Derinliğinizi hatırlayın

Yüzeysellikten sıyrılın.

Rahmetten türeyen bir kelimedir MERHAMET ve insani duyguların en yücesidir.

İyi niyetimizi; zamanla yitirdik, bozguna uğrattık ve canını okuduk. Kırıntı miktarınca olması gereken küçümsemek, içimize tüm devasa kalıbıyla taht kurmuş. Öylesine pervasız davranıyor öylesine aykırı yaşıyoruz ki zamanın ve hayatın kavramından uzak, adeta zulmetle yarış halindeyiz. Kalbimiz suç deryası. Tarihe, takvim ağrısı acılar çentikliyoruz.

Buz çölünde yalın ayak ilerliyoruz. Taşların soğukluğu işlemiş suretimize. Tebessüm eğrisi çizgilerde oyalanırken umarsız kötülük, kendini Tanrı zannedenlerin küçücük tepelerden düşüşünü izliyoruz.

Merhametten uzak kutsal saydığımız kibirli yanımızla. Geceleri sokakların resmini çiziyoruz gözlerimize, sokak kedilerini tekmeliyor bakışlarımız. Toy kanatları pervane olmuşken ışığa yanmasını seviyoruz kelebeklerin. Yıldızlar bile kayarken birbirine değmezken, kurşun sözlerle cenk alanındaymış gibi yaralıyoruz birbirimiz.

Ah! Gündüzleri, gün ışığı sandığımız insanların gerçek yüzlerini görünce tiksiniyoruz. Her yanıt olumsuz, her adım kendine Kafdağı. Kimsenin gözünün üzerinde kaşı yok üstelik.

Nedir bu ince ayırtılarda büyüklük telaşı diyorum sessizce. Sessizce diyorum zira kimin kaleminin kurşununa denk gelirim bilemiyorum.

Suretimizde ki gözlerimiz, bir çift günebakan gibi sevgi ve merhametle bakmalıydı. Simsiyah bir leke düşürmemeliydi merhametsizlik giysisiyle âleme.

Âlem demişken; bu aralar uzun uzun seyrediyorum. İnsanı, hayvanı, toprağı, bulutlardan sıyrılan güneşi, geceye dem vuran akşamüstlerini, yeryüzünü, gökyüzünü…

Beni

Seni

Onu

Bunu

Ve ağzımda kalabalıklaşan yüzlerce ahla çoğalıyorum.

Büyüdükçe yitirdiğimiz insanlığımız avuçlarımda biriken damlalarla cebelleşirken, perdelerin pişmanlıklar doğurduğunu biliyorum. Biliyorum da sessizliğin kabulleniş olduğunu neden anlamıyoruz? Kimse ama kimse kendinden sonraya kalmayacak. Unutulacağız bir gün, soğuk bir ürperti gibi konarken ölüm tenimize.

Bizden geriye, hoş seda ya da onurunu incittiklerimizden nahoş seda yükselecek eyvah ki.

Merhamet diyorum ey insan!

Sorumsuz çocukluktan gelenin merhameti olmaz diyenler de var elbet. Evet, merhamet denilen olgu sonradan da kazanılabilir.

‘Merhamet tüm dünyaya yağmur olup yağsa ve arıtsa yeryüzünü’ diye ahu zar ederek içimden geçiriyorum. Bir kamçı darbesi gibi değiyor şakaklarıma insanın insana zulmü.

Siyasetin sinsi yüzüne ne kadar kirpiklerimi kapatsam, bir o kadar siyasetin merhametten yoksun cümleleri kulaklarımı kirli elleriyle çekiyor.

Can ve mal korkusuyla yurdunu terk eden insanlara yapılan baskı…

Namus korkusuyla göç etmek zorunda kalanlara, bakış açısı medeni toplumun!

Emeği sömürülenlere gösterilen merhametsizlik değil de nedir?

Sayfamda onlarca SMA’lı bebeği görmezden gelen zihniyetin umursamaz tavrı merhametsizlik değil de nedir? Soruyorum sizlere.

Her doğan günde sosyal medya hesaplarımı açmaya korkuyorum; ‘bugün hangi SMA’lı bebeği merhametsizlik denizinde boğacağız’ diye.

Haaa unutmadan, bir de sahte merhamet bezirgânlığı yapanlar var. İyilik şovlarıyla ışıklı sahnelerde acıdan bahsedip, kendi fildişi kulelerinde kadeh tokuşturarak kahkaha ıslatanlar.

“Ağlayabilseydiniz anlayabilirdiniz.” Demişti şair.

Evet Evet

Sustum…