TALİBAN’LA BAŞBAŞA

ABD de, daha önce Afganistan’ı kontrolü altında tutmaya çalışan Sovyetler Birliği gibi, büyük bir kayıpla, ülkeden kaçarcasına çekiliyor. Çekilirken de, ülkenin istikrara kavuşturulmasına ilişkin herhangi bir girişimde de bulunmuyor. Afganistan'daki kaotik durumun sürmesindeki en büyük etken, çöken ekonominin yanı sıra, giderek derinleşen ABD-Rusya rekabetine Çin’in ve İngiltere’nin de dahil olması.. 

Gelinen noktada bizim, Kabil Havalimanı’nın güvenliğini üstlenmeden önce yanıtını bulmamız gereken soru şu mudur:

“Ülkemizi güney sınırlarımız boyunca kuşatacak bir terör devleti kurma hedefinden vazgeçmeyen, parasını ödediğimiz F-35’lerimizi vermeyen, bizi, NATO üyesi olmayan Rusya’dan S-400 hava savunma sistemleri almak zorunda bırakan “dostumuz, müttefikimiz ve NATO ortağımız” ABD’nin niyeti, ürettiği İHA ve SİHA’larla Libya’da, Akdeniz’de, Karabağ’da fırtınalar estiren, Yeni İpekyolu’nun önünü esme konusunda kendisine destek vermeyen Türkiye’yi, Afganistan coğrafyasında Taliban ile karşı karşıya bırakarak yormak mıdır? 

ABD’nin sürpriz bir açıklamayla Afganistan’dan çıkması bekleniyordu. Çünkü, 2017 Şubat’ında, ABD’nin Afganistan Kuvvetleri Komutanı olan Orgeneral John Nicholson, ABD Senatosu Silahlı Hizmetler Komitesi’nde yaptığı konuşmasında, Afganistan'daki durumun 'çıkmazda' olduğunu açıkça dile getirmişti. 

Nicholson, Afgan güvenlik güçlerinin Taliban ve diğer silahlı gruplar karşısında verdiği kayıpların orduya alınan askerlerden çok daha fazla olduğunu belirterek, Afgan ordusunun kayıplarının sürdürülebilir olmadığını söylemişti. 

ABD ve NATO’nun, terörle mücadele için Afganistan’da bulundurduğu asker sayısının yeterli olduğunu, fakat eğitim, tavsiye ve yardım görevleri için birkaç bin askere gerek duyduğunu, bunların da ABD ve müttefikler tarafından sağlanmasını istiyordu. 

Orgeneral Nicholson, eğitim ve destek güçlerini ülkenin çeşitli bölgelerine dağıttıkları için belirli zamanlarda güvenlik konularında zor durumda kaldıklarını, bu nedenle yeni yönetimden asker sayısının artırılması ve angajman yetkisinde esneklik sağlanması isteyeceğini belirtmişti. 

"Bölgede birçok terör grubunun yuvalandığına" dikkati çeken Orgeneral Nicholson, ABD’nin Afganistan’daki kuvvetlerinin, Afgan hükümeti ve ordusunun istikrarını sağlamakla meşgul olduğunu, bunun yanında bölgeye ayrıca "küresel terörle mücadele stratejisi" ile yaklaşarak bölgedeki terör gruplarına müdahale edilmesi önerisinde bulunmuştu. 

“AFGANİSTAN’DA TEK MUHATABIMIZ TALİBAN DEĞİL”

ABD’nin Afganistan Kuvvetleri Komutanı olan Orgeneral John Nicholson, Afganistan’da tek muhataplarının Taliban olmadığını, Rusya ve İran’ın da ülkenin içişlerine çeşitli yollardan müdahale ettiklerini, ABD ve NATO’nun özellikle Tahran’ın  su ve ticaret konularında Afganistan ile yakın ilişkiler kurmasından rahatsızlık duyduğunu söylüyor. 

Org. Nicholson’a göre ABD, Taliban’ın söylemlerini meşrulaştırıcı eylem ve söylemlerinden dolayı Rusya’dan da şikayetçiydi, fakat Moskova’nın Taliban’a silah ve ekipman sağladığına ilişkin yeterli belge yoktu. Org. Nicholson şöyle diyordu: "Rusya’nın müdahalesi bu yıl daha da zor oldu. Öncelikle, açık bir şekilde Taliban’ı meşrulaştırdılar. Ortaya attıkları söylem şu, ‘Taliban DEAŞ ile mücadele ederken, Afgan hükümeti DEAŞ ile mücadele etmiyor ve dolayısıyla bu sayede bu grup (DEAŞ) bölgeye yayılabilir.’ Bu yanlış bir söylem."

“TALİBAN TERÖR ÖRGÜTÜ İLAN EDİLİRSE ALANDAKİ İVMEMİZ DEĞİŞİR”

ABD, 2011 yılından bu yana, terörle mücadele bağlamında Afganistan’da operasyonlar gerçekleştiriyor, ancak “Taliban’la doğrudan bir angajman” konusunda  ABD silahlı kuvvetlerinin yetkisi bulunmuyor.

ABD Senato’sunun Silahlı Hizmetler Komitesi’nde yaptığı konuşmada, Afganistan’ı terör örgütlerinden temizlemek, ülkeyi huzur ve istikrara kavuşturmayı hedeflediklerini, Taliban’ın önlerinde bir engel olduğunu söyleyen bir komutanın, "Taliban’ı terör örgütü ilan etmemiz gerekir mi?" sorusuna nasıl bir yanıt vermesi beklenir? 

En azından, “Bugüne kadar niye beklediniz?” demesi gerekmez mi? Hayır; yanıldınız. Org. Ninholson’ın verdiği yanıt, yeni nesil savaşlarının, vekalaet savaşlarının arka planını ortaya koymaktadır: 

"Taliban’ı terör örgütü ilan edilip angajman kurallarında esneklik sağlandığı takdirde sahadaki ivmemiz değişir.”

Afganistan’da yıllardır süregelen çözümsüzlüğün istikrarsızlığın nedeni, Org Nicholson’ın bu yanıtı çok net olarak özetlemektedir. O nedenle, Kabil’eki Uluslararası Hamit Karzai Havalimanı’nın işletmesini ve güvenliğini sağlamayı üstlenirken öne sürdüğümüz koşullardan kesinlikle ödün vermemiz gerekir.

14 Haziran’da Brüksel’de yapılan NATO zirvesinde, Erdoğan-Biden görüşmesinden, Kabil Havalimanı’nın güvenliğinin sağlanmasının ve işletilmesinin Türkiye’ye bırakılacağına ilişkin sürpriz bir anlaşma kararı çıktığı duyurulmuştu. Kabil’deki Uluslararası Hamit Karzai Havalimanı’ının işletilmesini güvenliğini yüklenme konusunda Türkiye’nin ABD’den siyasi, lojistik ve mali başlıklı konulardaki isteklerinden ödün vermesi Türkiye’yi üstesinden gelmekte zorlanacağı sorunlarla başbaşa bırakablir. 

Türkiye’nin, ABD’nin gönlünü hoş etmek için sonu karanlık bir maceraya atılma gibi bir niyeti yok. “Güney Türkistan’ın Sırları” başlıklı yazımızda, 2003-2006 yılları arasında Afganistan’da NATO sivil temsilcisi olarak görev yapan eski Dışişleri Bakanı Hikmet Çetin’in, ABD Başkanı Joe Biden'ın duyurduğu “Afganistan’dan çekiliyoruz” kararını ve Türkiye’nin, Uluslararası Kabil Hava Limanı’nın güvenliğini üstlenmesine ilişkin değerlendirirken yaptığı uyarıları aktarmıştık.

ABD, Afganistan’daki askeri varlığını çekmesi sonrasında ülkeyi, Türkiye üzerinden kontrolü altında tutmayı planlıyordu. ABD’li yetkililer, Afganistan’da kaldıkları sürece, Afganistan halkının Türk askerine gösterdiği sevgiye yakından tanık olmuşlardı. ABD askerleri, Kabil Havalimanı’nı genişletebilmek için gerekli olan araziyi bütün uğraşılarına rağmen Afganistanlı sahibinden alamamıştı. Fakat bir Türk subayının ricası, Afganistanlı arazi sahibinin direncini kırmaya yetmişti. Afganistan halkı, ülkelerini işgal eden NATO içindeki Türk askerlerini kendileri için bir güvence olarak görüyorlardı. 

HANGİ TALİBAN?

El Kaide’yi de, Taliban’ı da Sovyetlere karşı bir vekalet savaşçısı olarak kurgulayarak eğitip donatan, kaosa sürüklediği Afganistan’ı işgal gerekçesi olarak kullanan ABD, şimdi de bizi Taliban’la başbaşa bırakma niyetinde. Rusların desteklediğini iddia ettiği Taliban’a karşı, Uluslararası Kabil Hamit Karzai Havalimanı’nın güvenliğini Türk askerlerinin sağlamasını istiyor. 

Tarih boyunca bölgesel ve küresel güçlerin çatışma alanı olmuş bir coğrafyada, Kabil Havalimanı gibi stratejik açıdan çok önemli konumda olan bir merkezin güvenliğini sağlama görevini üstlenmek, pekçok riski göze almak demektir. Böyle bir görevi üstlenmek için öne sürdüğümüz koşullar, ABD yetkilileri tarafından henüz kabul görmedi.

Taliban ve El Kaide’yi Sovyetler Birliği’ne karşı kurgulayan, eğitip donatan ABD, şimdilerde, Rusya’nın Taliban’ı kendi amaçları doğrultusunda kullandığından şikayet ediyor. ABD’nin Afganistan’daki silahlı kuvvetlerinin komutanı John Nicholson, “Rusya Taliban’ı silahlandırıyor” derken bir başka Afganistan gerçeğini dile getirmiş oluyor. Çünkü, bugün Afganistan’da herkesin, vekalet savaşlarında kullandığı bir başka Taliban’ı var. 

ABD’nin perde arkasından destek verdiği ve Kabil merkezli bir İslam emirliği peşinde koşan bir Taliban’ı, Afganistan’da yeniden bayrak göstermeye başlayan Rusya’nın işine gelmiyor. Bir Çeçenistan deneyimi yaşayan Rusya, ABD destekli Taliban’ı, barındırdığı Müslüman topluluklar nedeniyle, bir tehdit olarak görüyor. Taliban konusunu, “Hangi Taliban?” sorusu çerçevesinde değerlendirmek gerekir. 

“BAŞIMIZDA BUNCA DERT VARKEN, KABİL’DEN BİZE NE?” 

Afganistan ile olan tarihi ve kültürel bağlarımızı, Özal dönemimde, bağımsızlıklarını yeni kazanmış kardeş ülkelerin de onayı alınarak “Güney Türkistan”ı hayata geçirme çalışmalarını, El Kaide ve Taliban örgütlerinin Afganistan’ı nasıl kaosa sürüklediklerini, işgal sonrasında yaşananları, Türkiye’ye yönelik göçlerin boyutunu bilmeyenler, haklı olarak, “Başımızda bunca dert varken, Kabil Havalimanı’nın güvenliğini neden üstleniyoruz?” diyorlar. Pazar günkü Hürriyet gazetesinin manşetinde haberde, Taliban’dan kaçan Afganistanlıların 20 gündür İstanbul Havalimanı’nda kaldıkları anlatılıyordu. 

ABD ve NATO henüz tam olarak çekilmedikleri Afganistan giderek Taliban’ın kontrolüne geçiyor. Afganistan sorununa kalıcı bir çözüm bulunamazsa, Taliban’ın yürüyüşü bir şekilde durdurulamazsa, çıkacak bir içsavaşın neden olacağı göç dalgaları, doğrudan İran’a ve Türkiye’ye yönelecektir. Yeni bir mülteci sorunu yaşamak istemeyen Türkiye, Afganistan sorununa çözün aranan masalarda bulunmak zorundadır. 

OLUŞACAK BOŞLUĞU KİM DOLDURACAK?

31 Ağustos’ta ABD ve NATO’nun çekilmesi sonrasında Afganistan’da oluşacak olan boşluğu, ülkeyi arka bahçeleri olarak gören Rusya ve Çin-İngiltere-İran doldurmak isteyecektir. Sınır güvenliği kalmadığını savunan Tacikistan Rusya’yı resmen davet etmiş durumda. Ülkenin en önemli madenlerini işletmekte olan Çin zaten Afganistan’da. İran kendisine komşu olan bölgeleri kontrolü altına almaya çalışıyor. En zor durumda olanlar ise, ülkenin kuzey bölgelerinde yoğun olarak yaşamakta olan Özbek Türkleri. “Güney Türkistan”ı hayata geçirebilmek için yıllardır mücadele eden Özbek Türklerinin tek umutları Türkiye. 

BIDEN NEDEN FRENE BASTI? 

ABD’nin bugünlere kadar Afganistan’da kalmasının asıl nedeni Çin’in İpekyolu üzerinden yürüyüşünü engellemekti. 

Çin’in yürüyüşü devam ederken ABD’nin çekilme kararı alması çeşitli yorumlara neden oluyor; “Afganistan’ın işgalinden 2019 yılı sonuna kadar yapılan askeri harcamanın toplamı 776 milyar olarak açıklanmıştı. Biden frene basmak zorunda kaldı” deniliyor.

ABD’nin Afganistan’dan çekilme kararını Biden’ın kararı olarak değerlendirmemek gerekir. ABD’nin Afganistan Kuvvetleri Komutanı olan Orgeneral John Nicholson, Şubat 2017’de, ABD Senatosu Silahlı Hizmetler Komitesi’nde yaptığı konuşmasında, Afganistan'daki durumun 'çıkmazda' olduğunu söylerken, aslında  çekilme kararını açıklamış oluyordu.

ABD de, daha önce Afganistan’ı kontrolü altında tutmaya çalışan Sovyetler Birliği gibi, büyük bir kayıpla, ülkeden kaçarcasına çekiliyor. Çekilirken de, ülkenin istikrara kavuşturulmasına ilişkin herhangi bir girişimde de bulunmuyor. Afganistan'daki kaotik durumun sürmesindeki en büyük etken, çöken ekonominin yanı sıra, giderek derinleşen ABD-Rusya rekabetine Çin’in ve İngiltere’nin de dahil olması.. 

Gelinen noktada bizim, Kabil Havalimanı’nın güvenliğini üstlenmeden önce yanıtını bulmamız gereken soru şu mudur:

“Ülkemizi güney sınırlarımız boyunca kuşatacak bir terör devleti kurma hedefinden vazgeçmeyen, parasını ödediğimiz F-35’lerimizi vermeyen, bizi, NATO üyesi olmayan Rusya’dan S-400 hava savunma sistemleri almak zorunda bırakan “dostumuz, müttefikimiz ve NATO ortağımız” ABD’nin, ürettiği İHA ve SİHA’larla Libya’da, Akdeniz’de, Karabağ’da fırtınalar estiren, terör yuvalarını dağıtan Türkiye’yi Afganistan coğrafyasında Taliban ile karşı karşıya bırakarak yormak mıdır?