AVRUPA OYUNA MI GELDİ?
M. Kemal SALLI
AVRUPA'NIN, DEĞİŞEN DÜNYA DÜZENİNDE SÖZ SAHİBİ OLABİLMESİ, EKONOMİSİNİN ABD, ÇİN VE RUSYA GİBİ GÜÇLERLE REKABET EDEBİLİR HALE GELMESİ İÇİN, HERŞEYDEN ÖNCE SİYASİ BİRLİĞİNİ TAMAMLAMASI GEREKMİYOR MUYDU? "HAYIR" OYLARI BU İDEALİ DİNAMİTLEMİŞ OLMADI MI?
Şunun doğrusunu bir anlatan olsa da anlasak; Avrupa halkı neye "hayır" diyor; Fransa ve Hollanda'nın Avrupa Anayasası'na karşı çıkmalarının nedeni nedir?
Yarattıkları sanal AB cenneti ile Türk halkına (ve de Kıbrıs Türkü'ne) güdümlü masallar söyleyenler, Avrupa halklarının bu kesin tavrı karşısında şaşkınlar; "Bu sonuçlar Türkiye'nin müzakere etkilemez" gibi anlamsız sözler geveleyip duruyorlar...
Fransa ve Hollanda'da sandıklardan çıkan kırmızı kartın küreselleşmeye, insanın mutluluğunu geri plana iten liberal politikalara ve de "çekirge sürüsü" uluslararası finansal sermayeye gösterildiğini söylemeye nedense bizin "liboşlar"ın dilleri varmıyor...
Liberal aydınlarımıza bakacak olursak, Avrupalıların ortak anayasaya "hayır" demelerinin nedeni, "solun 'liberalizm' paranoyası, sağın geleceğe değil, geçmişe dönük milliyetçilik tutkusunun buluşması" imiş. "Fransızlar Polonyalı muslukçunun, Türkiye'den Mehmet'in ve Çin'den Huan'ın 'serbest rekabet'i karşısında paniğe kapılarak yeniden eski devletçilik, korumacılık, müdahalecilik formüllerine sarılması" imiş.
"Halbuki tarih ve ekonomi bilimleri gibi kendi tecrübeleri de göstermiştir ki, kalkınma da, sosyal adalet de ancak dışa açık serbest piyasa ekonomisi ile mümkün oluyor" muş!
BÜTÜN AVRUPA FRANSA GİBİ DÜŞÜNÜYOR OLMASIN?
Bütün Avrupa halklarının aynı şekilde düşünmelerine rağmen, eleştiriler Fransa örneği üzerinde yoğunlaşıyor:
"Büyük Fransız Sosyologu Raymond Aron, 1950'lerin başında 'Aydınların Afyonu' adlı kitabında Fransız ideoloji tutkusunu eleştiriyor, bu yüzden nice siyasi devrimler, kavgalar yaptıkları halde İngiltere ve Amerika gibi istikrarlı bir kalkınmayı başaramadıklarını yazıyordu."
Avrupalıların küreselleşmeye, "insansız" liberal ekonomiye ve küresel finansal sermayeye karşı çıkmalarını Fransa örneği üzerinden eleştirenler Fransız tarihçi Gildea'yı yardıma çağırıyorlar; diyorlar ki:
"Tarihçi Robert Gildea 'France Since 1945' adlı eserinde 'Fransız Ekonomik Mucizesi'nin İkinci Dünya Savaşı sonrasında başladığını, bunu, eski korumacı şartlanmalardan çıkarak 'dışa açılma, rekabet ve Avrupa ekonomileri ile entegrasyon politikalarıyla başardığını' anlatır uzun uzayıda..."
Örnekler gerçekten ilginç; ilginç de, örneği verenleri savundukları fikirlerle birlikte ters köşeye yatıran cinsten.. Sormak gerekir, kapitalizmin altın çağını yaşadığı 1950-60'ların Avrupası'nın sosyal devleti, giderek çalışanların değil de sermayenin lehine sonuçlar üretir hale gelmedi mi? Fransa'da, Hollanda'da "herşeyin piyasa kurallarına bırakılmasının yasal çerçevesini oluşturan" ortak anayasaya "hayır" denmesinin gerçek nedeni bu değil mi?
YALNIZ FRANSA MI "HAYIR" DİYOR?
Ortak Avrupa anayasasına karşı çıkanlar yalnızca Fransızlar mı? Hollanda da "hayır" dedi. Almanya'da, İtalya'da, Yunanistan'da oylama yapılsa" hayır" çıkacağı biliniyor; İngiltere aynı endişeyle referandumu ertelemek zorunda kaldı.
Anlaşılıyor ki, 'liberal ekonomi' ile 'vahşi kapitalizm'i eş sayarak korkan ve 'sosyal modele' dört elle sarılanlar yalnız Fransızlar değil, Avrupa'nın geneline "hayır"cı görüş hakim. Avrupalılar, yeni ortak anayasa üzerinden dayatılan-bizdeki IMF reçeteleri benzeri-kuralların, ruhsuz, acımasız liberal ekonomi'nin insanı insan yapan değerleri tedavülden kaldırmasından ürküyorlar. Ortak anayasanın sosyal devleti ortadan kaldırmasına izin vermeyeceklerini haykırıyorlar.
Bu noktada da küresel sermaye ile ve küresel sermayenin, ordusunu amaçları doğrultusunda operasyon yapmaya yönlendirebildiği ABD "imparatorluğu" ile çıkar çatışmasına giriyorlar.
Avrupa, neoliberal ekonomi politikalarının sürdürülmesinin gerekli olup olmadığını tartışıyor aslında.. Ülkeden ülkeye çekirge sürüsü gibi dolaşan ve kontrol edilemeyen küresel sermayenin, kazanımlarını, yerleşik düzenini altüst etmesini kabullenemiyor.
Küreselleşme, küresel rekabet ortamında Avrupalı şirketler daha düşük ücret ödeyerek üretim yapmanın yollarını arıyor. Bunun içinde, eğer işgücü ucuzsa, Fransa'daki, Almanya ya da Polonya'daki fabrikasını alıp Çin'e taşıyor, malını Uzakdoğu'da ürettiriyor.
Bu kaçış Avrupa insanının refah düzeyini etkiliyor. Bu nedenle küreselleşmeyi de, liberal ekonomi politikalarını sorguluyor. Ülkesinin ve Avrupa'nın küresel sermayenin talan alanı haline gelmesine karşı çıkıyor.
ÇIKAR ÇATIŞMASI SÜRECEK GİBİ...
Bu aşamada yanıtlanması gereken önemli bir soru var:
Avrupa'nın en milliyetçi ulusu sayılan Fransızlar, ortak anayasaya "hayır" demekle küresel sermayenin oyununa mı geldiler?
Çünkü Avrupa'nın değişen dünya düzeninde söz sahibi olabilmesi, "dev bir iç tüketim pazarı yaratabilmesi, kendi kendine yeter olabilmesi, ucuz işgücü kaynakları yaratabilmesi, gereğinde dış rekabeti azaltacak toplu önlemler alabilmesi ve kendi içinde sağladığı rekabetle kendi ekonomik birimlerini canlı tutabilmesi için" herşeyden önce Avrupa siyasi birliğinin tamamlanması gerekmez miydi?
Avrupa küresel gelişmelerle kendi çıkarlarını nasıl dengeleyecek?
Konu uzun, bir başka yazımızda tartışırız...
Yorumlar