Ülkemiz; adaletsizliklerin, haksız ve hukuksuz uygulamaların yarattığı ruh yaralarının için için kanamaya devam ettiği, insanlarda “hukuksuzluk kaderimdir” duygusunu yerleştirmeye dönük “adamcılık”, “kamu hizmetlerine erişmede/yararlanmada aracı kullanma” gibi kronik yapısal hastalıkların tedavi edil€mediği sağlıksız idari cüssesiyle yaşamaya devam ediyor.

Bu haksızlıklardan birisine daha Salı günkü grup konuşmasında şahit olduk. Sayın Başbakan grup konuşmasında “kamuda kadroya geçirilecek yaklaşık doksanaltıbin beşyüz” sözleşmeli personele bekledikleri müjdeli haberi verirken bunu belki de en çok hak edenlerin başında gelen TRT sözleşmelisi yine boynu bükük, yine eli böğründe,umutsuz bırakıldı. Haksızlığa bir defa daha uğramışlığın derin kederine terk edildi.

Sayın Başbakan elbette ki bunu kasten yapmış değildir.Koskoca Başbakanın kendisine bağlı bir kurumun çalışanlarının kasden mağduriyetine sebep olacağını düşünmek abesle iştigal olur. 

TRT Sözleşmelilerinin hem yıllardır değişik  platformlarda sürdürdükleri seslerini duyurma mücadelesi, hem de kamuda örgütlenmiş üç büyük memur konfederasyonunun (Memur Birlik-Sen, Türkiye Kamu-SEN, KESK) ilgili mercilere defalarca durumu iletmeleri ve neticede Sayın Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in değişik açıklamalarında ifade ettiği “TRT sözleşmelileri de alınacak”  sözleri boşlukta kalmış oldu.

Sayın Başbakan, bağlı bakanlık ve kurumlardan gelen öneri ve değerlendirmelere dayalı kararlar ürettiğine göre ve kendilerinden her kurumun durumunu doğrudan bilmeleri beklenemeyeceğine göre;

1-TRT Genel Müdürlüğü sayıları ortalama 900 civarında olan ve en azı sekiz senedir çalışan, 12-15 yıldır verilen her görevi büyük bir özveriyle yerine getiren bu insanların yapılan düzenleme kapsamına alınması konusunda her hangi bir çalışma yapmamış mıdır? Daha önceki kadroya geçirmelerde;  “kurumları gereken çalışmayı yapmadığı için kapsam dışı kaldılar. Çalışma yapılırsa neden olmasın?” diye açıklamada bulunulmuştu, hükümet çevrelerinden.

2-Ekonomik gerekçelerle bir çalışma yapılmadıysa eğer; hükümet tarafından ülke genelinde 96500  civarında personelin kadroya geçirilmesi işlemi gerçekleştirilirken TRT’de yıllardır çalışan, kurumun kimliğinin bir parçası olmuş ve asli hizmet/yayın kadrolarında başarıyla işini yapan bu 900 insan acaba nasıl bir ağır mali külfet oluşturmaktadır?

3-Meclis komisyonundaki Sayın milletvekilleri TRT Sözleşmelilerinin yeterli oy gücü olmadığını düşündükleri için mi bu 900 işinin haksızlığa uğrasına seyirci kalmaktadırlar. Hani siyaset insan, hakkaniyet ve adaletin gerçekleşmesi içindi? Kâfi derecede kelle sayısı olmayanlara, hakkına ulaşma yolu bu ülkede daha ne zaman kadar kapalı olacaktır.

4- İnsan yakıştıramıyor, yakıştırmak istemiyor, konduramıyor ama; söylesem bir dert söylesen bin bela hesabı yine de sormak istiyorum; acaba ortalama çalışma süresi 12-10 yıl olduğu için mi dışarıda bırakılıyor bu insanlar? Nitekim bu düşünceye sahip olan TRT çalışanları da var.

Nitekim, TRT Sözleşmelisi statündeki bir okurumla konuşmamda: “Bizim kurumda çalışmaya başladığımız tarih Ak Parti hükümetinden önceye denk geliyor, bizim kapsama alanına girmemiz zor diye düşünen arkadaşlar var” dedi. Ve hemen eklemeyi ihmal etmedi; “fakat şunu da belirteyim ki; gerek Şenol Demiröz ve gerekse mevcut genel müdürümüz İbrahim Şahin Bey statümüzü başlangıca göre oldukça iyi bir düzeye getirdiler. Kendilerinden Allah razı olsun. Fakat bugün diğer kurumlarda olup bu düzenleme ile kadroya geçirilen, üstelik bizden daha az süre çalışan personel kadroya alınırken bizim dışarıda bırakılmamız yaralayıcı olmuştur. Biz hak etmediğimiz bir şeyi istemiyoruz. Sayın Genel Müdürümüzden, Sayın Bakanımız ve Sayın Başbakanımızdan beklentimiz bu mağduriyetin giderilmesidir.”

Siyasi güç itibariyle belli bir potansiyele sahip ol(a)mamak, sayısal zayıflık insanların hak mağduriyetlerine neden olmamalıdır.

İnsanları ruhen yaralamayalım; hak edene hak ettiğini vermek, idare için bir lütuf değil idarecilik vasfını tekemmül ettirmenin bir gereğidir. Haksızlık; mağduru yaraladığı kadar haksızlık yapanı da -zalimliğe sürükleyeceği için- insani olarak eksiltir.

Darbelere ilgili kaleme aldığım bir çekilmemiş bir senaryomun mottosuyla bitirmek isterim: “Ruh yarası kabuk bağlamaz”