“İnsan, insan dedikleri

İnsan nedir şimdi bildim

Can, can deyü söylerlerdi

Ben can nedir şimdi bildim”

Çok severim bu dizeleri ve bu dizeler üzerine kurgulanan ezgiyi.

Neden mi bu dizeler?

Konumuz; İnsan değerli dostlar.

Gözümüzden düşenler gönlümüzde taht kurmamış olanlar mıdır? Yahut gözümüzden gözyaşları eşliğinde düşenler gönlümüzü soğutarak mı düştüler. Bu soğukluk başka nasıl anlatılabilir. Ilık ılık gözyaşları süzülürken yanaklarımızdan gönül usulca fısıldar “gözyaşları eşliğinde gönülden düşenler bir daha tahtına oturamaz.”

Bir insan düşünün kendi çevresine kaba, saba fakat başkalarına kendini muazzam pırlanta gibi sunan.

İnsan sunumu önemli lütfen hafife almayın derim. Öyle çok yanılıp öyle çok yaralandım ki bu konuda yoğurdu üfleyerek yiyorum diyebilirim.

Sizi, siz olduğunuz için önemseyen, değer veren insanların sayısı günümüzde öyle azaldı ki; bu yüzden gerçek değer verenleri bulunca asla bırakmıyorum. Genelin günümüzde makama statüye önem verdiği ye kürküm ye dünyasındayız ne yazık ki. Üstelik sadece kürke yedirmek mesele olsa “kürkün de göz hakkı var yesin.” Diyebiliriz. Mesele çıkar ilişkileri. İnsanlar kendilerine faydaları olmayacak kişilere selam vermek bile istemiyorlar. Arkadaşlık, dostluk, hoş muhabbetin yerini al gülüm ver gülüm ilişkileri sarmış. Dostluk değil, ticari ilişkiler şirketleri gibi hareket eden ah insan kalabalıkları. Samimiyet uzak, muhabbet sahte gülücüklü, tek tip robotlaşmış insanlar.

Bazen nefesim tıkanıyor ve “ben bu dünyaya ait değilim” diyorum kendi kendime. İç sesim ise “zaten bu dünya baki değil rahat ol. İki metrelik toprağın var illaki yerin altında diyor.” İçime geniş bir gülümseme yayılır o zaman.

Yalancı çoban hikâyesini hepiniz bilirsiniz dostlar. Yalanı yalanla sıvalayıp, gerçeği söylediğinde inanılmayan hani. Etrafımızda öyle çoğaldı ki bu yalancı çobanlar. Amacı sadece kulaktan dolma hikâyelere inanmak olan; araştırmadan, düşünmeden hareket eden şakşakçı takımı. Sanal âlemin sanal yüzleri de diyebiliriz onlara. Örümcek ağı gibi düşünün. Küçük sinekler ağa takılıp yem olurken büyük sinekler delip geçer o ağı. Buradaki büyük sinekler dediğim mecazi bir terimdir aman ha yanlış anlaşılmasın. Onlar düşünen doğru ile yanlışı idrak edebilenlerdir. Küçük olup ağa takılanlar ise maalesef düşünmeden araştırmadan her söylenilene inanıp yem olanlardır.

Zaman zaman görüp görmezlikten geldiğimiz, hoş görü dediğimiz şeyi insanlar aptallıkla karıştırıyorlar. “Acaba” diyorum, patavatsız mı olmak lazım yoksa sineye çekip gülümseyip ardımıza bakmadan gitmek mi daha doğru olur?

Genelde yüzümde acı bir tebessümle arkamı dönüp gitmeyi yeğlemişimdir. Zira karşımda ki insanın düşünce avamlığı ve boş teneke misali tiz sesi beni buna zorlamıştır.

Önemli olan insandır düşüncesiyle dokunmuşumdur her bireye. Dili, dini, ırkı, rengi önemli değil. Önemli olan insan kalabilmesidir. İnsan olmak demiyorum farkındaysanız. Zira insan kalmak en önemli olandır. Düşünce eğrisini düzeltmeyen kimliksiz bir gölgeye sığınıp, kendine gölge yaratmaya çalışanlaradır itirazım. Sureti insan olup, sureti haktan olmayan keza.

Ne demek istediğimi gayet iyi anladığınızı düşünüyorum dostlar. Sizin gibi görünüp düşüncenize ortak gibi davranıp size kendini cilalayıp, etiket merakıyla yapamayacağı soytarılık olmayanlardan bahsediyorum. Ee devir onların devri öyle ya. Koyun postunda kurt uluması hesabı.

“Ayan nedir pinhan nedir

Nişan nedir şimdi bildim”

Bu aralar insan yorgunuyum. Haliyle kelimelerde sitem üzerine inşa ediliyor zihnimde.

Sevdiğim bir temenniyle yazıyı sonlandırayım, “Allah size de sizin gibi dostlar nasip etsin dilerim”

Amin.