Her şey değişir. Hani klasiktir ya! Bir bakmışsın yaz gelmiş, sonra kış. Mesela bazen güneş ışıl ışıl parlar, bazen de ay bile görünmez öyle kararır hava… Hep gülmek istersin ama elinde olmadan hüzün de çöker mesela… 

Evet sürekli ve sürekli değişmek durumundayız. 

Bu değişimlerin iyi niyetlerle yapılsa da bazen sonu kötü biter. İyi niyetlerle keşfedilen ateşin canımızı çok ama çok yakması gibi… Olsun varsın bu da lazım, tecrübe lazım… Oldu da değişim tutmadı, istenilen olmadı. Küsmek olmaz tabi tekrar değişmek gerekir. 

Ancak ve ancak bu ivmelenmeler bizi ileriye taşır, geliştirir. Demek ki hız almak için birkaç adımını geriye götürmekten, gerilmekten korkmamak gerekir…

Sadece insan mı? Para da değişir. 

Değişti de… 

İlk önceleri mallar karşılıklı değiş tokuş edilirken, deniz kabukları, çeşitli taşlar kullanılmaya başladı. Bunlar ‘birikim’ için gereksiz ve elverişsizdi. İnsanların akıllarına bile ‘biriktirmeyi’ getirmezdi. Herkes bu sebeple yoğun olarak üretir ve tüketirdi. Elindeki deniz kabukları ile gerekli üretim yatırımlarını yapıyor, kalanını tüketiyordu. “Dur şunları büyük bir küpte biriktireyim de çocuklarım çok kendini yormadan rahat, lüks içinde yaşasın” düşüncesi hiç yaygın olmadı. Çünkü çocuklarının da yaşaması gereken imtihanları vardı.

O dönemde bugüne kıyasla teknoloji çok gerideydi. Gelir olabildiğince tabanda idi. Halkın içinde zengin fakir ayrımı uç noktalarda değil idi…

Ve sonra bir gün Lidyalılar madeni parayı keşfetti. 

Altın, gümüş eritilip minik minik bozukluklar elde edildi. Parıl parıl parlıyorlardı. Gerçekten göz alıcıydı. Bu da ilk büyük değişime yol açtı. Bu parlak minik bozukluklar bazı insanları hipnotize etmişti adeta… Onları toplamaya başlayanlar, harcamaya kıyamayanlar oldu. Piyasada dönmesi gereken para yavaşça bir kenarda birikmeye başladı. Kuzu kuzu yatıyordu. Haliyle deflasyon patladı. Piyasa da mal vardı ama satın alacak para sınırlı kalmıştı. Mallar satın alınmayınca fiyat düştü… Üreticiler yeni bir deneyim yaşıyorlardı. Zarar ediyorlardı. 

Toplum da ihtiyaçlarını sağlıklı karşılayamadığından özü itiabrıyla toplumda zarar ediyordu.

Enflasyonun da deflasyonun da Türkçesi ‘külliyen toplumun zarar etmesi’dir.

Yeri gelmişken ekonomi doğanın bizzat kendisi gibi dengedir. Denge noktasını 10 kabul edersek, sıfır noktası da 10’dur. Bu oran 9’a düşerse ülkece zarar ediliyordur. 11’e çıkarsa yine ülkece zarar ediliyordur. Terazinin çubuğu gibi tam da o beklenen dengede durması gerekir. 

Enflasyon ya da Deflasyon edilen zararın oranını verir. Ama Fransızca telafüz edilince anlaşılmaz. Ve anlaşılmayınca da ‘dış oyun bunlar’ ifadelerinin arkasına saklanma imkânı doğar.  

Sonra bir gün para bir daha değişti…

16.ncı yüzyılda Rönesans ile birlikte İtalya’da basılan o ilk kağıt para, daha büyük bir travma olacaktı…

Altın, gümüş bozukluklar yerini sıradan, ucuz kağıtlara bırakmıştı.

Haliyle eleştirenler oldu. “Kağıttan para mı olur? Yürümez bu iş” diyenler oldu. “Millet onca değeri, cebe giren bir kağıt parçasına biçer mi?” diyenler oldu. 

Ama az sayıda kağıt paraya yatırım yapanlar kısa sürede zenginleşti. Bu kişisel zenginleşme için bir fırsat dönemiydi. Bir anda çok fazla mal, eşya bir pantolonun bile cebinde rahatça taşınır olmuştu. Pazarlık şansı arttı. Haliyle kârlılıklar arttı. Kısa süre içinde tüm Dünya’da kağıt para, itibari para kabul gördü. Çünkü görece zengin sömürge ülkeler, daha rahat sömürebilmeye ve zenginleşmeye başlamıştı. 

Ve kapitalizm doğdu. Onca altın gümüş ortalıkta dolaşmasına gerek kalmamıştı. Altın ve gümüşlerini Merkez bankalarına götürenler, Merkez Bankasının garanti verdiği resimli, süslü, püslü, imzalı ucuz maliyetli kağıtları aldılar.

Birikim imkânı çok daha yükselmişti. Elbette bir yerde “birikim” varsa “çekilim” de vardır. Haliyle aynı ölçüde fakirleşen halkın oranı da arttı…

Gram altından bir minik kağıt parçasına dönüşen, ucuzlayan ‘para’ halklarında hayatını ucuzlatan bir keşfe dönüşmüştü… Kapitalizm üretim odaklı kurgulanmış ama rahat birikim imkânı ile ‘gözü doymayanlara’ yenik düşmüştü… Üretim ile kazanç sağlamak; Vahşi kapitalizme, finans ekonomisine, ranta, faize dönüştü… Parası olan daha zengin oldu. Parası olmayan gittikçe daha da fakirleşti… 

Parası olan daha çok, hatta abartılı tüketebiliyordu. Mutluluğu ise hep soru işareti oldu. 

Çünkü zenginlik dediğin şey; düşündüğünü anında yapabiliyor olmaktı. Ama ‘düşündüğünü anında yapabilme’ gücü tedavisi çok daha zor psikolojik sorunlara yol açtı. Bir süre sonra hayattan zevk alamaz oluyorlardı. Mutluluk adına garip arayışlar başladı. Çok para cehaleti, şımarıklığı getirdi. Her şey sanki onun için yaratılmıştı. 

Parası elinden alınanlar ise çok daha az tüketmeye başladı. Yaşıyordu ama yeme içme barınmada sıkıntılar vardı.

Günümüzde de ‘yeni bir para devrimin’ ilk adımları bizim neslimize kısmet oldu…

Elektronik ya da namı değer sanal para…

Para önce altındı, ucuzladı kağıt oldu. Ardından kağıt tekrar ucuzladı, yok oldu!..

Evet bu para elle tutulamıyor. Cepte, cüzdanda taşınamıyor.

Ele avuca sığmayan bir çocuk gibi… Rüzgarda savruk başına buyruk bir halde aramızda dolanıyor. Bir de bu paranın hakim olacağı Dünya kuruldu… Metaverse…

Bir kurgu Dünyası… 

Birilerinin elinde bu kağıt paralar o kadar birikmiş ki… Zevk alma arayışlarını abartmış… Belki de kendini “Tanrı” ilan edebileceği bir oyuna hepimizi ikna etmeye çabalıyor… 

Dedik ya değişim iyidir. Lâkin bazen iyi olur bazen kötü…

Paranın değişimi de elbette iyidir… Ama bu değişim sadece ucuzlamaya, hatta günün sonunda yok olmaya gitmemeli…

Şunu bilmek gerek! Cüzi iradeden Tanrı olmaz. Ucuzlayan, yokluğa sürüklenen toplumlarda Tanrı olmaya çalışanlarda mutlu olamaz…

Sanal para da illa tutar, talep görür. Ama insanlığa mutluluk getirmesi zor… Çünkü kağıt para ile tecrübe edildi. 

Amaç mutluluksa, ki öyle olmalı! 

Acaba parayı tekrar bir tonluk koca bir taş mı yapsak?... Finans kapitalizmden, birikimden mutsuzluktan şöyle bir uzaklaşsak… Kazansak, harcasak, teknolojiye, bilime yatırsak, makinalar alsak ama hiç biriktirmesek…

Bakın dertler nasıl da anında son bulur. 

Yok dolar mı alayım? Yok borsaya mı gireyim? Yoksa faize mi?.. 

Kaygıları bir anda biter. Ve sonra ne olur?... Para ulaşılmaz olmaktan çıkar. İnsan tek ve gerçek değer olur…