Herkes gibi şehrin dört duvarına sığınan gözlerim sılasını arasa da adını yanılgı koyduğum ayrılıklardayım.

Göğüs boşluğumda ahraz tebessümlerin nargile keyfi, zehir zemberek soluyorum sicili bozuk yanılgılardan. tarih kadar eski yorgunluğum. Kuşluk vakti sustuğum cümleler boy veriyor ansızın.

Sessiz isyanlar eşlik ediyor dudaklarıma. Bir iskemleye ilişiyorum yazdıkça güzelleşiyor sitemler.

Ah  çiçekmişiz güneşe hasret. Aşkmışız kadınmışız kör kuyularda filozof ağızlarca.

Tarifsiz bir hissin yüreğime yayılışıyla uyandım. Yorulmuş bir hüznün yorgunluğu vardı üstelik gözlerimde. Kendimi avuttuğum günlerden bir gün daha. Kelimelerin köpüğünü siliyorum alfabeden durmadan. Benim bu evet. Aralık kapılardan kendine cılız bir sesle sitem fısıldayan.

Gözlerime gerili çarmıhlardan ırmağa dönüşen anılar süzüledursun, kalbimde ki çığlıkları ayrılık uçurumlarından itiyorum artık.

Ey hayat sorular sormayı bıraktım artık desem de sessizce, biliyorum ki sinsi hayat soruları ok misali saplayacak alnımın ortasına…

 Ahvalim anadiliyle ağıt yakan anaların yazmalarının çiçeksiz oyasında sırılsıklam iken,

İnzivaya çekilmiş sabrın mahzun masallarında, İsimsiz bir mezar taşıyım sanki Mezopotamya’da.

Suskunluğu kanıksayan ruhsuz kalabalıkların dilinden dökülen umursuzluğadır isyanım ve de veryansını alev işli mısralarımın

Toprak çiçek açarken kadın isimlerinden ve de sabi mahzunluğundan, bileniyorum çığırtkan seslerin yalan hutbelerine. Öksüz ağıtlardan kalbime şiir sürüyorum bu yüzden. Şiir ağlıyor. Etime sözü dağlıyor ah… 

Şakaklarımda kudurgan bir ağrı, yalanın doruklarından sarkan. Her ağız kallavi bir cümle sıralıyor ardı arkası olmayan. Bir uğultuya dönüşüyor sözün onuru heyhat!

İkiyüzlülüğü kutsayan ağızlar çoğaldıkça, yetim kaldı türkülerimizde salınan gün yüzlü kadınlar ve çocuklar. Sevincin içtenliği evcil olmalıydı oysa. Evcil olmalıydı yaşama hakkı, denizi buluta eşitleyerek kanat sesleri tüm kuşların, eşit olmalıydı geceyi gündüze berdel biçen ay’mazlık.

Öteki olmadığımızın savunmasını ezberledik hep. Oysa öteki hepimizdik. Alnımıza nasihat sürüldükçe, tecrübeli dillerden yanıtlarımızı yutkunduk. Sustuk sustuk ne çok sustukça öldük.

Hayıflanmanın paniğini yaşayanlar olur mu diye düşünüyorum bir an. Başrolünde kadınların ve çocukların olduğu binlerce kıyımın sonrasında.

Ve bir sığlık cümlesi dikiliyor gözlerimin önüne;” çocuk susar sen susma, kadına şiddette hayır”

Ağız dolusu gülmek istiyorum bu muhabbeti yapanlara. Zira yarına muazzam sofralarını kadehlerini tokuşturdukları bardakları sergileyecekti çoğu. Yenidünya halleri ahh ki ah

Ölümün gölgesinde vakur büyüyor isyanım bugün. Ve ben mahcubum acizliğimi isyan cümlelerine sığdırmaktan.

Sesim uçuklasa da beyaz sayfada, özgür kanat sesinden ayaklanıyorum güvercinlerin. Tüm yanılsamaları teğet geçerek ayaklanıyorum. Kalbimi, leylak kokulu hüznümle iyiliğe bağışlıyorum.

Uyanın kadın kardeşlerim, Elif gibi dik durma vakti!

Hayatın içindeyiz ne dört adım geride ne de ilerde. Eşit düzlemindeyiz yaşamın.

Biz varsak HAYAT var unutmayın…