“Altın Elbiseli Adam”ın kurganından çıkarılan altın ve gümüş buluntular, İnsanlık tarihi açısından, 20. Yüzyılın başlarında bulunan Mısır firavunu Tutankamon’un mezarından çıkarılanlar kadar değerlidir.

M. KEMAL SALLI 

Batı kaynaklarında Türk tarihi Milat çevresinde başlatılır. Türkler, Asya ile Avrupa arasındaki coğrafyada birkaç yüzyıl göçebe olarak yaşadıktan sonra tarih sahnesinden kaybolup giderler..

Türk tarihini yabancı tarihçiler yazdığı ve Türk dilini yabancı Türkologlar inceleyip değerlendirdikleri sürece, gerçek tarihimizi ve kültürümüzü bilmemiz mümkün olamayacaktır. 

KAZAKİSTAN COĞRAFYASI TÜRK TARİHİ BAKIMINDAN ÇOK ÖNEMLİDİR

Batılı tarihçiler, "Tarih Sümer'le Başlar" derler, fakat Sümerlerin kimler olduğundan, Sümerce’de pekçok Türkçe sözcük bulunduğundan, 5.500 yıl önce insanlığa yazı yazmasını öğreten Sümerlerin kendilerine “Kengerler” dediklerden ve Kengerlerin atayurtlarının da bugünkü Türkmenistan-Kazakistan coğrafyası olduğundan nedense hiç söz etmezler. Çünkü, gerçekleri söylediklerinde, "barbar" ya da "göçebe" dedikleri Türklerin, aslında göçebe değil, göçmen olduklarını ve kendilerinin karanlıklarda yaşadıkları dönemlerde birbirinden çok uzak coğrafyalarda üstün uygarlıklar yarattıklarını kabul etmeleri gerekecektir. 

Bilim adamları, “ Resimden piktografa (Eski Mısır'da olduğu gibi harf yerine geçen resimli tek işaret), piktograma (stilize resim), ideograma (doğrudan fikri anlatan işaret), oradan da fonograma (bir harf, hece ya da sesi gösteren işaret), en sonra da seslerin işareti olan harflere geçebilmek için, on-onbeşbin yıllık bir süreç gerekmektedir” diyorlar. Fakat, aynı coğrafyada bulunan Tamgalı Say’daki kaya resimleriyle, seslerin işareti olan Göktürk Alfabesi ile yazılmış Orhun ve Yenisey anıtları arasında karanlıkta kalmış/bırakılmış 10 bin yıllık insanlık tarihini görmezden geliyorlar. 

Batılı bilim adamları, kendilerini onulandıracak şekilde yazdıkları tarihi değiştirmemek için, insanlık tarihinin gerçeklerini sorumsuzca çarpıtabilmektedirler. Bugüne kadar,  arkeolojik kazılar çoğunlukla Batılı bilim adamları tarafından yapıldığı için, çıkarılan buluntuları kendi tarih tezlerini destekleyecek şekilde değerlendirmişlerdir. Fakat, bilim ve teknolojinin gelişmesi sayesinde, arkeolojik kazılarda elde edilen buluntulara uygulanan DNA ve C14 testlerinin kesine yakın sonuçlar vermesi sayesinde Türklerin, dolayısıyla insanlığın, karanlıkta bırakılmaya çalışılan onbinlerce yıllık tarihi giderek aydınlatılmaktadır. Bilimsel veriler ışığında oluşturulan gen haritaları, insanlığın tarih şeridinde izledikleri rota giderek netleşmektedir. 

ALTIN ELBİSELİ TÜRK TARİHİNE 500 YIL ARMAĞAN ETTİ

Geçtiğimiz günlerde Ankara’da Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nde sergilenmeye başlanan Altın Elbiseli Adam’ın kurganından çıkan arkeolojik buluntular, Türk tarihini en azından 500 yıl gerilere götürmüştür. 

Binlerce kabartma desenli altın varaktan oluşan elbisesi, kırmızı renkli deri pantalonu, Altın motiflerle bezeli başlığı ve altın kabzalı kılıcıyla Altın Elbiseli Adam, Türkleri “bozkırlarda dolaşan barbarlar” olarak tanımlayan Batılı tarihçileri, yanlışlarını düzeltmeye davet etmektedir. 

1967’de Issık (Esik) Kurgan’dan çıkarılan Altın Elbiseli Adam, yalnız Türk tarihi ve kültürü açısından değil, insanlık tarihi açısından çok önemlidir. Kabartma desenli altın varaklardan oluşan gömleği, altın oklar ve figürlerle bezeli başlığı, altın kabzalı kılıcı ve gümüş çanağındaki yazıyla Altın Elbiseli Adam, insanlık tarihini yeniden yazdıracak kadar önemli bir eserdir. “Altın Elbiseli”nin kurganından çıkarılan altın ve gümüş buluntular, İnsanlık tarihi açısından, 20. Yüzyılın başlarında bulunan Mısır firavunu Tutankamon’un mezarından çıkarılanlar kadar değerlidir.

Yapılan bilimsel testler, Altın Elbiseli Adam’ın MÖ. 5. Yüzyıl’da yaşamış bir Saka prensi olduğunu ortaya çıkarmıştır. Yani, Batılıların “barbar Türkleri”, o tarihlerde yalnızca demir değil, altı ve gümüş de üretebiliyorlar, madenleri ve deriyi işleyerek elbiseler, başlıklar, kılıçlar ve çeşitli eşyalar yapabiliyorlardı.

ALTIN ELBİSELİ ADAM’IN GÜMÜŞ ÇANAĞINDA NELER YAZIYOR? 

Kazakistan’da, Issık kurganında bir rastlantı sonucu bulunan Altın Elbiseli Adam, maden işleme sanatının çok değerli bir örneği olan altın varaklı gömleği ve başlığı ile, demir işleme sanatının bir şaheseri olan kılıcıyla, dericilik sanatının çok nefis bir örneği olan pantalonu ve çizmesiyle, yaşadığı dönemde Türk kültür ve sanatının hangi düzeyde olduğunu göstermesi açısından çok önemlidir. 

12 Ekim’e kadar Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nde sergilenecek olan Altın Elbiseli Adam’ı çok daha önemli kılan, aynı kurgandan çıkarılan gümüş çanağıdır. “Altın Elbiseli”nin gümüş çanağı üzerindeki 26 harften oluşan yazı, Türklere “barbar”, “göçebe” diyen Batılı tarihçilerin suratlarına vurulmuş bir tarihi şamardır. Altın Elbiseli’nin gümüş çanağına ÖnTürk alfabesiyle kazınmış olan tamgalar, insanlığa yazı yazmayı kimlerin öğrettiğini açıkça ortaya koymaktadır. Gümüş çanağın üzerindeki yazı, hepimizin gurur duyacağı bir tarihi belgedir. (Altın Elbiseli Adam’ın gümüş çanağındaki yazıyı, “Altın Elbiseli Ne Diyor?” başlığı ile ayrıca inceleyeceğiz.) 

"ALTIN ELBİSELİ ADAM" NASIL BULUNDU?

Ünlü Türkolog Wilhelm Radloff tarafından Altay Dağları'nda başlatılan kazılar, daha sonraları S.I. Rudenko, M. P. Griaznov, S.V. Kiselev ve P. K. Rozlov tarafından sürdürülmüş ve önemli eserler gün yüzüne çıkarılmıştır. 

Esik (Issık) Kurgan’ının bulunduğu bölgede 45 kurgan bulunmaktadır. Issık'ta yapılan bir hafriyat sırasında buldozerin kepçesi kayaya takılınca, dinamitle patlatılmasına karar verilmiş. Fakat dinamitler yerleştirilirken kayanın yüzeyinin insan eliyle işlenmiş olduğun anlaşılınca, yetkililere haber verilmiş. Yapılan incelemeler sonunda burasının eski Türklerin tepe şeklinde yaptıkları ve adına kurgan dedikleri bir mezar olduğu anlaşılınca arkeolojik kazı başlatılmış. 

Kazıları, Kemal A. Akışef ve B. N. Begmuhammed adlı iki Kazak arkeolog yönetmiş. Özenle yürütülen kazı sonrasında, 7 metre derinlikteki etrafı ağaç kütükleriyle çevrili mezar odasında 1.65 metre boyunda bir gencin iskeleti bulunmuş. İskeletin bir Saka/İskit prensine ait olduğu anlaşılmış ve çoğu altın ve gümüşten yapılmış buluntular değerlendirilerek MÖ. 5-4. yüzyıla tarihlenmiş. 

“ALTIN ELBİSELİ ADAM”IN MİRASI NELER ANLATIYOR?

İskeletin üzerinde, kabartma desenli üçbin altın plakayla bezenmiş kırmızı deriden yapılmış bir gömlek varmış. Altın plakalar deriye altın ipliklerle dikilmiş. Kırmızı süet deriden yapılmış pantolu altındaki çizmesinin konçları da altın varaklarla bezenmiş. Gömleğin yakası ve kol ağızları da kabartma desenli altın plakalarla süslenmiştir., “Altın Elbiseli Adam”ın belinde, kabartma geyik desenli altın plakalarla bezeli bir kemeri ve sol tarafında, üzerinde bir kuş, dört nala koşan bir at ve yatan bir kurt kabartması bulunan deri kın içinde altın kabzalı bir kılıcı bulunmaktadır. 

“Altın Elbiseli Adam”ın 150 parça ve çeşitli formdaki altın parçalardan oluşan70 santim yükseklikteki başlığı, kültürel anlatımlar, mesajlar içeren bir sanat harikasıdır. Kimi sanat tarihçileri bu altın parçaları bozkır sanatına özgü motifler olarak değerlendirirken, Ön Türk kültürünü iyi bilen araştırmacılar bunların özel anlamlı simgeler olduklarını savunmaktadırlar. Şapkanın ön tarafında dağ keçisi ve kanatlı at motifleri sırt sırta durmaktadır. Bilindiği gibi, daha sonraları ÖG olarak okunan dağ keçisi motifi Türklerin yaşadıkları coğrafyalarda yer alan bütün kaya resimlerinin ana motifidir. Daha sonraları B ve K harfine dönüşmüştür. 

“ALTIN ELBİSELİ ADAM”IN BAŞINDAKİ OKLAR

Heredot, Asya’da yaşayan Sakalar’ı, “dik başlık giyenler” anlamında Ortokaribantin Sakalar olarak adlandırmıştı. Son yüzyıllara kadar Asya’daki Türk boylarının yöneticileri dik başlık giyerlerdi. Bu geleneği “Altın Elbiseli Adam”ın on oklu ve geyik motifli başlığında çok net olarak görmekteyiz. 20. Yüzyılın başlarına kadar, Azerbaycan’da asilzadeler ve önemli kişiler de bu şekilde başlık giyerlerdi. 

Orta Asya kökenli bilim adamımız Kazım Mirşan, “Altın Elbiseli Adam”ın başlığındaki okların OQ kültürüyle ilişkili olduğunu savunmaktadır. Mirşan’a göre OQ tamgası  “günahsız olma, quantum”; ON tamgası da “kozmos, kozmos kişisi” anlamına gelmektedir. Daha sonraları OQ, çok hürmet edilen liderlere verilen bir unvan oldu.

Hey, gençler! "Atalarımız binlerce yıl önce demir, gümüş ve altını işleyebiliyorlar, altın elbiseler üretebiliyorlardı” demek, ırkçılık değil, Batılıların inanmakta zorlandıkları çok önemli bir tarihi gerçeği ortaya koymak ve insanlık tarihinin doğru olarak yeniden yazılmasına katkı sağlamaktır. 

"Altın Elbiseli Adam"ın gümüş çanağı üzerinde ÖnTürk harfleriyle yazılmış bir yazı olmasaydı, bu paha biçilemeyen mirası bize bırakmazlardı. 

Dünyanın ünlü müzelerinde yalnızca 1 hafta sergilenen Altın Elbiseli Adam, Türkiye’de 1 ay boyunca sergilenecek. Türklüğü ile gurur duyan herkesin, Ankara’da Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nde 12 Ekim’e kadar sergilenecek olan Altın Elbiseli Adam’ı mutlaka gidip görmesi gerekir. İnsanlığa yazı yazmayı öğreten "Altın Elbiseli Adam"ın soyu olmaktan, bir Türk olarak gurur duyacaksınız.