.
Hazırlıkları gözden geçirmek için sermâyedâr'ın mütevâzı bürosunda Gazeteci, sermâyedâr veya vekili bir araya gelirler, gazeteci, "Benim kim olduğumu, bütün Bâb-ı âlî ve devlet erkânı çok iyi bilir, bütün büyük gazetelerden, haber ajanslarından, umûmî Neşriyat Müdürlüğü (Genel Yayın Yönetmenliği), umum müdürlük (Genel Müdürlük) teklifleri aldım! Hâla da istiyorlar, ama ben hizmet olsun diye sizi tercih ettim.
Sermâyedâr, "bize itimad buyurduğunuz için size müteşekkiriz, biz de sizin için elimizden geleni yapmaya âmaâdeyiz, sizinle birlikte muvaffakıyet te'min edeceğimizden de emin bulunuyoruz"...
Gazeteci, taleplerini sıralamaya başlar:
Büro derhal değiştirilmelidir, iç-içe üç oda içerisinde banyo-tuvalet olacak, çaycı, odacı, posta vs. hizmetler için emrine ve hizmetine tahsis edilmek üzere yedi-sekiz kişilik hizmetkârlar kadrosu, Yazıişleri Müdürü, Yardımcısı, İstihbarat Şefi, sekreterler, muhabirler, fotomuhabiri vs. 25-30 kişilik kadro!..
Bu durumda Sermâyedâr için iki yol vardır. Ya bu talepleri kabul edecek henüz hazırlık safhasındayken sermâyeyi kediye yükleyecek, gazetecilik hayallerini Cağaloğlu'nun her hangi bir sokağına gömecek, ya da zararın neresinden dönülürse kârdır, diyerek gazeteci'den, bir an evvel ve enaz hasarla ayrılmanın çâresini bulacaktır.
Biz, ikinci şıkkı tercih ederek bu marifetli (!) gazetecilerden az hasarla kurtulduk.
Bu arada ye'se kapılır acaba bu mâcerâdan vaz mı geçelim? dediğimiz de oldu, ama, bizim irâdemiz dışında, önceden ihtiyatsızca bir teşebbüs neticesi 10 bin arkadaşımız abone edilmiş, bir kısmına bir senelik, bir kısmına 6 aylık haftalık gazete borcumuz vardı. En azından ahlâkî olarak bu borcun ödenmesi gerekiyordu ve bu haftalık gazete çıkarılacaktı!..
UFUK SİYASİ GAZETE'yi zaferler ayı olan Ağustos 1970 ayı'nın ilk haftasında çıkarmaya karar verdik. Posta vazifesinden Müessese Müdürlüğüne kadar aradaki bütün vazifeleri bendeniz yükledim. Mes'ul Yazıişleri Müdürlüğü'nü, o tarihlerde İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arap-Fars Bölümü talebesinden olan Aziz Kardeşim, vefâkâr, cefâkâr Muhterem Şerafeddin Kocaman Bey yüklendi (Şimdilerde İstanbul'da Beyazid Devlet Kitapları Kütüphanesi Müdürü'dür.)
Gazetenin hazırlanmasında matbaa'da şekillenmesinde Bugun ve Bâb-ı âlîde SABAH Gazetesinin yazarları, çizerleri, sekreterleri, fotomuhabirleri, idare ve müessese müdürleri yardımcı oldular. Dağınık çalışma şartları ve tam bir curcuna halindeki matbaa şartlarına rağmen (Devlete ait, Güneş Matbaacılık) UFUK Gazetesi Ağustos 1970 Ayı'nın ilk haftasından itibaren çıkmaya başlamış, Sıkıyönetim dönemlerindeki geçici fâsılalar istisna edilirse 1983 Yılı'nın son çeyreğine kadar neşriyatına devam etmiştir.
Daha önce Bâb-ı âlîde Sabah Gazetesindeki Köşe yazılarından tanıdığımız Merhum, İsmail Oğuz Bey'le yakından tanışma fırsatımız oldu. İsmail Oğuz Bey, bir taraftan Bâb-ı âlîde Sabah Gazetesi'ndeki Köşesinde "OBJEKTİF" serlevhalı yazılarına devam ediyor, (meraklısına, "Objektif" Serlevhasını, (başlığı) yazdığı gazetelerde Merhum Peyâmi Sefâ kullanmakta iken, vefatından sonra bu başlığı Merhum, İsmail Oğuz Bey kullanıyordu. Şimdilerde Milliyet Gazetesi Köşe yazarlarından, aynı zamanda Televizyoncu Taha Akyol Bey bu başlık altında yazılarını devam ettirmektedir.) diğer taraftan bizim Gazetemiz Ufuk'un muhtevâsı, nizampajı ile alâkalı, olarak ya da ihtiyaç duyduğumuz her hususta bizlere yardımcı oluyordu. İsmail Oğuz Bey, bir klanı andıran kalabalık bir Karadenizli ailenin, el bebek gül bebek yetiştirilmiş, Yaver Dursun Bey'in tek erkek çocuğu olarak şımarık ve aristokrat gibi büyümüştü. Çok gençken yakalandığı tüberkuloz hastalığı, emsâli gibi ileri derecede tahsiline imkân vermemişti. Ama, çok zeki idi, Dil, Tarih ve Coğrafya Fakültesi hocaları kadar Tarih ve Coğrafya bilir, Türk Dilini en iyi konuşan ve yazan bir yazardı. Bizlere ilk def'a, kalem veren, Daktilo'nun başına geçirip bizim de yazı yazabileceğimizi gösteren o'dur.
İsmail Oğuz Bey, Trabzon'da, Erzurum'da matbaalar kurmuş, gazeteler çıkarmış, gazeteler idare etmiştir. İstanbul'da da, zamanın en mu'teber gazetelerinden birisinde günlük yazılar yazmaktadır.
Bu sebeple Trabzon, Erzurum ve İstanbul'da çok geniş entellüektele kendisini tanıtmış ve sevdirmiştir. Bunlardan pek çoğu ile hâlâ yakın, samîmî ve mesâfesiz münasebetleri devam ediyordu. Bizler de bu zevât ile tanışma fırsatı bulmuştuk. Bunlardan hemen aklıma gelenler:
Merhum, Prf. Dr. Kemal Bıyıkoğlu, (Atatürk Üniversitesi Rektörü idi) Dr. Adnan Zentürk, (Meşhur Televizyoncu Ardan Zentürk'ün Babası) kendileri Tıp Doktoru olmalarına rağmen, İstanbul Belediyesinde İktisad Müdürlüğü yapmış, muhtelif idâri vazifelerde bulunmuştu. Ufuk ve Sabah'ta beraber gazetecilik yaptık, doyulmaz sohbetlerinden ve tecrübelerinden çok faydalanmıştık. Dr. Haydar Dümen, (Erzurum'dan İstanbul'a yeni gelmiş) Kuledibi Hastahanesi'nin genç doktorları arasında idi ve bu kadar meşhur değildi (eşinden boşandıktan sonra ipleri kopmuştu)!..
Aydın Apaydın, Anadolu Ajansı Erzurum Bölge Müdürlüğünde çalışırken tanıştıkları, Aydın Apaydın Bey'le bir müddet Sabah Gazetesinde beraber çalıştık, bizim için zevkli bir çalışma idi. Aydın Apaydın Merhum, gazeteci Oktay Apaydın'ın babasıydı.
Pr.Dr. Osman Turan-Muhtereme Refikaları, Sâtıa Hanımsultan, Osman Turan, Ankara Üniversitesi, Dil, Tarih ve Coğrafya Fakültesi hocalarından olup, Selçukî Mütehassısı idi. Refika-i Muhteremeleri, Satıa Hanımsultan, Sultan Abdülhamid Hazretlerinin torunlarından Osmanlı Hanedan'ına Mensup Fransız Teb'asından idi. Osman Turan Hoca, 1957-1960, 1961-1965 tarihleri arasında Trabzon Milletvekilliği ve Adalet Partisi Genel Başkan Yardımcılığı vazifelerinde de bulunmuştu. Bir müddet Sabah Gazetesinde Başmakaleleri yayınlandı.
Merhum İsmail Oğuz vasıtasıyla tanıştığımız değerler o kadar çokdu ki, hepsini burada zikretmeye kalksam Telefon Rehberine döner. Ama, bizde derin izler bırakan ve hatırlayabildiğimiz kadarını bu vesiyle anmış olduk. Trabzon eski milletvekillerinden Zeki Yağmurdereli, (Meşhur Müzisyen ve Film Şirketi Sahibi Osman Yağmurdereli'nin babası) Sendikacı, Cemal Sulaoğlu, Bestekâr Şekip Ayhan Özışık, Bestekâr Teoman Önaldı ve niceleri!..
AVUKAT BARBAROS HAYREDDİN GÖREN:
Yiğit ve Kalender Karadeniz Evlâdından, Barbaros Hayreddin Gören, (İsmail Bey kendilerine "BAYBARS" diye hatip ederlerdi.) emekli bir askerdi. Harp Okulundan Topçu Subayı olarak me'zun olup kıt'a hizmetinde iken Ankara'da Hukuk Fakültesine de devam ederek Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesini bitirmiştir. Bu arada Karacı Havacı olarak pilotluk yapmıştır. Kore gâzileri arasındadır, Yarbay Rütbesiyle askerlikten emekli olmuştur. Emekli olduktan sonra Avukatlık Stajını tamamlayarak İstanbul Barosu Avukatları arasına katılmıştır. Tanıştığımızda Bankalar Okçumusa Caddesinde mütevâzı bir Avukatlık Bürosunda çalışıyordu. Barbaros Hayreddin Bey, sanki amatörce Avukatlık yapıyordu. Çantasındaki davâ dosyalarından çoğu fakirlere, arkadaş-eş-dosta ait idi.
Bir taraftan Grubumuz şirketlerinin, gazetelerin ve teker teker şahıslarımızın davalarını tam bir ciddiyet ve disiplinle tâkip ederken diğer taraftan Sabah ve Ufuk Gazetelerinde "Hukuk köşelerinde" yazılarını yazıyor, okuyucuların muhtelif hukûkî mevzulardaki suallerini büyük bir ciddiyet ve vukufla cevaplandırıyordu.
O yıllarda T.C.K.'nun 163. maddesi kaldırılmadığı için Basın Savcıları "Halkın Köşesinde" çıkan yazılar için bile ta'kibata geçiyorlar, yüzlerce kamu davası açıyorlardı.
Kendisine takdir ettiğimiz mütevâzı maaşını bile çoğu zaman aksattığımız oluyordu. Ama, kendileri çoğu zaman muhâkeme masraflarını bile kendi cebinden karşılamak suretiyle bütün dâvalarımızı büyük bir ciddiyetle ta'kip ediyordu.
Kardeşi, Yüksek Mühendis, Müteahhid Bahaddin Gören İstanbul-İzmit arası Oto Yolun müteahhidi idi. Dilovası-Kirazlıyalı arasındaki Hereke Dağları onun makinelerinin gece-gündüz yıllarca çalışması neticesi yol olmuştu. Barbaros Bey isteseydi, O'nun hukûkî mes'eleleriyle alakadar olur, önüne serilen imkânlar çok farklı olurdu.
Ama, o her zaman kalenderliği, mütevâzi bir hayatı seçti. Bir Beyefendi, bir ağabey olarak kalplerde ve gönüllerde kalmayı tercih etti. Gerçekten de hayatının sonuna kadar da öyle kaldı.
Emekli Hâkim, Yarbay, Kore Gazisi ve İstanbul Barosu Avukatlarından Barbaros Hayreddin Gören 27.02.2004 tarihinde İstanbul'da vefat etmiş olup, cenaze namazı 28.02.2004'de Selimiye'deki Büyükselimiye Camiinde Öğle namazını müteâkip kılınmış, Anadolu Kavağında bulunan aile kabristanında toprağa verilmiştir.
Merhum Barbaros Hayreddin Bey'e Cenab-ı Hakk'tan vâsi rahmetini temenni eder, yakınlarına ve sevenlerine başsağlığı dilerim. "El-Hükmülillâh"...
Yorumlar