Rusya’nın 24 Şubat’ta Ukrayna’ya girmesinin yarattığı şokun etkisiyle AB’nin, Avrupa Ordusu (PESCO) kurma niyetinden vazgeçtiği sanılıyordu. Fakat, AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi JosepBorrell'in kaleme aldığı 21 Mart tarihli Stratejik Pusula’da adı açıkça geçmese de, Avrupa Ordusu gündemden kalkmamıştı. AB bundan böyle, güvenliğini kendi kuracağı bir orduyla sağlamak niyetindeydi.
Stratejik Pusula, dış görünüşüyle bir durum saptaması gibi görünse de, yakın bir gelecekte Batı blokunda yaşanabilecek bir çatlamanın habercisiydi. Yani, masum görünüşlü cümlelerin geri planında giderek sertleşen bir restleşme gayet net okunabiliyordu.
Almanya ve Fransa’nın başını çektiği Avrupa Ordusu düşüncesinden vazgeçirebilmek için Rusya’nın Ukrayna’yı işgal etmesine yeşil ışık yakarak Avrupa’nın birliğini, huzurunu, gelecek planlarını altüst eden ABD’nin, Stratejik Pusula’da sözü edilen Avrupa Ordusu’nun hayata geçirilmesine sessiz kalması beklenebilir mi?Ukrayna’da yaşanmakta olan insanlık dramının bir nedeni de, AB’nin Avrupa Ordusu kurma konusunda ısrarcı olması değil midir?
M. KEMAL SALLI
AB’nin yeni yol haritası, yeni güvenlik doktrini olarak nitelenen “Stratejik Pusula”, 21 Mart’ta Brüksel’de biraraya gelen üye ülke savunma ve dışişleri bakanları tarafından kabul edildi. AB’nin 2030 kadar olan yol haritasını belirleyen belge, daha sonra düzenlenecek törende devlet başkanları tarafından da imzalanarak yürürlüğe girecek.
Ukrayna’da yaşanmakta olan insanlık dramının gölgesinde kalan bu önemli belge medyamızda gerektiğince irdelenmedi. O dönemde Ankara’yı peşpeşe ziyaret eden Batılı diplomat ve devlet başkanlarının oluşturdukları yoğun trafiğin ve Antalya Diplomatik Forumu’nun gölgesinde kalan 42 sayfalık belge, AB’nin karşı karşıya olduğu tehdit ve krizlere karşı, önümüzdeki 5-10 yıllık dönemde alınacak önlemleri içeriyordu.
AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi JosepBorrell'inkaleme aldığı belge, dış görünüşüyle bir durum saptaması gibi görünse de, yakın bir gelecekte Batı blokunda yaşanabilecek bir çatlamanın habercisiydi. Yani, masum görünüşlü cümlelerin geri planında giderek sertleşen bir restleşme gayet net okunabiliyordu. Ukrayna’nın işgali, Avrupa Birliği ve eski Varşova Pakt üyesi ülkeleri NATO çatısı altında toplanmalarını sağlamıştı, ama Fransa ile Almanya’nın uzun zamandır hayata geçirmeye çalıştıkları Avrupa Ordusu (PESCO) kurma girişiminin rafa kaldıramamıştı.
“STATEJİK PUSULA”NIN HEDEFLERİ
“Stratejik Pusula”, AB’nin, küresel bir aktör olarak varlığını sürdürebilmek ve AB’ye yönelik tehditleri etkisiz kılabilmek için, 2030 yılına kadar hayata geçirmesi gereken hedefleri belirtiyordu.
Yarım yüzyıl boyunca üyesi olabilmek için tek taraflı bir dizi ödünler verdiğimiz AB’nin yöneticileri, AB’nin geleceğini şekillendirecek olan “Stratejik Pusula”nın“Karşı Karşıya bulunduğumuz Dünya” başlıklı ilk bölümünde Türkiye; Doğu Akdeniz, Kıbrıs ve Yunanistan üzerinden eleştiriliyor, üye ya da ortak değil, “işbirliği yapılacak ülkeler” arasında sayılıyordu. “Doğu Akdeniz'de gerilimin artırması halinde Türkiye ile iş birliğini askıya alırız” deniliyordu. Stratejik Pusula’nın Doğu Akdeniz, Kıbrıs ve Yunanistan konularında Türkiye’ye eleştiriler yöneltmesi, “Ankara’nın, Brüksel’in ‘Avrupa Ordusu kuralım’ çağrısına olumlu yanıt vermemesinin sonucu” olarak değerlendiriliyor.
Stratejik Pusula’daTürkiye’yi de kapsayan, AB’nin karşı karşıya olduğu riskler ve tehditler sıralanırken, “Günümüzde AB, istikrarsızlık ve ihtilaflarla çevrili ve sınırlarında bir savaş ile yüzyüze bulunuyor. Tehlikeli bir karışım teşkil eden silahlı saldırganlıklar, yasa dışı ilhaklar, kırılgan devletler, revizyonist güçler ve otoriter rejimler ile karşı karşıya bulunmaktayız” deniliyor ve Avrupa'nın güvenliğini tehdit eden tehlikeler şöyle sıralanıyor: “Terörizm, şiddet içeren aşırılıklar, organize suçlar, hibrit ihtilaflar, siber saldırılar, düzensiz göçün araçsallaştırılması, silahlanma, silahların denetlenmesini öngören mimarinin giderek artan bir şekilde aşındırılması.”
YAPTIRIMLAR PUTİN’İ NE DERECE ETKİLEYEBİLİR?
“Stratejik Pusula”da, yaptırımların Putin’i ne ölçüde durdurabileceği sorgulanırken, “mali istikrarsızlık, sosyal ve ekonomik alanda oluşan uçurumların artmasının, tehdit niteliğindeki tehlikeli dinamikleri daha da alevlendirebileceği uyarısı yapılıyor, bunun AB’nin güvenliğini olumsuz etkileyebileceği” vurgulanıyor. Doların olumsuz etkileneceğinden dolayı ABD’nin, Rusya’nın Amerika’daki parasal varlığını daha fazla baskılayamayacağı konuşuluyor.
Batı Balkanlar, AB’nin doğu sınırı ile Kuzey Kutup bölgesindeki güvenlik sorunları ve tehdit algılamalarının da değerlendirildiği belgede, Akdeniz’in karşı kıyısındaki Kuzey Afrika’daki gelişmeler de irdeleniyor, Libya ve Suriye krizlerinin kalıcı bölgesel sonuçlar doğurduğuna dikkat çekiliyor.
TÜRKİYE NEDEN ELEŞTİRİLİYOR?
“Stratejik Pusula”da Türkiye, Doğu Akdeniz, Kıbrıs ve Yunanistan konusunda izlediği politikalar nedeniyle eleştiriliyor, Ankara’nın, AB üyesi ülkelerin egemenlik haklarını uluslararası hukuka aykırı olarak ihlal ettiği ve5 milyon Suriyeliye kucak açan Türkiye’nin düzensiz göçü dış politikada bir araç kullandığı iddia ediliyor.
AB, Türkiye’yi eleştirdiği, uluslararası hukuka aykırı davrandığını iddia ettiği konularda, asıl suçlunun kendisi olduğu bilmiyor mu, görmüyor mu?. 2004’te Rumları Kıbrıs’ın tamamını temsilen AB üyesi yapanlar, “Türkiye’nin üye olmadığı bir kuruluşa Kıbrıs üye yapılamaz” diyen BM onaylı Londra ve Zürih anlaşmalarını, “Sınır sorunu olan bir ülke AB’ye üye yapılamaz” diyen AB Anayasası’nı çiğnediklerini bilmiyor mu? Bu gerçeklere rağmen AB, “Stratejik Pusula”da Türkiye’yi; Doğu Akdeniz, Kıbrıs ve Yunanistan konusunda izlediği politikalar nedeniyle, yani kendisinin ve Kıbrıs Türklerinin haklarını savunduğu için eleştirebiliyor. Ve hiçbir sıkıntı duymadan, Türkiye’de dersler vermeye kalkışıyor:
"Doğu Akdeniz’de, AB üyesi ülkelere karşı provokasyonlar ile tek taraflı eylemler ve uluslararası hukuka aykırı şekilde egemenlik haklarının ihlâlleri, düzensiz göçün araçsallaştırılması nedeniyle gerilimler sürüyor, gerilimlerin hızlı bir şekilde tırmanma potansiyeli var, istikrarlı ve güvenli bir ortamı temin etmek kadar, iş birliğine dayalı ve karşılıklı yarar sağlayacak, iyi komşuluk ilişkileri ilkeleri ile uyumlu bir ilişki, hem AB’nin hem Türkiye'nin çıkarınadır.”
AB TÜRKİYE’DEN VAZGEÇEMİYOR
“Stratejik Pusula” belgesinde Türkiye’yi eleştiren AB, Türkiye’den vazgeçemediğini de açıkça belirtiyor ve Türkiye ile ilişkileri ihtiyatlı bir işbirliği çerçevesinde nasıl şekillendirmek istediğini şöyle dile getiriyor:
"Orta Güvenlik ve Savunma Politikası misyon ve operasyonlarına katkı sunan Türkiye ile iş birliğine ortak çıkarların örtüştüğü alanlarda devam edeceğiz. Biz karşılıklı yarar sağlayan partnerliğin geliştirilmesine bağlı olmaya devam ediyoruz. Fakat bu, Türkiye tarafının da, Avrupa Konseyi’nin 25 Mart 2021 açıklaması ile uyumlu şekilde işbirliği yolunda ilerleme kaydedilmesine bağlılık göstermesini ve AB'nin kaygılarını dikkate almasını gerektiriyor.”
Stratejik Pusula belgesinde, Türkiye'nin AB'ye üye yapılmasına ilişkin herhangi bir açıklama yapılmıyor; yalnızca “partner” deniliyor. Türkiye ile ilişkiler konusunda, “Ankara’nın AB’nin beklentilerine karşılık vermesi koşuluyla” ortak çıkarlar zemininde şekillendirilecek bir “ikili işbirliği” öngörülüyor. AB’nin Türkiye’nin AB üyeliği konusundaki tutumu, 1957’deki Avrupa Ekonomik Topluluğu’ndan ya da 1992’deki Avrupa Birliği’ndenberi değil, Kırım Savaşı sonrasında imzalanan Berlin Anlaşması’ndan bu yana değişmiyor.
Stratejik Pusula’nın"Partnerlik, AB'nin küresel stratejik bir oyuncu olma hedefini destekleyecek temel bir araçtır” denilen bu bölümde, AB'nin "stratejik partnerinin” NATO olduğu, Rusya’nın Ukrayna’yı işgal girişiminin, Euro-Atlantik güvenliği açısından ne kadar önemli olduğunu ortaya koyduğu belirtiliyor.
Dünya genelinde "ikili işbirlikler" inşa edileceği belirtilen belgede, AB’nin, bu amaç doğrultusunda partnerleriylekurduğu siyasi diyaloğuna, güvenlik ve savunma konularını da eklemleyeceği vurgulanıyor.
SAVAŞIN NEDENİ AVRUPA ORDUSU MU?
Rusya’nın 24 Şubat’ta Ukrayna’ya girmesinin yarattığı şokun etkisiyle AB’nin,Avrupa Ordusu (PESCO) kurma niyetinden vazgeçtiği sanılıyordu. Fakat,AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi JosepBorrell'in kaleme aldığı 21 Mart tarihli Stratejik Pusula’da adı açıkça geçmese de, Avrupa Ordusu gündemden kalkmamıştı. AB bundan böyle, güvenliğini kendi kuracağı bir orduyla sağlamak niyetindeydi.
Almanya ve Fransa’nın başını çektiği Avrupa Ordusu düşüncesinden vazgeçirebilmek için Rusya’nın Ukrayna’yı işgal etmesine yeşil ışık yakarak Avrupa’nın birliğini, huzurunu, gelecek planlarını altüst eden ABD’nin, Stratejik Pusula’da sözü edilen “Avrupa’nın kendi güvenliğini kendi kuracağı bir orduyla sağlama” hedefinin hayata geçirilmesine sessiz kalması beklenebilir mi? Ukrayna’da yaşanmakta olan insanlık dramının bir nedeni de, AB’nin Avrupa Ordusu kurma konusunda ısrarcı olması değil midir?
Avrupa’nın orta yerinde, Ukrayna coğrafyasını bütünüyle Cehennem’e çeviren insanlık dramının arka planında, ABD ile AB arasında yaşanmakta olan bu mücadelenin gerçek nedenlerinidikkate almadan yapılan değerlendirmeler, Ukrayna savaşının neden uzamakta olduğunu açıklayamıyor, küresel çapta hesapları olanların neden Türkiye’yi yanlarında görmek istediklerini anlatamıyor.
Türkiye’nin; jeostratejik konumunun, binlerce yıllık tarihinin ve Çin Seddi’den Atlas Okyanusu’na uzanan kültür coğrafyasının kazandırdığı stratejik derinliğini dikkate almayan AB Stratejik Pusulası’ndaki Türkiye’ye yönelik eleştirileri, kendi ikiyüzlülüklerini gizleme çabası olarak değerlendirmek gerekir.
Kıbrıs Rum kesimini Ada’nın tamamını temsilen AB üyesi yapabilenlerin Türkiye’yi, Doğu Akdeniz’deki haklarına sahip çıktığı, Kıbrıs Türklerinin haklarını savunduğu ve Lozan Anlaşması’nı ihlal ederek Ege’deki adaları silahlandıran Yunanistan’ı uyardığı gerekçesiyle eleştirmeye hakları yoktur ve olamaz.
Burada not düşmek isteriz; uzun süredir çalkantılı bir dönem yaşayan ABD-Türkiye ilişkilerinde hissedilir bir yakınlaşma görülmeye başlandı. ABD Dışişleri Müsteşarı Victoria Nuland’in Ankara’nın ardından gittiği Kıbrıs’ta KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar ile görüşmesi, ABD-Türkiye ilişkilerinin ne yöne evrildiğinin bir göstergesidir. AB’nin, Türkiye’nin kendi çıkarları doğrultusunda oyalayabileceği bir ülke olmadığını görme zamanı gelmiştir.
İhtar hakkımızdır: AB, pusulayı şaşırma!