28 ŞUBAT HAREKATI BİR HALK HAREKETİYMİŞ!..
Mustafa AKKOCA
Bilindiği gibi önümüzdeki yılın ilkbaharında Cumhurbaşkanlığı seçimi, sonbaharda da olağanüstü bir durum meydana gelmezse Milletvekilliği Genel seçimleri yapılacaktır. Cumhurbaşkanlığı seçimi vaktinde yapılacaktır, bu bir Anayasa âmir hükmüdür; yeni Cumhurbaşkanı seçilemese bile, mevcut Cumhurbaşkanı yedi yıllık müddetini tamamladığında makamı boşaltıyor, TBMM Başkanı yeni Cumhurbaşkanı seçilinceye kadar aylar sürse bile Cumhurbaşkanlığı'na vekâlet edebiliyor. Milletvekilliği genel seçimleri de Anayasanın 77. maddesine göre "Türkiye Büyük Millet Meclisinin seçimleri beş yılda bir yapılır." Meclis bu süre dolmadan seçimin yenilenmesine karar verebilir, yalnız seçimler kesinlikle ertelenemez, ancak savaş sebebiyle seçim bir yıl ertelenebilir. (Anayasa Madde: 78) Bu durumda, Cumhurbaşkanlığı seçimi mutlaka vaktinde yapılacaktır, millet vekilliği genel seçimleri de, AKP'nin bir erken seçim kararı almaması halinde yine vaktinde yapılacaktır. AKP istemedikçe ve AKP Grubu, 2002'deki DSP Grubunun mâruz kaldığı gibi çok büyük bir bölünmeye mâruz kalmadıkça, hiç bir kuvvet AKP'nin Cumhurbaşkanı'nı seçmesini ve seçimlerin de normal müddetinde yapılmasını engelleyemez. Bu Meclis'in tarz-ı terekkübü, teşriî faaliyeti Anayasa'ya aykırı olmadığı gibi, Meclisimizde mevcut muhalefet milletvekilleri Cumhurbaşkanlığı seçimine katılmasalar bile, Meclis ekseriyetinin - AKP Grubunun seçeceği Cumhurbaşkanı Anayasa bakımından herhangi bir meşruiyet tartışmasına muhatap tutulamaz. Belki bir müddet Seçim Kanununun temsilde adaleti sağlamadığından dem vuranlar çıkacaktır; Merhum Özal'ın Cumhurbaşkanı seçildiğinde böyle düşünenler, konuşanlar, yazanlar çıkmıştır; "alışamadık" kampanyaları yürütenler olmuştur, milletvekilliğinden istifa edip "Sine-i Millete" dönenler olmuştur. Merhum Özal onlara, "alışırsınız, alışırlar" demişti. Gerçekten hepsi de alışmışlardı. Ecevit'in 1978 yılında Adalet Partisi'nden istifa ederek ayrılan 12 kişiden 11'ini Bakan yaparak kurduğu CHP - Bağımsızlar Hükûmeti'ni meşrû saymadığı için, Ecevit'e Başbakan dememek için ısrarla "Hükûmetinbaşı" diye hitap eden Zat-ı Muhterem de, Özal'a Cumhurbaşkanı olarak muhatap olmayacağını, ona aslâ Cumhurbaşkanı diyemeyeceğini tekrarlayan bu zât-ı muhterem, talihin cilvesi 1991 seçimlerinden sonra SHP-CHP ile Doğruyol Partisi'nin kurduğu koalisyon hükûmeti'nin listesini Cumhurbaşkanı Özal'a arzetmiş, "Kabine listesini Sayın Cumhurbaşkanı'nın takdirlerine arzetti," "Hükûmet Listesini, Sayın Cumhurbaşkanı'nın tasdiklerine iktiran etmiştir." demek zorunda kalmıştır. Mevcut Parlamento'nun tarz-ı Terekkübü şöyle olsaydı, AKP'nin yerinde CHP, Muhterem Tayyip Erdoğan'ın yerinde Sayın Deniz Baykal olsaydı, CHP % 34'lük rey nisbetiyle Paramento'da % 66 milletvekili çıkarmış olsaydı, bu günkü CHP'nin yerinde de AKP olsaydı, pek tabiî olarak Sayın Deniz Baykal Cumhurbaşkanlığı'nın tek adayı olurdu ve aslâ bir erken seçim hiç bir kimse tarafından gündeme getirilmezdi. Demokrasinin asgarî gereği budur. Dünyanın muhtelif demokratik ülkesinde seçim sistemleri mümkün olduğunca "idarede istikrarı, temsilde adaleti" te'min edecek bir şekilde tanzim edilmiştir. Hâlen mer'iyette olan seçim sistemimizin "idarede istikrarı, temsilde adaleti te'min ettiği" söylenemez. Fakat altın değerindeki uzun yıllarını siyâsî, dolaysiyle iktisâdî istikrarsızlıklarla heba etmiş bir ülkede siyâsî istikrarın te'mini için seçim barajının % 10 olması Milletimizin genel tasvibidir, en azından fazlaca itiraz etmediği bir nisbettir. Her nedense, Parlamentoya iktidar veya muhalefet olarak giren partilerin % 10 barajından bir şikâyetleri yoktur, barajın yüksekliğinden şikayetçi olanlar, seçim meydanlarında "Bizim baraj diye herhangi bir mes'elemiz yoktur, aslanlar gibi barajı aşarız, hatta % şu kadar veya bu kadar rey alırız" diye seçim meydanlarını bangır bangır inletip bir türlü barajı geçemeyen partilerdir. Pekiyi!.. Demokrasinin asgarî gereği ve demokrasi terbiyesinin bir göstergesi olarak Parlamento içi ve dışı bütün partiler demokrasinin asgarî gereği gibi hareket edeceklerine ne oldu da, dört bir taraftan itirazlar yükseliyor, Cumhurbaşkanlığı seçimi adetâ Devletimiz, Cumhuriyetimiz için bir ölüm kalım savaşı haline getirilmiştir. Neymiş Efendim!.. "Cumhuriyetimiz çok ciddî tehlike altındadır, lâiklik elden gitmek üzeredir, Cumhuriyet için birlik olalım, elele verelim, Cumhuriyet için, lâiklik için uygun adım ileri arş!.. "Dün dündür, bugün de bugündür", "Solun Namusu" geçirdiğimiz siyâsî ve iktisâdî istikrarsız dönemleri en iyi ifade eden çok kısa ve vecîz sözlerdir. Kendi tavsif ve târiflerine göre, "Dinci partiler" (biz aslâ böyle bir tavsif ve târif kabul etmiyoruz, mevcut Anayasa'mıza göre aslâ "Dinci Parti" kurulamaz.) kendileriyle koalisyon kurar, kendilerine koltuk değneği olurlarsa "Tarihî Yanılgı", kendilerine koltuk değneği olmazlar ya da bu partiler tek başına milletin reyleriyle iktidar iseler, "Cumhuriyet elden gidiyor, lâiklik çok ciddî bir tehlike altındadır." Bu nasıl demokratlıktır? Böyle bir rejim anlayışı nasıl demokratik bir rejim olur?.. İttihad ve Terakkî'nin Merkez-i Umûmîsi Kızılkonak'tan ayrılmış olsa da, İttihad ve Terakkî'nin tek parti mütegallibe zihniyetine sâhip, Müslüman-Türk'ün dinine, diline, tüm manevî değerlerine düşman, gazete'nin Marksist patronu sebebi, gerekçesi hiç bir zaman açıklanmayacak bir şekilde, Cumhurbaşkanımızı ziyaret eder, bu ziyaret başbaşa mı olmuştur, yoksa İttihad ve Terakkî artığı, tek parti mütegallibe zihniyetindeki eski tüfenklerden kimler katılmıştır, açıklanmamıştır. İleride birileri hatıratını yazarsa her halde öğreniriz. AKP'ye karşı Cumhuriyeti ve lâikliği kurtarma cephesine kimler katılmadı ki, tek kişilik bir ordudan ibâret parti liderlerinden, eski Cumhurbaşkanı'na kadar nice vatan kurtarıcıları!.. Fakat, canhıraş gayretlerle sürdürülen Cumhuriyet ve lâikliği koruma ve kollama harekâtına girişen bu hareketin ne önünde-içinde, ne de arkasında millet vardır. Zirâ, Aziz Milletimizin kâhir ekseriyetinin Cumhuriyet'le, Laiklik'le herhangi bir mes'elesi bulunmuyor. Yine Aziz Milletimizin kâhir ekseriyeti, ne Cumhuriyeti, ne de lâikliği tehlikede görüyor. Bu milletin bir tek mes'elesi vardır, ekserîsi bu gün Cumhuriyeti ve laikliği kollama ve kurtarmaya soyunan eski politikacıların beceriksizlikle uyguladıkları ekonomik politikalar yüzünden memleketimizin içine düşürüldüğü ekonomik ve iktisâdî krizler dolayısiyle, geçim sıkıntısıdır. Gereksiz ve lüzumsuz Cumhurbaşkanlığı ve erken seçim tartışmaları yüzünden, alâkalı Bakanların da beceriksizlikleri sebebiyle son bir içinde, YTL % 30 civarında devalüe edilmiştir? Bu ise, iğneden ipliğe her şeye en az % 30-35 zam demektir. Bu millete yazık değil mi? (Devam edeceğiz.)
Yorumlar