7 Haziran seçimlerinin ardından 45 günde yeni bir hükümet kurulamadığından malumları 1 Kasım’da seçimlerin yenilenmesine karar verilmiş ve Anayasamızın 144 ncü maddesine göre de yeni hükümet kurulmuştu. 
Anayasamıza göre geçici olarak tavsif edilen, seçim süresince ve yeni meclis toplanıncaya kadar vazife görecek hükümette görev alan iki HDP’li bakanda Bayramdan önce istifa etti. 
7 Haziran’dan sonra bazı çevrelerde; HDP’nin Türk siyasi sistemine yeni anlamlar kattığı ifade edilerek, artık silahlı mücadelenin yerini meşru zeminlerde siyasetin alacağı değerlendirmeleri öne çıkmaya başlamıştı. Daha sonra iki HDP’li milletvekilinin seçim hükümetinde görev alması bu değerlendirmeleri güçlendirse de aslında gerçek hayatta hiçbir pozitif gelişme yaşanmadı. Üstüne üstlük PKK ve HDP bilinen kanlı eylemlerle bütün köprüleri attı. 
HDP’li bakanların istifa gerekçeleri de gerçekten anlaşılır gibi değildi. Sanki karakollar basılmamış, çeşitli ihbarlarla davet edilen güvenlik görevlilerine pusular kurulmamış, yollarda uzaktan kumanda ile patlatılan bombalarla polislerimiz, askerlerimiz şehit edilmemiş, yollar kesilip okullar silahla taranmamış, şehirlerde kasabalarda kurtarılmış bölgeler tesis etmeye çalışılmamış gibi. 
Aslında PKK’yı bu kadar pervasız hale getiren şartları hepimiz biliyoruz. Uzun güney sınırımızda Suriye ve Irak adeta yangın yeri gibi ve çözüm sürecini de PKK bir hazırlık dönemi olarak alabildiğine kullanmış. Arka arkaya seçimler nedeni ile aylardır parlamento tatil ve ülke geçici bir hükümetin yönetiminde. 
Hızla yeni bir seçime, anarşi ve terör baskısı altında gidiyoruz. Dört hafta sonra oylarımızı kullanmış olacağız. 
Sonuç 7 Haziran gibi olursa yine seçime mi gidilecek? 
Siyasi partilerimizin şimdiden uzlaşma kapılarını aralamaları gerekmez mi?