Anadolu Selçukî Devleti’nin en ihtişamlı döneminin yazlık başkenti, Beylikler Dönemi’nin en kudretli beyliği, Eşrefoğlu Beyliğinin başkenti Beyşehir, müftüler ve dinî hizmetler bakımından, hususiyle Cumhuriyet döneminde talihsizlikler yaşamıştır, hâlâ da yaşamaktadır. 
Tek parti mütegallibe döneminin müftüsü, Budakköylü Ömer Efendi, Ömer Tekin uzun yıllar burada müftü olarak kalmıştır. Zamanında, Beyşehir İlçe Merkezinde sadece dört cami vardı. Eşrefoğlu Cami’i ile günümüzde Çarşıcamiî olarak anılan, El-Hâc Lütfullah Ağa Camiî harap vaziyette bulunuyor, ta’mire ihtiyaç duyulduğu için de, zaman zaman ibadete kapalıydı. 
Civardaki bir-iki kasaba dışında kadrolu cami bulunmuyordu. İlçe merkezinde kasaba ve köylerde de bir-iki istisna dışında Kur’an Kursu da yoktu. Budakköylü Ömer Efendi, kendi çocukları da dahil, hiçbir kimseyi okutmamıştı. Budakköylü Ömer Efendi’yi Beyşehir’li’ler, şehr’in merkezinde bulunan 750 yıllık kabristan’ların tahrip edilmesi, ortadan kaldırılması için verdiği sözümona fetva ile hatırlarlar. Zamanın, dinden, Diyânet’ten bîhaber, hattâ din ve diyânet ile başı dertte olan mülkî idare âmirleri ile mahallî idare başkanlarına, “Yerin altı onların, üstü bizlerin,” diye fetva vermiş asırlar içinde büyümüş mezarlıklar iş makineleri ile tahrip edilerek yerlerine ba’zı kamu binaları ve özel şahıslara ait binalar inşa ettirilmiştir. Bölge’de hâlâ kazılarda, insan kemikleri kafa tasları çıkmaktadır. 
Beyşehir’i bilenler bilir, kanal’ın ötesinde bulunan, Eşrefoğlu ve Hacı Armağan vakıflarına ait fevkâlâde münbit, verimli arazî üzerine ilk önce Budakköylü Ömer Efendi ev yaptırmış, daha sonra bir cami yaptırılmış, vakıf arazisi devlet kuruluşları ve şahıslar tarafından yağmalanmış, kurulan mahalle’nin adına da “Müftü Mahallesi” adı verilmiştir. Bu kadar kadirşinaslık çok mu? Fetvası ve ilk uygulaması ile bu kadar güzel bir arazî’nin kapılarını açan bir kişi hakkında bu kadarlık bir kadirşinaslık niçin çok olsun?... 
Budakköylü Ömer Efendiden sonra, Beyşehir’de uzunca bir müddet müftülük yapan D.Ali Bağcı, (Allah sağlıklı uzun ömürler ihsan buyursun) bu satırları yazanın medrese arkadaşı ve hocasıdır. 1960’lı yılların başından 1970 yılların ortalarına kadar unutulmaz, emsalsiz hizmetlerde bulunmuştur. 
Döneminde, hemen hemen, tüm kasaba ve köy cami’i’lerine kadro verilmiş, merkez’de, kasaba ve köyler’de Kur’ân Kurs’ları açılmış, çok titiz tercihler ve sıkı imtihanlarla gerçekten ehil kimseler bu kadrolara ta’yin edilmişler. Derken, 1970’li yıllarda, Diyânet İşleri Başkanlığı bünyesindeki ba’zı idareci’lerin vahîm ve sakîm meşrep ve men’şe’taassupları yüzünden başta Müftü D.Ali Bağcı olmak üzere bütün ehil kadrolar, iğne ucuyla tesbit edilen kazara kaza yapılmış ilçe merkezlerine ve ücra’daki köylere sürgün edildiler. Bundan sonra, uzun bir müddet devam edecek bir kargaşa dönemi başladı. 
Her biri ancak bir-iki yıl kalabilen müftülür geldi. Aralarında aklî melekesinin yerinde olup-olmadığı tartışılanlar bile vardı. 
İstisnasız hepsi, Ankara’daki ağababalarına yaranmak için kasaba ve köylerdeki gariban ve fakat ehil imamları da sürgün ettiler. Meşrep ve menşe’taassubuyla onların yerine Kur’ân-ı Kerim’i yüzünden okumasını dahî bilmeyen kimseler ta’yin edildiler. Köylerde ve kasabalarda cemaat bu kabil imamlar arkasında namaz kılmadıkları için köylüler kendileri imamlar vazifelendirdiler, ta’yin edilen nâehil imamlar ise yıllarca vazife yapmadıkları halde maaşlarını almaya devam ettiler. 
Beyşehir’e gelen müftüler, kendi kendileriyle, Hadem-i Hayrat (din hizmetli’leriyle) cemaatle-câmia’larla hep kavgalıydılar. 
Kendi içinde, kendisiyle sulh halinde olmayan birisinin başkalarıyla sulh halinde olması mümkün müdür? 
Bu yıllar içinde, Beyşehir’e kaç kişi müftü ta’yin edilmiş ve ne kadar müddet zarfında burada hizmet etmiş, başından beridir, burada hizmet etmekte olan din hizmetlileri bile bir çırpıda sayamazlar. 
Derken, Isparta-Şarkîkarağaç’tan naklen, genç bir müftü Beyşehir’e müftü olarak ta’yin edilir. 
Genç yaşına rağmen, olgun tecrübeli, halîm selîm bir zattır; 
Öncelikle din hizmetlileriyle yukarıdan aşağıya şefkat, merhamet ve sevgiye, aşağıdan yukarıya hürmet ve sevgiye dayanan bir alaka ve münasebet te’sis edilir. Ne yazık, bir zamanlar Diyânet İşleri Başkanlığı Merkez Teşkilatı’nda da varolan, “Biz ve onlar” diye ötekileştirme, Diyânet İşleri Başkanlığı’nda bir önceki Diyânet İşleri Başkanımız, Muhterem Prof.Dr. Ali Bardakoğlu zamanında terkedilip, “Biz ve onlar yok, hepimiz biriz, olsa olsa, ‘Biz ve Kardeşlerimiz’ denilebilinir,” denilerek terk edildiği gibi, bu genç müftü de, “Biz ve onlar yok, biz varız,” demiş, İlçe’de müftülük makamında bulunduğu müddet zarfında, başta din hizmetli’leri olmak üzere, hiç kimse, vakıf, cemaat ve câmia arasında ayırım yapmamış, herkese, her vakıf, cemaat ve câmiâ’ya karşı aynı mesâfede durmuştur. Vakıf, cemaat ve câmia’ların da’vetlerine icabet etmiş, faaliyetlerine destek vermiş, başta din hizmetli’leri olmak üzere, bütün vakıf, cemaat ve câmia’ların takdirini kazanmıştı. 
İlçeye geldiğinde, ilçe merkezinde iki-üç adetle mahdut Kur’ân Kursu sayısını en kısa zamanda 50’lilere yaklaştırmış, kasaba ve köylerde neredeyse, Kur’ân Kursu bulunmayan yer kalmamıştır. 
Genç müftü, gerek tahsil hayatı boyunca ve gerekse Diyânet İşleri bünyesinde vazife aldıktan sonra, boş durmamış, çalışmış kendisini yetiştirmiş, geliştirmiş birisi... 
“Bir âyet-i Kerime’yi 17 ayrı Arapça ve Türkçe tefsirden tahlil edebilecek kadar tefsir ilmine vâkıf, ana dili kadar bir yabancı dili konuşabilen, bir ara ABD’de ataşe’likte bulunmuş, diplomasi diline ve tavrına da hâkim birisi...”
Genç müftü, bulunduğu yerden, bulunduğu yerdeki herkes, ama herkes, din hizmetlileri, cemaat ve câmia’lar, ilçe bürokrasisi, mahallî idare ilgili-ilgisiz herkes memnun iken, Diyânet İşleri Başkanlığı’nın rotasyon tatbîkatı gereği, 2012 yılının Ramazan ayı arifesinde Diyânet İşleri Başkanlığı, internet sitesinde bir kayıt geçti. 
Beyşehir’in genç müftüsü, Muğla İli’nin Yatağan İlçesi’ne, Yatağan İlçesi müftüsü de Beyşehir’e naklen ta’yin edilmişlerdi. 
Rotasyon tatbikatı gereği, genç müftü’nün Beyşehir’de kaldığı müddet dikkate alınınca bir başka yere ta’yini normal olarak kabul edilebilinirdi. Ne var ki, genç müftü’nün müktesebâtı, Beyşehir’de yaptığı hizmetler gözönüne alınarak hakça-adaletçe bir ta’yin ile terfi’i beklenirken, kategorik olarak Beyşehir’e nazaran daha bir alt kategoride bulunan Yatağan’a ta’yin edilmesi ciddî olarak yadırganmış, kabul görmemişti.
Genç müftü de kabullenememiş, adetâ isyan etmişti. Diyânet İşleri Başkanlığı’ndaki ta’yin ve nakillerden sorumlular fâhiş bir hataya imza atmışlardı. Bu satırların yazarı da o günlerde bu sütunlarda yazdığı bir yazıda, meşhûr bir Türk bürokratının, “Türk bürokrasisinde hiçbir başarı cezasız bırakılmaz,” sözünden hareketle genç müftü’nün Beyşehir’deki çalışmaları ve başarılarından dolayı cezalandırıldığı tesbitini yapmıştı. 
Hata’dan dönülmüş, genç müftü’ye, İstanbul Güngören Müftülüğü ile Ankara Müftü Yardımcılığı tercihi muhayyer kılınmıştı. 
Her iki makam da tercih edilebilinirdi. 
Genç müftü, öncelikle, çocuklarının tahsil durumunu dikkate alarak Ankara Müftü Yardımcılığı’nı tercih etti.
Ta’yin ve nakildeki hata’ların tashîhi zaman aldığı için, genç müftü 2012 yılının Kurban Bayramı sonuna kadar Beyşehir’deki hizmetlerine devam etti. Geçtiğimiz Kurban Bayramı’nda, Kurban Bayramı’nın ikinci günü, ilçe bürokrasisinin birbirleriyle ve halk’la, tarihî Eşrefoğlu Camiî’nin yanındaki Bedesten’de bayramlaşmada bendeniz de hazır bulunmuştum. Halk’la bayramlaşmada sonra, İlçe Kaymakamı, Belediye Başkanı, İlçe Emniyet Müdürü, İlçe Jandarma Komutanı Askerlik Şubesi Başkanı, kimi kasaba Belediye Başkanları ve İl Genel Meclisi üye’lerinden ba’zılarının katılımı ile dar çerçeveli, İlçe Emniyet Müdürlüğü’nün bahçesindeki sohbet sırasında, genç müftü’nün, başta Kaymakam olmak üzere, İlçe bürokrasi’si tarafından ne kadar sevilip-sayıldığına bizzat şahid olmuştum. Konuşmalar sırasında, genç müftü’nün ziyâdesiyle hislendiğine, gözlerinin dolduğuna, iltifatlara cevap vermekte zorlandığına gıbta ile hayranlıkla şâhid olmuştum. 
Genç müftü, hâlen Ankara Müftü Yardımcılığı yapmakta olan, pek Muhterem Azîz Kardeşim, Mustafa Tekin Beyefendi’dir. Kendilerine hâlen yapmakta olduğu vazifesinde ve ileriki yıllar’da üstleneceği daha yukarı makamlar’da üstün başarılarının devamını Cenab-ı Hakk’dan niyaz ederim. 
Geçtiğimiz Ramazan ayında, Kadir Gecesi’nde, Ankara’da, Kocatepe Camiî’nde va’az etmek üzere vazifelendirilmiş olması, Ankara’da da, yeni vazifesinde ne kadar sevilip takdir edildiğinin bir işâreti olarak kabul edilmelidir. Mustafa Tekin Bey’in yerine naklen ta’yin edilen Yatağa Müftüsü, daha ziyâde kabûle şâyan ailevi bir ma’zereti dolayısiyle Beyşehir’e gelemedi. 
Beyşehir Müftülüğü aylarca vekâletlerle idare edildi. 
Nihâyet bir müftü geldi. Geldi de fakat pîr geldi!...