"YA OL YA ÖL,”

Sahib-i zaman, Mürşid-i Kâmil ve Mükemmil, Medar Mürşid ve Müceddid, Süleyman Hilmi Silistrevî (K.S.) Efendi Hazret’leri, 16 Eylül 1959 Çarşamba günü, irtihal, ebediyyete intikal buyurmuşlardı. Te’âmül, usûl, erkân ve adaba göre, zâten, çok nadir kalan, dersiamlar için, İstanbul’da, Fatih Cami’i Haziresinde vefatları halinde defin yerleri ayrılmıştı. Fakat belli prosedürlerin de yerine getirilmesi gerekiyordu.Şehirlerin içindeki, bilhassa, Selâtin Cami’i’lerin çevresinde bulunan küçük ve bakımlı mezarlıklara, Hazirelere, defin için “Vekiller Hey’eti,= Bakanlar Kurulu, şimdilerde” Cumuhurbaşkanlığı Kararnamesi çıkarılması gerekiyordu. Süleyman Efendi Hazret’lerinin irtihali üzerine, 16 Eylül 1959 Çarşamba günü, akşam saatlerinde, Süleyman Efendi Hazret’lerinin ilk talebe ve bağlılarınhdan, Kayseri’li, Merhum, Hacı Refik Bürüngüz, devrin, T.B.M.M.’si Başkanı vekili, Kayseri Milletvekili, Merhum, Ömer Kirazoğlu ile görüşmüş, vazi’yyeti arz etmişti. Bir-kaç  saat içinde kendisine dönen, Merhum, İbrahim Kirazoğlu, “ Başvekil Adnan Menderes ile görüştüğünü, Tunahan Ailesine kendisinin ta’ziye ve üzüntülerini iletmesini istediğini, İstanbul Valisine, F atih Kaymakamına ve Vakıfflar Bölge Başmüdürlüğü’ne ta’limat verildiğini, Vakıflar Bölge Başmüdürlüğü’nün ta’limatı ve izniyle, İstanbul Mezarlıklar Müdürlüğünce kabrin açılacağını, Vekiller Hey’eti Kararının da en kısa müddette çıkarılacağını ifade etmiştir,” dedi.

Bunun üzerine, bütün hazırlıklar buna göre yapılmış, soranlara, “ Cenaze namazının 17 Eylül 1959 Perşembe günü ikindi Namazını müte’âkıp, kılınavcağı ve Fatih Cami’i Haziresine defn’edileceği söylendi. Gazete’lere de bunu bildiren ilânlar verildi.

17 Eylül 1959 Perşembe günü, Techiz-ü Tekfîn tamamlandı, Cenaze alayı, Fatih Cami’i’ne doğru, hareket etti. Cenaze eller üzerinde omuzlarda Üsküdar’a, oradan Arabalı Vapurlarla Kabataş’a Oradan da Fatih Cami’i’ne götürülecekti. Cenaze Alayı, Altûnîzâde, Milet Bahçesine ulaştığında o da ne? İstanbbul Emniyet Müdürlüğü, vasıtalarla ve yüzlerce Polisler barikat kurmuşlardı.Devrin İstanbul Emniyet Müdürü, Faruk Oktay, “Doğrudan bağlı bulunduğum, Dahiliye Vekili, Namık Gedikten kat’î ta’limat aldım, Cenaze kat’iyyetle karşıya geçirilmeyecek, Fatih’te defn’edilmeyecek, Anadolu Yakasında polis tarafından kazılacak bir çukura atılacak,” dedi. 2 Başvekil ile görüşüldüğü, izin alındığı, Başvekil’in İstanbul Valisine, Fatih Kaymakamı ve Vakıflar Bölge Başmüdürlüğü’ne ta’limat verdiği söylenmesine rağmen, hiçbir şey dinlemedi.

Pekiyi! Ne olmuştu?! Başvekil Adnan Menderes, akşam saatlerinde izin verdiği, İstanbul Valisi ve Fatih Kaymakamını, Fatih Cami’i Haziuresine defin hususunda ta’limatlandırdığı halde ne olmuştu da,Bir gün sonra  devrin Dahiliye Vekili, Namık Gedik aksi istikamette bu ta’limatı vermişti? Belli ki,Demokrat Parti’nin karanlık yüzü, başta büyük mason Cumhurreisi, Celal Bayar, Menderes Kabinesinin, Avdetî( dönme) Sebatayist vekiller devreye girmişler, 1957 Bursa Ulucami “Mehdî’lik,” tertibinin akamete uğratılması üzerine hayatındayken alamadıkları intikamlarını şimdi ölüsünden almak istiyorlardı ve devrin  Dahiliye Vekili, Namık Gedik’i işte bunun  iun harekete geçirmişlerdi. Sahib-i zaman, Mürşid-i  Kâmil  ve Mükemmil, Medâr Mürşid ve Müceddid’in ma’nevî, ruhânî  şahsiyyetine karşı, dünya tarihinde bir benzeri görülmemiş mezalimin yanında, Bu Mübarek Zât’ın ruhaniyyetinden istimdat etmek maksadıyla, Anadolu’nun muhtelif illerinden İstanbul’a gelen ve İstanbul’un yerli halkına da eşi benzeri görülmemiş bir zulmü reva gördüler.Sanki, İstanbul düşman işgal ve isti’lâsı’na ma’ruz kalmış gibi, 17 Eylül 1959 Perşembe günü, İstanbul’da olaganüstü hal ilân edilmiş,Galata ve Unkapanı köprüleri açılmış, İstanbul’un iki yaka arası, Eminönü, Kadıköy, Üsküdar ve Boğaz hattı, Haliç Vapur seferleri durdunulmuş, Şehiriçi, Toplu Nakliye, Otobüs, Traleybüs  ve Tramvay seferleri durdurulmuş geç saatlere s kadar İstanbul’a dışarıdan gelenler ve İstanbul halkı yerinden kımıldayamamıştı. Bu mezalim’de anahtar cümle,”Karaca Ahmed Mezarlığında bir çukur açtırınız,oraya gömdrünüz. Ya da, 2 Anadolu  Yakasında bir yerde bir çukur açtırınız oraya atınız,” Tezatlar hükûmetin en karanlık yüzü’nün bir Büyük Zât’ın ruhunu bile esir etmek gibi, tarihte misli görülmemiş bir zulüm...Cenaze yakınları, Süleyman Efendi Hazret’lerinin talebe ve müntesipleri böylesine acı günlerinde herhangi bir hadiseye sebebiyyet vermemek gibi ulvî bir hisle bu zulme baş eğiyorlar ve Süleyman Efendi Hazret’lerinin Mübarek Na’a’şı Karaca Ahmet istikametine tevcih ediliyor ve burada bütün dinÎ gerekler yerine getirilerek  defn’ediliyor.

Süleyman Efendi Hazret’lerinin irtihalinden onun Mübarek ruhaniyyetine reva görülen tarihte bir misli görülmemiş mezâlim’den  8 ay, on gün sonra, 27 Mayıs 1960’da bir Askerî  darbe ile devrin Hükûmeti alaşağı edilmiş, darbe gününden i’tibaren câlib-i dikkat, hadisat, tecelliyat vuku’a gelmiştir.

1957 Menemen Tertibi benzeri, Bursa “Mehdî’lik,” tertibinden bir-kaç gün önce, devrin Reisicumhur, Celal Bayar Ankara’da Kara Harb Okulunu ziyaretinde, “İrticanın bu memlekette avdet etmesine imkân yoktur! Fakat boş yere kan dökülmemesi için dikkatli olmamız icep eder.” Böylece Bursa hadisesinin baştertipcisi olduğunu belli etmiş olan bu zât, Kamerî Takvim hisabıyla, aynı gün, 27 Mayıs 1960 Cum’a günü, darbeciler tarafından nezarete alınmış,Harbiye Okulu’nun talebesi tarafından, mahut konuşmayı yaptığı salona tıkılmıştır.

Namık Gedik ise, 27 Mayıs 1960 günü nezarette tutulduğu Kara Harp Okulu’nun dördüncü katından ya intihar ile ya da Harp Okulu talebesinin beyin üstü aşağıya atmaları üzerine beyninin üstüne yuvarlanmış, fecî  bir şekilde vefat etmiştir. Cenazesi Belediye’nin çöp kamyonu ile Ankara Karşıyaka Mezarlığına götürülmüş, burada mezarcıların açtığı bir çukura herhangi bir dinî bir vecibe yerine getirilmeksizin atılmıştır. Yukarıda, Anahtar Cümle olarak kayda geçirdiğgimiz, “Anadolu Yakasında herhangi bir yerde bir çukur kazılacak ve oraya atılacak!,” hatırlayınız.

27 Mayıs 1960 Darbe-i Hükûmetinden sonra Yassıada muhakemeleri sonunda i’dama mahkûm edien, Dekokrat  Parti İktidarının karanlık yüzünden iki bakanın 16 Eylül, Süleyman Efendi Hazret’lerinin  irtihal buyurduğu gün i’dam edilmeleri de bir başka acîb tecellidir...