Suriye’nin kuzey parselinde, kendi amaçları doğrultusunda bir demografik iklim oluşturabilmek için kurguladığı terör örgütlerinin katliamlarına göz yuman,  uluslararası hukuku hiçe sayan uygulamalara imza atan ABD, bölgede çok koyu bir nefret ikliminin oluşmasına ve giderek yalnızlaşmasına neden olmuştu. 

Gelinen bu aşamada, eğitip donattığı PKK/YPG militanları ve Blackwater/ACADEMI’nin devşirdiği uyuşturucu bağımlısı, ruhsal sorunları olan elemanlardan oluşan “terör örgütleriyle” başbaşa kalan ABD’nin Suriye’de, değil bağımsız bir devlet, muhtarlık kurması bile mümkün değildir.  

ABD derin devleti, bunca riski, bunca masrafı göze alarak geldiği Ortadoğu’da daha fazla zorlanmamak için, uzun yıllar müttefiki ve NATO ortağı olduğu Türkiye’yi tekrar yanına çekebilmek için manevralar yapmaktadır. Trump’ın birbiriyle çelişen tweetlerini, ABD’nin içine düştüğü açmazdan Türkiye’ye tutunarak çıkma çabası olarak okuyabiliriz

Türkiye, Fırat’ın doğusuna müdahale etmediği takdirde, burada ABD eliyle bir uydu devlete dönüştürülmeye çalışılan PKK/PYD oluşumunun ülkesine kan ve gözyaşı olarak yansıyacağı görebiliyordu. Trump’ın, "benim büyük ve emsalsiz bilgeliğimle  ‘limitleri aşmak’ olarak değerlendirdiğim bir şey yaparsa, ekonomisini yıkıp ve yokedeceğim” tehdidini umursamayan Türkiye, “Barış Pınarı”nın ilk bölümünü uygulamaya koydu ve Tel Abyad-Resulayn arasından M4 Karayolu’na uzanan 120 km genişliğinde 32 km derinliğindeki bir alanı kontrolü altına almak üzere Suriye topraklarına girdi. Hedefimiz biliniyor; güney sınırlarımız boyunca ülkemizi kuşatmayı hedefleyen bir terör koridoru oluşturma hazırlıklarına son vermek.  

Türkiye’nin, Trump’ın tehditlerine rağmen “Barış Pınarı Harekatı”nı başlatmasıyla, 1916 tarihli Sykes-Picot Anlaşmasını sahiplenen Pentagon şahinleri de, anlaşmanın gerçek sahipleri olan İngiltere ile Fransa da büyük bir şok yaşamaktalar. Olağanüstü toplanan BM Güvenlik Konseyi’nde Türkiye’yi işgalci ilan etme girişimi, Rusya ve ABD’nin karşı çıkmasıyla engellendi. AB’nin bu yönde bir karar alması da Macaristan’ın vetosuyla hayata geçirilemedi. 

Bu arda Başkan Trump, birbiriyle çelişen tweetleriyle kafa karıştırmaya devam ediyor. En son attığı tweette, “Üç seçeneğim var” diyordu. Kendini “Büyük ve emsalsiz bir bilge” olarak tanıtma noktasına gelen Trump’a acil şifalar dileyerek hedefimize odaklanmalıyız. 

Suriye’de, ABD’de neler oluyor? Kendini “Emsalsiz büyük bilge” ilan eden Başkan Trump’ı birbiriyle çelişen mesajlar atmaya zorlayan nedenler nelerdir?

Bu sorunun doğru yanıtını bulabilmemiz için, Sovyetler Birliği’nin dağıldığı 1991’den günümüze uzanan tarih şeridinde Ortadoğu’da yaşananları hatırlamamız gerekiyor. 

1991’deki Körfez Savaşı’ndan 2011’deki Suriye krizine kadar olanları bir başka yazıya bırakarak, “DEAŞ’la mücadele ediyorum” gerekçesiyle Suriye giren ABD’nin burada, kurguladığı IŞID/DEAŞ ve eğitip donatarak ordulaştırdığı PKK/YPG ile birlikte sıkışıp kalmasının nedenini kısaca sorgulayalım. Başkan Trump’ın birbiyle çelişen tweetlerinden de anlaşılıyor ki ABD, Ortaoğu’da yeni bir Wietnam deneyimi yaşamaktadır. 

Koltuğunun altında, 22 bölge ülkesinin sınırlarını değiştirmeyi hedefleyen BOP planıyla Ortadoğu’ya çöken ABD, Irak’ı işgal edip parçaladıktan sonra geçtiği Suriye’de sıkışıp kalmıştı. Türkiye’yi yanına çekmeyi başaran Başkan Obama, karşısına dikilen Rusya ve İran’la açıktan savaşmayı göze alamamıştı. 

Arka bahçesi Ukrayna’yı karıştırarak Rusya’yı Ortadoğu denkleminin dışına savurmayı deneyen Obama yönetiminin bu atağına, Rusya Devlet Başkanı Putin Kırım’ı ilhak ederek karşılık vermişti. Kazakistan Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev’in tarihi girişimi sonrasında, Rusya ile olan ilişkileri normalleşme sürecine giren Türkiye’nin de Rusya-İran ikilisinin yanında yer almasıyla ABD, Irak sınırı ile Fırat arasındaki bölgede hareketsiz kalmıştı. 

ABD, “BARIŞ PINARI HAREKATI”NA YEŞİL IIK YAKMAK ZORUNDA KALDI

Türkiye’nin başlattığı “Barış Pınarı Harekatı”, başta Pentagon şahinleri olmak üzere,  bölgenin zenginliklerini yağmalamaya hazırlanan çağdaş haramilerin düşlerine büyük bir balyoz vurmuş oldu. ABD, 1916 tarihli Sykes-Picot Anlaşması’nı sahiplenerek, Irak ve Suriye’nin kuzey bölgelerinden Akdeniz’e uzanan “Büyük Kürdistan” görünümlü bir uydu devlet yapılanması oluşturmayı hedefliyordu. 

2003’te, “Demokrasi götürüyorum” kandırmacasıyla işgal ettiği Irak’ın kuzey parselinde hedefine uygun bir özerk yapı oluşturan ABD, Suriye parselinde Irak’taki kadar şanslı değildi. Alandaki gerçekler ABD’nin bu hedefini hayata geçirmesine izin vermiyordu. 

ABD’nin, Suriye’nin kuzey bölgelerinde, hedeflediği uydu devleti hayata geçirebilecek bir demografik yapı oluşturması mümkün değildi. Üstelik Türkiye, Rusya ve İran, ABD’nin düşlediği terör kuşağını hayata geçirmesine şiddetle karşı çıkıyordu. Türkiye, güney sınırları boyunca kendini kuşatacak bir terör kuşağı oluşturulmasına asla izin veremeyeceğini her fırsatta haykırıyordu. 

ABD sıkışmıştı, zorlanıyordu. Giderek Avrasya eksenine kaymakta olan Türkiye’yi daha fazla kaybetmeyi göze alamayan ABD, “Barış Pınarı Harekatı”na yeşil ışık yakmak zorunda kaldı. Trump’ın geçit vermek zorunda kaldığı “Barış Pınarı Harekatı” yalnız ABD’nin değil, Batılı koalisyon ortaklarının da Ortadoğu’ya ilişkin düşlerine büyük bir darbe indirmiş oldu. 

ABD NEDEN ZORLANIYOR?

Ortadoğu’nun enerji kaynaklarına el koyma hevesinin ABD’yi felakete sürükleyebileceğini söyleyenler olmuştu. Başkan Trump’ın “ABD Ortadoğu’da hiç olmamalıydı” söylemi de bu uyarılar paralelinde değerlendirilmelidir. ABD güçlü bir devlet, ama bu gücü Ortadoğu gerçeklerini değiştirmeye yeterli olamıyor. 

Hatırlayanınız olacaktır, ABD öncülüğündeki IŞİD Karşıtı Koalisyon Komutanı Korgeneral Stephen Townsend, Rakka operasyonunu değerlendirirken, Kürtlerin Suriye'nin kuzeyinde sadece yüzde 10 nüfusa sahip olduğunu ve bu kadar az bir nüfusla o bölgede federatif bir yapı oluşturamayacaklarını açık açık dile getirirken şunları söylemişti:  

"Benim misyonum bir Kürt federal devleti kurmak değil. Rakka'yı herhangi bir grup için kurtarmıyoruz. Aslında Demokratik Suriye Güçleri (DSG) ile ilgili gördüğümüz şey şu ki, ağırlıklı olarak Kürtler tarafından öncülük ediliyorsa da yarısından fazlası Kürt değil. Araplar var, başka gruplar ve Türkmenler var. Kürtler aslında, Suriye'nin kuzeyinde, kabaca yüzde 10 civarında. Orada Kürt federatif devleti denilen bir devletin kurulabileceğini öngöremiyorum. (…) "Suriye'nin kuzeyindeki gerçekleri güç kullanarak değiştiremezler." 

 Ortadoğu’nun enerji kaynaklarını yağmalamak için bölgeyi Cehennem’e çeviren ABD’nin elini kolunu bağlayan gerçek budur. Açıkça görüldüğü gibi, ABD derin devleti Pentagon’un düşleriyle alandaki gerçekler örtüşmüyor. Patavatsız tweetlerine kızıyoruz, ama “ABD Ortadoğu’da hiç bulunmamalıydı” derken Trump gerçekten bilgece bir saptama yapmış oluyor. 

Bugüne kadar Suriye’de bulunma nedenini “DEAŞ’la mücadele”ye bağlayan ABD, burada PKK/YPG kontrolünde bir uydu devlet oluşturmaya kalkıştığında, düşleriyle alandaki gerçeklerin örtüşmediğini gördü. DEAŞ ve PKK/YPG eliyle yaptığı katliamlara, demografik düzenlemelere rağmen, Irak’tan Fırat’a uzanan bölgedeki Kürt nüfusu yüzde 10’ları aşmıyordu. 

Suriye’nin kuzey parselinde, kendi amaçları doğrultusunda bir demografik iklim oluşturabilmek için ne oldukları belirsiz DEAŞ militanlarının katliamlarını, kadınları ve kızları cariye olarak alıp gitmelerini görmezden gelen ABD, bölgede çok koyu bir nefret ikliminin oluşmasına ve bölgede giderek yalnızlaşmasına neden olmuştu. ABD, bu konudaki duyarsızlığı nedeniyle yalnız Arapları değil, bağımsız devlet vadettiği Kürtleri de kaybetmiş oldu. 

ABD ARTIK MUHTARLIK BİLE KURAMAZ

Gelinen bu aşamada, eğitip donattığı PKK/YPG militanları ve Blackwater/ACADEMI’nin devşirdiği uyuşturucu bağımlısı, ruhsal sorunları olan elemanlardan oluşan “terör örgütleriyle” başbaşa kalan ABD’nin Suriye’de değil bağımsız bir devlet, muhtarlık kurması bile mümkün değildir.  

ABD derin devleti, bunca riski, bunca masrafı göze alarak geldiği Ortadoğu’da daha fazla zorlanmamak için, uzun yıllar müttefiki olduğu NATO ortağı Türkiye’yi tekrar yanına çekebilmek için manevralar yapmaktadır. Trump’ın birbiriyle çelişen tweetlerini, ABD’nin içine düştüğü açmazdan Türkiye’ye tutunarak çıkma çabası olarak okuyabiliriz