Kazakistan Kültür Bakanlığı’nın düzenlediği Kazakistan Kültür Günleri kapsamında, Türk tarihinin çok önemli bir hazinesi olan “Altın Elbiseli Adam” 10 Ekim günü İstanbul Arkeoloji Müzesi’nde yapılan törenle sergilenmeye başlandı.
Kazakistan Türkiye Büyükelçisi Canseyit Tüymebayev, Kültür ve Turizm Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Kemal Fahir Genç, Türk Konseyi Genel Sekreteri Büyükelçi Halil Akıncı, Kazakistan Devlet Altın Müzesi Müdürü Almaz Nurazhan, İstanbul Arkeoloji Müzeleri Müdür Yardımcıları Tuğçe Aybaytogan ile Gülbahar Baran Çelik ve çok sayıda davetlinin katıldığı yapılan bir törenle açılan bu çok değerli sergi 9 Kasım’a kadar açık kalacak.
Türk yazılı tarihini 2500 yıl öncesine götüren bu benzersiz eserin ve çok sayıda altın ve gümüş eşyanın çıkarıldığı Esik Kurgan, insanlık tarihi açısından, Mısır Firavunu Tutankamon’un mezarıyla eşdeğer tutuluyor.
İstanbul Arkeoloji Müzesi’nde Esik Kurgan’dan çıkarılan gümüş çanak üzerinde 2500 yıl öncesine tarihlenen bir Türk yazı örneği sergilenirken, müzenin bir üst katında, MÖ 1050 yılına tarihlenen ve Kazım Mirşan tarafından bir Ön-Türk alfabesi olduğu ortaya konan sözde Fenike yazıtının “Dünyanın ilk alfabesi” olarak tanıtılmakta olması,  üzerinde önemle durulması gereken bir çelişki değil midir?
Türk yazılı tarihini yüzyıllarca geriye götüren “Altın Elbiseli Adam”ın 1 ay boyunca Türkiye’de sergilenmesine izin veren Kazakistan Devlet Başkanı Sayın Nursultan Nazarbayev’e 75 milyon Anadolu Kazak’ı adına saygı ve şükranlarımızı sunuyoruz.
9 Kasıma kadar İstanbul Arkeoloji Müzesi'nde sergilenecek olan "Altın Elbiseli Adam" yalnız Türk tarihi ve kültürü açısından değil, insanlık tarihi açısından çok önemli bir eserdir, insanlık tarihini yeniden yazdıracak kadar önemli bir eserdir. İnsanlık tarihi açısından, Issık (Esik) Kurgan’dan çıkarılan altın ve gümüş buluntular, 20. Yüzyılın başlarında bulunan Mısır firavunu Tutankamon’un mezarından çıkarılanlar kadar değerlidir. Esik Kurgan’dan çıkarılan buluntular arasındaki gümüş çanak (ya da sapsız kaşık) üzerindeki yazı, MÖ. 5. Yüzyılda, Heredot’un İskit, İranlıların Saka dedikleri eski Türk boylarında yazının oldukça gelişmiş olduğunu ortaya koymaktadır.
Altın Elbiseli Adam'ın elbisesi ve onunla birlikte gömülen altın ve gümüş eşyaları, 1969 yılında Kazakistan'ın Almatı ilinin yakınında Issık Göl'ün yakınındaki Issık Kasabası'nda bulundu. Bu nedenle "Altın Elbiseli Adam"ın bulunduğu kurgana Issık (Esik) Kurgan denilmiştir. "Altın Elbiseli Adam"ın kurganından çıkarılan ve üzerinde Ön-Türk alfabesi ile yazılmış bir yazı bulunan çanak, hem bu eserlerin bir Türk sanatı olduğunu göstermiş hem de Türk yazılı tarihini çok daha eski tarihlere götürmüştür.
Yapılan incelemeler sonucunda kurgandan çıkan eserler ve üzerinde Göktürk alfabesi ile yazılmış, “Khan Uya üç otuzı (da) yok boldı. Utugsi tozıltı” (Tigin, 23’ünde öldü. Esik halkının başı sağ olsun) yazısı bulunan gümüş çanak MÖ. 5.-4. yüzyıllara tarihlenmiştir. Orhun Abidelerinden bin yıl öncesine tarihlenen bu buluş karşısında  tarihçiler sessiz kalmayı tercih etmişlerdir. Esik Kurgan’dan çıkarılan “Altın Elbiseli Adam”dan alınan kemiklere Moskova’da uygulanan C-14 karbon testleri sonucu olarak 14 değişik yaş açıklanmıştır!
İNSANLIK TARİHİ YENİDEN YAZILMALIDIR
Kazakistan ve Moğolistan coğrafyasında yapılan arkeolojik kazılarda ortaya çıkan buluntular, tarih kitaplarında okutulmakta olan bazı bilgilerin gerçeğe uymadığını, insanlık tarihinin yeniden yazılması gerektiği gerçeğini ortaya çıkarmıştır.
Kazakistan coğrafyası Türk tarihi açısından çok önemli eserler barındırmaktadır. Saymalı Taş Yaylasındaki Onbinlerce kaya resimlerindeki stilize anlatımın tamgalara, tamgaların da eselerin işareti olan harflere dönüşmesi süreci, insanlık tarihi açısından karanlıkta kalmış ya da karanlıkta bırakılmış binlerce yıllık bir zaman dilimidir. Eski Türk alfabesi kaya resimlerine eşlik eden tamgalarda gördüğümüz gibi, önce ideogramlarla başlamış, sonra hece yazısına dönüşmüş, sonra da seslerin işareti olan harflere dönüşmüşerek Orhun ve Yenisey alfabeleri doğmuştur.
Esik Kurgan’dan çıkarılan çanak üzerindeki yazı da hece yazısının son dönemlerine aittir. Bilim adamları, "Resim yazıdan seslerin işareti olan harflere geçebilmek için en az 10 bin yıllık bir süre gerekir" demektedirler. İşte insanlık tarihinin bu 10 bin yıllık tarihi, Türklerle bağlantılı olduğundan, görmezden gelinmektedir.
Esik Kurgan’da çıkarılan çanaktaki yazılar Moskova ve Leningrad üniversitelerine gönderilmiş fakat okunamamıştı. Sovyetler Birliği’nde eski Türk yazıtları hakkında bir otorite sayılan Prof. Gayneddin Alioğlu Musabay bu yazının heceler şeklinde okunması gerektiğini önermiş, fakat okuması ileriki yıllarda kabul görmemişti. Kurgandan çıkarılan gümüş eşya üzerindeki yazı, daha sonraları S. Diker, M. Erinç ve Kazım Mirşan tarafından da okunmuştur. Yazı Kazak bilim adamı ve şairi Olcas Süleyman tarafından, “Khan uya üç otuzı (da yok boltı utugsi tozıltı” (Hakan oğlu 23 yaşında yok oldu, halkın adı sanı da yok oldu) şeklinde okunmuş ve heyecan yaratmıştı. Azerbaycanlı mitoloji uzmanı Mireli Seyidov, Altın Elbiseli Adam”ın kurganından çıkan altın plakalardaki kabartma motiflere dikkat çekmiş, altın elbise giymenin bir ayrıcalık ifadesi olduğu, elbise üzerindeki kabartmaların o dönemin mitolojik ve dini inanışlarını, devlet düzenini ve yasaları temsil ettiklerini savunmuştur.
Türkistan lehçelerinin hepsini ve Almanca ve İngilizce'yi anadili gibi konuşabilen Kazım Mirşan Kazakistan'dan İskandinavya'ya uzana coğrafyanın yaylalarındaki kayalara nakşedilmiş kaya resimlerini ve tamgaları okuyabilmekte ve bunların ÖnTürk alfabesi ile yazılmış yazılar olduğunu savunmaktadır. Batılı bilim adamları Kazım Mirşan'ın okumalarını bugüne kadar yalanlayabilmiş değillerdir. Kazım Mirşan’ın gümüş çanaktaki yazıyı nasıl okuduğunu bu sayfadaki fotoğrafta görebilrsiniz. Kazım Mirşan ile Olcas Süleyman’ın okumaları birbirlerine uygun okumalardır.
KAZAKİSTAN COĞRAFYASI TÜRK TARİHİ BAKIMINDAN ÇOK ÖNEMLİDİR
Batılılar, "Tarih Sümer'le Başlar" derler, ama Mö. 4. binlerde insanlığa yazı yazmasını öğreten Sümerlerin kendilerine Kengerler dediklerini ve Kengerlerin atayurtlarının da bugünkü Kazakistan olduğunu nedense söylemek istemezler.. Çünkü, "barbar" ya da "göçebe" dedikleri Türklerin aslında göçebe değil, göçmen olduklarını ve kendileri karanlıklarda yaşarlarken, her vesile ile aşağıladıkları Türklerin üstün bir uygarlık yarattıklarını kabul etmeleri gerekecektir.
Batılı bilim adamları, maalesef, kendilerini onore edecek şekilde yazdıkları tarihi değiştirmemek için, insanlık tarihinin çok önemli gerçeklerini çarpıtabilmektedirler. Bugüne kadar bütün önemli arkeolojik kazılar da Batılı bilim adamları tafaından yapıldığı için, kazılardan çıkan buluntuları hep kendi tarih tezlerine uygun düşecek şekilde değerlendirmişlerdir. Hatırlayacaksınız, varlığını tamamen unuttuğumuz eski Türk alfabelerini yabancı araştırmacılar bulmuş, Türkçe'den başka hiçbir dille okumayı başaramadıklarından gerçeği teslim etmek zorunda kalmışlardı.
Batılı Bilim adamları, Orhun ve Yenisey alfabelerinin, Kazakistan'dan İskandinavya'ya uzanan kaya resimlerine eşlik eden tamgalardan sadeleşerek seslerin işareti olan Türk alfabelerine dönüştüğü gerçeğini görmezden gelirler. Batılıların tarih kitaplarına göre alfabeyi MÖ 1050 yılında Fenikeliler bulmuştur. Arap, Latin, Yunan alfabeleri de bu alfabeden türemiştir. Peki, ama insanlığın ilk alfabesi olarak adlandırılan ve Fenike Alfabesi olduğu İtalya'nın Toscana bölgesindeki Marsilya Anıtı'ndaki yazıları Kazım Mirşan Ön Türkçe olarak okuyabilmiştir: "Tanrı namına elde olunan zaferleri halka anlatmayı mümkün kılan yazıları okutan harfler."
Yarın: İstanbul Arkeolji Müzesi’ndeki yürek burkan çelişki..
……………..Sayın NAZARBAYEV’ın fotoğrafının altına……………….
SAYIN NAZARBAYEV’E TEŞEKKÜR EDERİZ
Esik Kurgan’da bulunanlar büyük heyecan yaratmıştı. Haberi ilk olarak Sovyetler Birliği’nde yayınlanan Komsomolskaya-Pravda gazetesi dünya kamuoyuna duyurdu. Daha sonraları bu konuda çeşitli ülkelerde çok sayıda makale yayınlandı. “Altın Elbiseli Adam” Türkiye’de de heyecan yarattı. Türk Tarih Kurumu Esik Kurganı ile ilgili haberi, Belleten dergisinin Temmuz 1969 tarihli 131. Sayısında kısa bir haber olarak duyurdu: “Milattan önce 4. Yüzyıla ait Türkçe yazıtlar bulundu.”
Türk Tarih Kurumu, Moskova’daki Türk Büyükelçiliği’ne ve Sovyet İlimler Akademisi’de mektuplar yazarak Esik Kurganı buluntuları hakkında ayrıntılı bilgi istedi, ama bu istekler yıllarca cevapsız kaldı.
43 yıl sonra “Altın Elbiseli Adam”, Esik Kurganı’ndan çıkarılan elbisesi ve eşyalarıyla birlikte İstanbul’da. Avrupa ülkelerinde ancak 1 hafta sergilenmesine izin verilen “Altın Elbiseli Adam”, Sultanahmet’teki İstanbul Arkeoloji Müzesi’nde 1 ay boyunca bizimle birlikte olacak.
“Altın Elbiseli Adam”ın Türkiye’de 1 ay boyunca sergilenmesine izin veren Kazakistan Devlet Başkanı Sayın Nursultan Nazarbayev’e, 75 milyon Anadolu Kazak’ı adına minnet ve şükranlarımızı sunuyoruz.