Peygamber’imizin, Hulefâ-i Raşidîn’in ve Ashâb-ı Güzîn’in Yolu, demek olan, Ehl-i Sünnet Akîdesi, Halkı’nın ekseriyeti Müslüman olan İslam Devlet’leri için, bir bekâ mes’le’si’dir.
İslâm Tarihinde, din için, ilâ-i Kelimetü’llâh için ilk oku atan, Resûlu’llâh salla’llâhu aleyhi ve sellem Efendimizin du’a buyurmasıyla, du’a’sı kabul buyrulan, du’a’sı redd’olunmayan, Uhud’da ani bir bozgun üzerine, Resûlu’llâh’ın etrafında az sayıda sahâbî’nin kaldığı bir anda bedenini Resûlu’llâh’a siper eden, Müşrikler tarafından Resûlu’llâh Efendimize atılan ve yağmur gibi yağan okları, bir bir eliyle toplayıp, “ Ermi, Yâ Sa’d!” = at ey Sa’d!= verdiği herbir oku atıp, müşrikleri helâk eden, uzun bir ömür yaşayacağı, mu’cize olarak Peygamber’imiz tarafından müjdelenen, haber verilen. Sa’d İbn-i Ebî Vakkâs, Hazreti Ömer radiya’llâhu anh Efendimizin hilafeti sırasında, Hicaz’ın Maşrıkında, Necid, İran, Irak Valiliğine ta’yin edildi. Rsûlu’llâh salla’llâhu aleyhi ve selem, mu’cize olarak, Sa’d İbn-i Ebî Vakkas’ın uzun bir ömür yaşayacağını,- Nitekim, Sa’d İbn-i Ebî Vakkâs Veda Haccından ve Peygamber’imizin ebediyyete intikalinden sonra, takriben 45 yıl yaşamıştır,- Yine mu’cize olarak, Şam ve Yemen için du’a buyurması sırasında orada bulunanların “ Necid,” için de du’a buyur, ısrarları üzerine,Necid için du’a buyurmadı ve orada, zelzeleler, tabi’î âfetler eksik olmayacak, Şeytan’ın boynuzu, Şeytan’ın hizbi oradan çıkacak,” diye haber verdiği Hicaz’ın şarkındaki Neciud, İran ve Irak bölgesine, Fütuhat yıllarında vali olarak ta’yin edilen, Sa’d bin Ebî Vakkâs Irak’a geldiğinde, Irak şehir’lerinden, ba’zılarının, Sâsânî, Förs ve Molla’ların işgali altındaydı.Ba’zı şehirlerde de, Asr-ı Saâdet’de İslam ile şerefyab oldukları halde, yer yer, irtidat( dinden dönme) hareketleri başlamıştı. Yer yer de İslâm ile, ateşperestlik arasında gidip gelen müteddidler( şüphe ve tereddüt içinde olanlara rastlanıyordu.
Hani, Peygamber’imiz mu’cize olarak haber vermişti ya! “ Sa’d İbn-i Ebî Vakkâs, daha uzun yaşayacak, bir kavmi üzecek bir başka kavmi sevindirecek,” buyurmuştu ya, İşte tam da bu mu’cize tahakkuk etmiş, Sa’d İbn-i Ebî Vakkâs Hazreti Ömer tarafından Necid’e, İran ve Irakk’a vali olarak ta’yin edildiğinde, Önce, Irak tapraklarından, Sâsânî= MecûsÎ, ateşperes, Förs ve Molla’ları söküp atmış bu kavimleri İranın ötelerine uzaklaştırmıştır. İrtidat edenleri ikna iderek, yeniden İslâm’a döndürmüş, mütereddid’leri ( İslâm’a tereddüt ve şüpheyle bakanları ) ikna ederek, İslâm ile şerefyab olmalarını te’min etmiştir.
Sa’d İbn-i Ebî Vakkâs, Irak’da ebed-müddet Ehl-i Sünnet İklimi ve Şehr’i olan Kûfe şehrini kurmuş,Müçtehid’lerin İmamı, Ashab-ı Güzin’den ba’zılarıyla,- Ashab-ı Güzîn’den Hicreti Nebeviyye’nin 86. Yılında vefata eden, Sahaba oğlu Sahâbî, Abdullah İbn-i Evfa ile Kûfe’de müşerref olmuştur. En sahih rivayetlere göre Ebû Hanife’nin doğum tarihi, Hicret’in 80. Tarihidir. Bu hisaba göre Ebû Hanif o sırada altı yaşındaydı. Ebû Hanife’nin velâdet tarihi 70 senesi olduğu rnivayetine göre de on altı yaşında görmüş bulunuyor. Ebû Hanife gibi 16 yaşında zeki ve meraklı bir gencin Kûfe’de bulunan son Sahabî’yi, Abdullah İbn-i Evfa ile görüşmemiş olması âdeten muhaldir. Bu cihetle Ebû Hanifge Hazret’leri diğer bütün meziyyetlerinin yanında Tâbi’î şerefini de haizdir Mezheb imamları’nın en kıdemlisi ve efdalidir.
Irak deniulince hemen akla gelen bir başka büyük, Peygamberimizden i’tibaren. Hazreti Ali Kerreme’llâh Vechehû Efendimizle teselsüs eden, Zikr-i Celî Tarîkat-i Aliyyesi’nin ismine izafeten. “ Kadiriyye,” Tarikati’nin Mürşid’lerinden, Seyyid Abdülkadir Geylânî Hazret’leridir. Emevî İslâm Devleti inkıraza uğradığında, Abbasî İslâm Devleti Irak’da kuruldu.Abbasî İslâm Devleti’nin banisi, Ebû Müslim el- Horasânî’nin bir tesbiti günümz siyasetçileri için de çok önemli bir ders vasfını taşır.Kendisine, Emevî İslâm Devleti’nin niçin inkıraza ma’ruz kaldığı sorulduğunda: “ Devletten uzak olanların devlete yakınlaşmasını te’min için, devlete yakın olanlar devletten uzaklaştırıldı, fakat devletten uzak olanlar devlete yaklaşmadıkları gibi, devlete yakın olanlar da devletten uzak kaldıkları için, devlet inkıraza ma’ruz kaldı?
Şî’a’nın, Ashab-ı Güzîn, bi’lhassa, Hulefâ-i Râşidîn Efendilerimizden ilk üçünü, Hazret-i Ebû Bekr es-Sıddîk, Hazreti Ömer el-Faruk ve Hazreti Osman Zin-Nureyn rıdvânu’llâh-i aleyhim ecme’în Efendilerimizi, hilafet mevzu’unda ta’n etmeleri, hatta küfürle itham etmeleri üzerine, İlk def’a, Abaasî İslâm Devletinde, Irak’da, Bağdat, Basra, Kûfe ve diğer Irak şehirlerinde, Cum’a ve bayram hutbelerinrde, Hutbe’nin farzı ve şartı olmamasına rağmen, Hulefâ-i Raşidîn Efendilerimizin isimyleri zikredilmeye aşlandı. Bu tarihten i’tibaren bütün Ehl-i Sünnet akidesine sahip İslâm devlet’lerinde, Ehl-i Sünnet’in bir rüknü rekîni, esâsâtından bir esas olarak zikredilmeye devam olundu.Tevâlî eden, İslâm Devletlerimiz, Büyük Selçuklu, Anadolu Selçuklu, Osmanlı ve Cumhureyet’de de durum değişmedi