TRUMP TUZAĞA MI DÜŞTÜ?

ABD NEREYE?

Kongre baskınıyla Trump, ABD derin devleti tarafından tuzağa düşürülmüştür. Pentagon’un, Trump’ın düzenlediği mitinge katılan “taraftarların” hangi amaçla toplandıklarından ve miting sonrasında Kongre’ye yürüyeceklerinden habersiz olabileceği düşünülemez. ABD derin devleti, “Demokrasi ve insan haklarının yılmaz savunucusu” imajının erozyona uğramasını göze alarak Trump’a, daha doğrusu Trump’ın temsil ettiği cepheye bir darbe vurmuştur. 

ABD derin devleti ile Çin ve destekçilerinin oluşturdukları cephelerin dünyanın çeşitli bölgelerinde ortakları, müttefikleri var. ABD’nin içinde ve dışında, çeşitli gerekçelerle, iki güç arasında amansız çatışmalar yaşanmaktadır. O nedenle, “Ekranlara ‘Kongre baskını’ olarak yansıyan operasyon, Trump ile Biden arasında yaşanan bir çekişme değilse, perde gerisinde kimler, ne için savaşıyor?” sorusunun doğru yanıtını bulmak durumundayız.

Günlerdir Washington’da, Kongre binasına yapılan saldırının görüntülerini izlerken ABD’de nelerin olup bittiğini anlamaya çalışıyoruz. Dört kişinin hayatını kaybettiği kanlı baskının sonrasında Joe Biden’ın başkan seçildiği resmen onaylanmasına rağmen, oylama sırasında demokrasinin simgesi Kongre binasının çatısı altında yaşananlar, hem ABD’de hem de dünyada büyük yankı uyandırdı. 

11 Eylül 2001’de, İkiz Kuleler şoku sonrasında, “Demokrasi götürüyoruz” aldatmacasıyla Afganistan ve Irak işgallerinin yaşandığı dönemin başkanı olan Cumhuriyetçi George W. Bush bile Trump’ın bu davranışını eleştirmiş, “Seçim sonuçlarına ancak muz cumhuriyetlerinde bu şekilde itiraz edilir” demişti.

ESKİ BAŞKANLAR DA TRUMP’I SUÇLUYORLAR

Hapishane’de “intihar eden” ünlü işadamı Epstein’ın malikanesinde düzenlenen lolitalı partilere birlikte katıldıkları Demokrat Partili eski başkan Bill Clinton da Trump’ı yerden yere vururken, “ABD Kongresi ve Anayasa benzeri görülmemiş bir saldırıya uğramıştır. Bunlar, dört yıl süren zehirlenme politikalarının sonucudur” demişti. 

Kongre baskınına ilişkin yapılan yorumlar, olayları, Trump-Biden rekabeti olarak ele alıyorlar ve kişisel çekişme çerçevesinde değerlendiriyorlar. Kongre baskını, Trump-Biden çekişmesi çerçevesine sığdırılamayacak kadar derin boyutları olan bir olaydır.

Nitekim Demokrat Partili eski başkan Barack Obama da olanları değerlendirirken, “Tarih, meşru bir seçim sonuçları konusunda asılsız yalanlar söyleyen bir başkanın kışkırtmasıyla Kongre binasında yaşanan şiddeti, milletimiz için büyük bir onursuzluk ve utanç anı olarak hatırlayacaktır” dedikten sonra bir  uyarıda bulunmuştu: “Ancak bunu bir sürpriz olarak değerlendirirsek kendimizi kandırmış oluruz.”  Eski başkan Obama, Trump-Biden çekişmesinin arka planında yaşananlara dikkat çekiyordu. Olan biteni anlayabilmemiz için, bakmamız gereken pencereyi işaret ediyordu. 

TRUMP KANDIRILDI MI?

Trump, Kongre’nin basılmasıyla sonuçlanan bir miting düzenlemekle siyasi hayatını riske atan bir kumar oynamış ve kaybetmiştir. Trump’ın bunda sonraki seçimlere katılma şansı kalmamıştır. Trump derken, Trump’ın temsil ettiği Amerika’dan söz ettiğimizi not düşelim. Çünkü, Amerika’da tek bir Amerika yok..  İsrail’de ve İngiltere’de durum farklı değildir. Küresel çapta yaşanan gelişmeleri devletler arasında yaşanan ilişkiler olarak değerlendirmek bu nedenle yanıltıcı olabiliyor. Gelişmeleri değerlendirirken, yanılgı payını azaltabilmek için, “Hangi ABD?”, “Hangi İsrail?” ya da “Hangi İngiltere?” sorgulaması yapmalıyız. 

Amerika devleti, uzun yıllardır, yetiştirdiği adamlarını yönetime getirebilen küreselcilerin egemenliğindeydi. Çin’in 65 ülkeyi birbirine bağlayan Yeni İpekyolu’nun küreselcilerin kurgusu olduğunun anlaşılmasıyla, ABD derin devleti ile küreselcilerin yolları ayrıldı. ABD içinde iki büyük güç, Beyaz Saray ile derin ABD olarak anılan Pentagon yıllardır çatışma halinde. 

PERDE GERİSİNDE KİMLER, NEDEN SAVAŞIYOR?

ABD derin devleti ile Çin ve destekçilerinin oluşturdukları cephelerin dünyanın çeşitli bölgelerinde ortakları, müttefikleri var. ABD’nin içinde ve dışında, çeşitli gerekçelerle, iki güç arasında amansız çatışmalar yaşanmaktadır. O nedenle, “Ekranlara ‘Kongre baskını’ olarak yansıyan operasyon, Trump ile Biden arasında yaşanan bir çekişme değilse, perde gerisinde kimler, ne için savaşıyor?” sorusunun doğru yanıtını bulmak durumundayız. 

Kongre baskınıyla Trump, ABD derin devleti tarafından tuzağa düşürülmüştür. Pentagon’un, Trump’ın düzenlediği mitinge katılan “taraftarların” hangi amaçla toplandıklarından ve miting sonrasında Kongre’ye yürüyeceklerinden habersiz olabileceği düşünülemez. ABD derin devleti, “Demokrasi ve insan haklarının yılmaz savunucusu” imajının erozyona uğramasını göze alarak Trump’a, daha doğrusu Trump’ın temsil ettiği cepheye bir darbe vurmuştur. Platin saçlı başkan, bir dahaki seçimlerde adaylığını koymaya cesaret edemeyecek derecede imaj kaybına uğramıştır. 

Kongre baskınıyla birlikte, bugüne kadar, “Demokrasinin ve insan haklarının yılmaz savunucusu” olarak anılan Amerika’nın gerçek yüzü ekranlara yansımış oldu. Emperyalist çıkarlarını uğruna pekçok ülkede yönetimleri, askeri darbelerle ya da Soros’un sarı yeleklerini kullanarak organize ettiği kalkışmalar sonunda kontrolü altına alıyordu. Bu operasyonlar, askerlerin yönetimler üzerinde etkili olduğu ya da ekonomileri dışa bağımlı ülkelerde çok daha kolay oluyordu. 

ABD’nin bugün küresel çapta 96 ülkede 237 darbe organize ettiği biliniyor. 15 Temmuz benzeri boşa çıkan 239 darbe girişiminde de rolü var. Hemen hemen hepsinde büyük insani dramların yaşandığı bu darbelerin geçerli sayılmaları için ABD ve yörüngesindeki AB tarafından tanınması yeterli oluyordu. Birleşmiş Mlletler (BM) Güvenlik Konseyi’nde düzen böyle kurulmuştu. 

ABD’nin yönetimleri, yöneticileri devirme girişimleri yalnızca ekonomileri dışa bağımlı geri kalmış ülkeleri değil, yönetimlerim askeri vesayet altında olmadığı Fransa, Almanya, İngiltere gibi ülkeleri de hedef alabiliyordu. Bu darbelerden ve darbe girişimlerinden nasibimizi aldığımızdan, ABD’nin, çıkarları söz konusu olduğunda, “demokrasi” tanımını nasıl esnettiğini eniyi bilen ülkelerden biriyiz. 

ABD’nin, özel olarak yetiştirilmiş ajanlarını ve Soros’un sarı yeleklileri gibi provokatörlerini kullanarak organize ettiği terör olayları ya da halk ayaklanmalarıyla kaosa ve iç savaşa sürüklediği ülkeleri, “Demokrasi götürüyoruz” kamuflajı altında işgal ettiğini biliyoruz. 11 Eylül 2001’de yaşanan İkiz Kuleler şoku sonrasında Afganistan ve Irak’ın işgal gerekçesi de bu değil miydi? Libya’yı, Suriye’yi, estirilen Arap Baharı rüzgarlarıyla kaosa sürükleyip yağmalamadılar mı? Karanfil Devrimi iile Gürcistan’ı, Turuncu Devrim ile Lübnan’ı kontrol altına almadılar mı? 

Asla onaylamadığımız bu terör olayları ve işgal operasyonları yüreklerimizi dağlamadı mı? 

İnsanlığın şuur altlarında depolanan bunca olumsuzluğun bumerang etkisi oluşturabileceği hiç akla gelmedi mi? 

Geçtiğimiz günlerde Washington’da, “demokrasinin mabedi” Kongre binası çatısı altında yaşananlar, ABD’nin bir sosyal devlet değil, bir çapulcu sürüsünün saldırısıyla sarsılabilen bir şirket olduğunu göstermiştir. Bir avuç “Trump taraftarı”nın saldırısıyla boyası dökülüveren ABD, bundan böyle daha büyük sarsıntılara hazır olmalıdır. 

ABD’nin, emperyalist çıkarları uğruna işlediği günahların bumerang etkisinin nerelere varabileceği, ne gibi sonuçlar üretebileceği görülmüş oldu. ABD’nin kontrolü altına almak istediği ülkelerde kullandığı “silahlar”, bumerang etkisile döndü, Kongre binasında kendini vurdu, sırçalarını döküverdi. 

İŞTE ABD

ABD’nin en saygın gazetecilerinden William Blum, 2013’te yayınlanan “Emperyalizmin En Ölümcül Silahı Demokrasi” adlı kitabında, “Demokrasi götürüyoruz” kamuflajı altında işgal edilen, yağmalanan ülkelerde kaç milyon insanın hayatını kaybettiği ya da ülkesini terketmek zorunda kaldığı anlatıyor:

“Toplam olarak 1945’ten beri ABD 71 ülkede saydığım eylemlerim birini ya da birkaçını gerçekleştirmiş. Bunun sonucunda milyonlarca insanın yaşamını yitirmesine, milyonlarcasının acı ve çaresizlik içinde kıvranmasına ve binlerce kişinin işkence görmesine neden olmuştur. Son zamanlarda dünyada olup bitenleri izleyen ve çağdaş tarih hakkında biraz bilgisi olan, büyük bir olasılıkla, ABD dış politikasından nefret etmektedir.” 

Wiilam Blum ABD’nin giderek kırılganlaşan fay hatlarının oluşumunu bu satırlarla özetlemiş; kitapta da ayrıntılarını anlatmış. ABD’nin birliğini ve bütünlüğünü hedef alacak toplumbilim, sosyoloji, psikoloji uzmanları bu fay hatlarını kullanacaklardır. Kongre baskını bunun küçük bir provasıydı. 

Trump bilerek ya bilmeyerek ABD’nin yumuşak karnını gözler önüne sermiş oldu. Baskın sonrasında çok şahince bir açıklama yapan ve baskıncıları “terörist” olarak niteleyen Biden, “Bu bir kalkışmadır. Trump, demokrasimizin kurumlarına en başından itibaren topyekün bir saldırı başlattı. Bir çeteyi kullanarak yaklaşık 160 milyon Amerikalının sesini bastırmayı denemekten suçludur” diyordu ve doğrudan Trump’ı suçluyordu. 

Önce, “ABD başkanının akli melekesini yitirmesi halinde görevden alınmasına ilişkin 25. Madde”nin, ardından derin devletin gizli şahinlerinden Robert Mueller, bir süredir rafta hazır beklettiği azil dosyasını gündeme getirince Trump geri adım atmak zorunda kalmış, Kongre’yi basan “taraftarlarını” suçlamıştı. Şimdilerde, ABD tarihine Kongre baskını gibi bir kara sayfa ekleyen Başkan Trump’ın görevi devredeceği 20 Ocak’a kadar Beyaz Saray’da kalıp kalamayacağı tartışılıyor. 

6 Ocak’ta Washington D.C.’den ekranlara yansıyan görüntüler, “Demokrasinin beşiği olarak anılan bir ülkede, ‘demokrasinin mabedi’ sayılan Kongre binasının basılması doğrudan demokrasiye saldırıdır” şeklinde yorumlanıyor. Trump da bu saldırının baş sorumlusu sayılıyor. Trump, koronavirüs salgını süreci gibi, bu seçim sonuçlarına itiraz sürecini de yönetememiştir. Yasalar karşısında suçlu duruma düşmüştür. 

20 Ocak’ta Biden’ın görevi devralmasıyla birlikte başlayacak süreçte Trump’ın, Putin ile olan ilişkilerine, Kudüs’ü İsrail’in başkenti ilan etmesine, Golan Tepeleri’ni İsrail’e bağışlamasına, NATO’yu sarsacak söylemlerine, Suriye’den asker çekme konusundaki ısrarına, Çin’in Yeni İpekyolu’nun önünü kesme konusunda yeteri kadar önem vermemesine kadar bütün icraatları geniş bir yelpazede sorgulanacaktır. 

Temsilciler Meclisi ve Senato’da çoğunluğu ele geçiren Demokratlar, Kongre’deki komisyonlar üzerinden Trump’ın bütün icraatlarının iç ve dış uzantılarını sorgulayacaklardır. Burada hedef Trump değil, Trump’ın destek aldığı, işbirliği yaptığı iç ve dış dinamiklerdir. Pentagon ile Beyaz Saray arasındaki ve Pentagon ile Çin ve destekçileri arasındaki büyük savaş henüz noktalanmamıştır. Biden, Pentagon şahinleri, Körfez ülkeleri ve Avrupa Birliği ülkelerini yanına alarak, ABD derin devletinin “küresel lider” sıfatını korumaya çalışacaktır. 

ABD derin devletinin İsrail’i dışlayarak Güney Kıbrıs’ta, Girit’te, Suriye’de açtığı üslere yığınak yapması bölgemizde suların giderek ısınacağının işaretleridir. ABD’de 2018’de yayınlanan Dış İlişkiler Konseyi raporunda,”Türkiye bizim için ne dost, ne de düşman” deniliyordu. Unutmayalım..