Yakın tarihimizin bir bölümünü tenvir eden, geleceğin araştırmacılarına ve tarihçilerine ışık tutacak ba’zı belgeleri özet olarak buraya alıyorum.
“Zorluklar Aşılırken”in “EKLER”, bölümünde ilk ek olarak verilen devrin Cumhurbaşkanı, 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’e sunulan, “Din-Devlet ilişkisi, İslâm Nedir?” adlı uzunca bir enfes tahlil vardır, dikkatlice okunmasını hararetle tavsiye ediyorum.
Hatıratta EK:4 olarak verilen Prof.Dr.İlhan Arsel’in iddiaları ve bu iddialara verilen cevapları ihtiva etmektedir.
İlhan Arsel: Yakınlarının internet ortamına koydurdukları bilgilere göre; 1960 Darbe-i Hükûmeti’nin ardından yeni bir Anayasa tasarısı hazırlamakla vazifeli on kişilik İstanbul Komisyonu’na ve daha sonra Kurucu Meclis ön tasarısı oluşturan beş kişilik komisyona üye seçildi. 1966’da Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay tarafından TBMM Senatosu’na Kontenjan Senatörü olarak ta’yin edildi. İstifa ederek üniversiteye döndü. 1975’de ders vermekte olduğu Ankara Polis Enstitüsü’nden istifa etti. İstifa sebebi, özgür düşünceli ba’zı öğrencilerin enstitüden atılması idi. 1977’de Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ndeki görevinden de istifa etti. Bu kez istifa sebebi, şerî’atçı zihniyetin tehlikeli şekilde güçlenmesine karşı suskun kalan üniversite öğretim üye’lerinin yetersizliklerini kamuoyu önünde sergilemek arzusuydu. Son yıllarını ABD’de geçiren İlhan Arsel, 07 Şubat 2010 yılında vefat etmiştir.
İlhan Arsel’in nasıl bir dünya görüşüne sahip olduğu, Yüce İslâm Dinine, din adamlarına ne kadar amansız bir düşman olduğu yazdığı eser’lerden bellidir. “Teokratik Devlet Anlayışından Demokratik Devlet Anlayışına” (1975, 1993), “Toplumsal Geriliklerimizin Sorumluları: Din Adamları” (1977, 1995), “Şerî’attan Kıssalar ve Hikâyeler” (1966), “Şerîat ve Kölelik” (1997), “Şerî’at ve Kadın” (1987, 1996) ve “Kur’ân’ın Eleştirisi” gibi...
İlhan Arsel, Kenan Evren Paşa’ya 06 Aralık 1985 tarihinde bir mektup yazmış, mektup aynen şöyle;
“Sayın Paşam, Ben 1961 Anayasası’nın ön tasarısını hazırlayan ‘İstanbul Komisyonu’nun ve daha sonra Kurucu Melcis ön tasarısını hazırlayan beş kişilik komisyonun üyelerinden İlhan Arsel’im. Yıllar var ki, irtica’a ve gericilik hareketlerine karşı cephe almışımdır. İlişik olarak size Devletimizin Anayasal kuruluşlarından sayılan Diyânet İşleri Başkanlığı’nın, resmî yayınlar yoluyla halkımıza bellettiği sayısız denecek kadar çok din hükümlerinden ba’zı örnekler ve bu vesiyle ile gazete ve dergilere ‘Sayın Cumhurbaşkanı’na Açık Mektup’ başlığı altında yolladığım yazı’nın bir suretini sunuyorum. Saygılarımla, Prof.Dr.İlhan Arsel.”
(İşbu mektubun orjinalinin fotokopisi, Dr.Tayyar Altıkulaç’ın, “Zorluklar Aşılırken” adlı, hatıratının 2.cilt 861. sahifesindedir.)
İlhan Arsel’in Evren Paşa’ya hitâben yazdığı mektup ve ekindeki iddialarını ihtiva eden dokümanlar Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreter Yardımcısı Muzaffer Başkaynak’ın imzasıyla 02 Ocak 1986 gün ve 26 sayılı yazı ilâvesinde Başbakan adına Diyânet İşleri Başkanlığı’nı tedvirle vazifeli Devlet Bakanı Kazım Oksay’a gönderilmiş, oradan da Kazım Oksay’ın imzasıyla ve “Sonucundan Bakanlığa bilgi verilmesi ricasıyla”, 24 Ocak 1986 gün ve 06108 sayılı yazı ekinde Diyânet İşleri Başkanlığı’na havale edilmiştir. Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreter Yardımcısı Muzaffer Başkaynak, Devlet Bakanlığı’na gönderdiği ve Bakanlık’tan Diyânet İşleri Başkanlığı’na havale edilen yazının bir maddesi şöyledir: “Adı geçenin bâtıl fikirleri ihtiva eden dergi ve kitapların adlarını, sayısını, baskı ve sahifelerini belirten yazısı ile ekleri ilişikte sunulmuş olup, Sayın Cumhurbaşkanımız ‘Diyânet İşleri Başkanlığı’nca yayımlanan mecmua ve kitaplarda böyle yazıların yer almaması gerektiğini, bu gibi yazıların kontrolünün yapılıp yapılmadığını, Prof.Dr. İlhan Arsel’in yazısı ve eklerinde belirtilen iddia’ların doğru olup-olmadığının ve doğru ise alınmış ve alınacak tedbirlerin neler olduğunun bildirilmesini emir buyurmuşlardır. Arzederim..”
Cumhurbaşkanlığı’nın bu mektubu Diyânet İşleri Başkanlığı’na intikal ettirildiğinde, 633 Sayılı Teşkilat Kanunu’nun ba’zı maddeleri Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edildiği için, hazırlanan yeni yasa da henüz TBMM’sinden geçmediğinden, 16 üye’den teşekkül etmesi gereken Din İşleri Yüksek Kurulu için seçim yapılamamış, boşalan üyeliklerin yerine yenileri seçilemediği için ancak iki üye kalmıştı. Tabiî ki, başta devrin Diyânet İşleri Başkanı Dr.Tayyar Altıkulaç ve diğer Din İşleri Yüksek Kurulu’nun iki üyesi ve diğer danışmanlar, İlhan Arsel’in iddialarını teker teker incelemişler, eğilmeden, bükülmeden, muhatab’ın kim olduğunu da dikkate almadan, Yüce İslâm Dini’nin ve ilmin gerektirdiği gibi cevaplandırmışlardır.
İddialar ve iddialara verilen müdellel ve muknî cevaplar çok geniş bir şekilde “EKLER”, bölümünde yer almaktadır.
Sualler, cevaplar arasında öyle bir bölüm vardır ki, hayretler içerisinde kalacaksınız. İlhan Arsel, Devlet-i Aliyye’mizin irtifa döneminde Kânunî, 2. Selim ve 3.Murad’ın saltanat dönemlerinde, bilâfâsıla, 28 yıl Şeyhulislâm’lık yapmış, Azîz Milletimizin yüzakı ulemâ’sından, Ebü’s-Suûd Efendi’nin bir fetvasında, “erkeklikten kesilmiş yaşlı kişiye” anlamında olarak yer alan “Cimâ’a kâdir olmayan Pîr’e” ifadesindeki, ismin “e” ile kullanılmış “Pîr” (yaşlı kişi) kelimesini, bilinen asalak böcek “Pire” sanmış, hiç anlayamadığı fakat anladığını sandığı bu fetva ile alakalı olarak Varlık Dergisi’nin Ağustos 1976 tarih ve 827. sayısında (s.3) yayımlanan “Değer Ölçülerimizdeki Zavallılık” başlıklı yazısının bir yerinde; “16. yüzyılın bu büyük ve en ünlü bilgini diye gösterilmek istenen kişi, insanlık sevgisi duygusundan yoksun ve kadının pire ile cimâ (cinsî ilişki) edip edemeyeceği sorunlarıyla meşgul olabilecek kadar insan zekasını küçülten bir kimsedir.. Hiç şüphesiz, kendisine “Cimâ’a Kâdir olmayan pire” konusunda soru sorabilecek kadar cahil ve ilkel bir toplumdan, Ebü’s-Suûd Efendi’den daha iyisinin kolay kolay yetişmeyeceğini unutmamak gerekir.”
Raporda Diyânet İşleri Başkanlığı’nın değerlendirmesi şöyle;
“Gerçekten Ortaçağ üniversitelerindeki hademenin bile kolayca anlayabileceği Türkçe bir cümleyi anlayabilecek seviyede bulunmadığını bizzat kendisi ispatlamıştır. Söz konusu fetvada ‘Cimâ’a kâdir olmayan pîr’e yahut on iki yaşında olan oğlancığa...’ ifadesinde yer alan ‘pîr’ ve ‘oğlancık’ kelimelerinin gramerde (ismin “e” hâli) denilen durumdan başka bir şey olmadığını anlamak için değil profesörlük unvanına sahip olmak, okur-yazar bile olmaya gerek olmayıp Türkçe bilmenin yeterli olduğu açıktır. Unutmamak gerekir ki, “cahil ve ilkel bir toplum” olarak nitelediği toplam; ilim, sanat, kültür ve medeniyet itibariyle, asrının en ileri toplumudur. Ebü’s-Suûd Efendi gibi ünlü bir kişinin şahsiyetinden ve yaşadığı asrın kültür ve medeniyetinden böylesine bîhaber olan Prof.Dr.Arsel’in tek meziyeti hiç bilmediği konuları bile bildiğini iddia ederek milletimizin saygı duyduğu her değere hakaret edecek kadar cesûr olmasıdır.
Prof.Arsel’in ve benzerlerinin cehli, ancak tahsil ile elde edilen bir Cehl-i Mürekkeptir.
Merhum Nihad Sami Banarlı, İstanbul İmam-Hatip Okulu’nda muallimlik yaptığı yıllarda talebeden birisinin;
- Hocam, siz neden üniversiteye intisap etmediniz? sualine karşı, Nihad Sami Bey kısa bir süre tebessüm ettikten sonra şöyle cevap vermiştir:
- Cahil kalmamak için!...
İlhan Arsel ve benzerlerini gördükçe, Merhûm Nihad Sami Banarlı Hocamızı nasıl rahmetle ve minnetle yâd etmezsiniz!...
Ayrıca, her bir Darbe-i Hükûmetten sonra kimlerin Anayasa’lar hazırlama komisyonlarında vazife yaptığı, talihsiz bir neslin, kimlerin arkasından gittiği de câlib-i dikkattir.
Dr. Tayyar Altıkulaç dostumuza ne kadar teşekkür etsek azdır, devlet arşivlerinde, tozlu raflarda, nisyana terk edilen bu belgeleri gün ışığına çıkarmıştır. Binlerce, sayısızça teşekkürler...