Değerli dostlardan aşağıda yazacağım anekdotun içerdiğindeki avami ifadelerden dolayı özür dileyerek,”madem hep halkın adına konuşuluyor bakalım halk ne konuşuyor” hesabı yalın nakiller yapmayı tercih ettim.


Cumhuriyet tarihinde; Gezi Parkı ekseninde karşısına sivil reaksiyonla çıkan büyük/heterojen kitlenin yapısını teşhis edemeyip; üstelik "ne oldu da bunca insan sokaklara döküldü?" sorusunu soracağına olayın arkasında "büyük komplolar” keşfetmeye çalışan iktidarın mitinglerinde MHP bayraklarını kullanmaya çalışması enteresan değerlendirmelere yol açtı.

Kim ne derse desin ne yazarsa yazsın, bu hareket on yıldır siyaseti fütuhat mantığı ile yapıp kamu hizmetlerini ve nimetleri ganimet mantığıyla dağıtmakta ısrarlı bir anlayışa karşı insan tekinin haysiyet isyanı olmuştur. İşin içine marjinaller karışmış, orjinal işler olmuş vesaire… araya karışması mukadder birtakım yanlış kişilerin yanlışları o sokağa çıkanların sorunu değildir.

Bir anket yapın ve sorun insanlara: "Devlette memur olmak ya da yükselmek için ne yapmanız lazım?"

İş adamlarına sorun; "kamuda ihale almanın sizce şartı nedir?" Ne olduğunu Taraf Gazetesinin Mehmet Baransu imzası ile yayımladığı-yayını acil bir mahkeme kararı ile durdurulan- MİT'in belgelerinde gördük.

Kaldı ki bunları yalanlamak yetmez. İnkâr, reddiye toplumsal krizleri sadece derinleştirir, kesimler arasına aşılması güç duvarlar örer. Unutmamak lazımdır ki; siyasette algılar gerçeklerden her zaman önemlidir. Ne oldu da “yanlış olduğunu söylediğiniz şeyler” genel algı haline geldi? Sorulacak soru budur.

Gittikleri meslek edindirme kursunda bile boşta kalma korkusuyla başlarını örtmek zorunda hisseden ve böyle yaparlarsa bir iş sahibi olacaklarına inanan kadınlar varsa ve sayıları da hiç azımsanmayacak ölçüdeyse, bundan daha büyük bir haysiyet kırımı olamaz. Bugün bu ülkede bunlar yaşanmakta, hem de yaygın olarak yaşanmaktadır.

Beğenmedikleri 57.hükümet KPSS ile özel ihtisas sınavı gerektiren meslekler hariç, memuriyette sözlüyü kaldırmıştı. Ben aldıkları puanla memuriyete yerleştiği için Ecevit; Bahçeli ve Yılmaz'a dua eden kaç tane köylü çocuğu bilirim: "Abi ben köylü çocuğuyum. Nerden bulacaktım ensesi kalın bir siyasetçiyi" diyen... Mevcut iktidarın ilk işlerinden birisi bunu yozlaştırmak, sözlüyü hortlatarak patronajı yeniden dibine kadar oturtmak oldu.


Kamu İhale Yasası AB Uyum Mevzuatı çerçevesinde 57.Hükümetin getirdiği en değerli düzenlemelerden biriydi. İlk çıktığında 6 istisna vardı, 2003 den itibaren yapılan 16 değişiklikle istisna sayısı 62'ye çıktı. Bundan yaklaşık bir ay önce Kamu ihale Kurulu Başkanının bir açıklaması televizyonlarda altyazı ile geçiyordu: "Kamuda yapılan yüz ihaleden sadece dördü bize geliyor". Şimdi el vicdan derim; insanlar "İslama karşı sokağa çıkıyor!" diyenlere. Evet! sizin bu siyaset etme anlayışınız “islamsa” eğer, haşa zulmünüz müslümanlıksa zaten sokağa çıkmak insan olan için farzı ayındır.

Mazlumiyet söylemleri ile iktidar olup; "ben atı değiştirmem jokeyi değiştiririm" mantığıyla-zaten berbat olan idari sistemi- iyice içinden çıkılmaz hale getirip sonra da güya –aşağılamayı her vesileyle adet edindiğiniz- "MHP tabanı da bizi destekliyor" havasını yaratmaya çalışmanız sadece komik oluyor.
 
Bu satırların yazarı öğrencilik yıllarında solun katil güruhunun üniversitede hedeflerinden biriydi. Molotofla yakılıyordu neredeyse... 28 Şubatta öğretmen olarak çalıştığı okulda başörtülü meslektaşlarına yönelen baskılara karşı koyduğu için et kafalının birisi tarafından "oruç yok, namaz yok. Şeriatçıları savunuyor" diye sakıncalı olarak fişlendi. Lakin bugün; o molotoflu katillere de, onu fişleyen o et kafalılara da hakkını sayenizde helal etmiş bulunuyor.

Kardeşim! Kavganın da husumetin de bir haysiyeti vardır. Olağanüstü bir devirde askerin ne yapacağı zaten bellidir. Her dönem aynı şeyi yapmıştır. Birilerini tırpanlamıştır. Askerin kafası düzdür, kalıbı bellidir. Zulüm yapınca da düz ve başı sonu belli olacak şekilde yapar. Sen sandıktan çıkmış sivil bir yönetimsin, “demokrasi” lafını ağzından bırakmıyorsun ve her tenkide "ama bize 28 şubatta neler yaptılar?" lafını çiğnemekten bıkmıyorsun. O zaman adama sorarlar; ölçün ve örneğin 28 Şubatsa demokrasi lafı da ne menem bir sakız oluyor? Yayıp etmelerini meşrulaştırmak için ara rejim dönemlerine referans vermenin senin demokratik meşruiyetini lafta bıraktığın farkında mısın?

İnsanların sendikal aidiyetleri nedeniyle nasıl baskılara maruz kaldığını gayet iyi biliyoruz. Liyakatin, kariyer yapmada, kırıntısının bile yerinde yerler esiyor.

Tek tek insanlarla uğraşmayı iş belleyip, onları ekmekleri ile tehdit edip,aç bırakmakla korkutan bir idare cihazının yarattığı küçük küçük biriken isyanların sele dönüşmesidir bu hareketler... Bunu görün ve bu yanlıştan dönecek kurumsal düzenlemeleri yapın. Krizden çıkış yolu idare ve adliyeye başta olmak üzere sistemin temeline adalet ve liyakat ilkesini yerleştirmektir. Bunun gerektirdiği kurumsal düzenlemeleri yapmaktır.

“Yol yaptım,köprü yapıyorum. Ekonomi şöyle iyi böyle iyi.”Öyle ise Allah razı olsun.Zaten işiniz bu.Lakin bunları yapmak insanları sizden olmaya, sizden görünmeye zorlayı meşru kılıyor mu? Demokrasilerde iktidarlar topluma sapık koca üslubuyla davranamazlar: “Bak ben eve ekmek getiriyorum. Her dediğimi yapacaksın hatuuun!”…

Üç hilal meselesine gelelim.Kimse Ülkücülerin dine hürmetlerinden, dindarlıklarından kendilerine medet ummasın. Artık kardeş değiliz. Düşman olmamız gerekmez ama artık sizlerle dost da değiliz. CHP'nin sizinle derdi, sizin CHP ile derdiniz sizleri ilgilendirir. 

Kaldı ki on yıldır Türkiye’yi CHP yönetmiyor. 1950 den beri bir defa tek başına iktidar olamadı. Siz istiyorsunuz diye CHP’yi şeytan ilan edecek değiliz. Ülkücü şeytan taşlayacaksa; bu ülkenin milli varlığını /kimliğini tartışmaya açanları taşlar.

Bakın çok sevdiğim iki arkadaşım bir hasbıhalimizde ne dediler:
"Gardaş (malumunuz, biz ülkücüler birbirimiz ‘gardaş’ diye hitap ederiz), artık namazı evde kılmaya başladım.”

"Niye?" diye sordum,"cemaatle kılmak 27 kat sevap değil miydi?"
Güldü:
"Allah ,günah işliyorsam affetsin. Ama bana göre bu devirde namazı yalnız kılmak 270 kat daha sevap. Geçen camide bir müdür gördüm, memurları kimliklerini bırakmışlar da... İmam efendi müdürlerine vermiş... Münafıklık ahlakımız oldu."

Sonra diğer dostuma sordum: "Ne diyorsun iktidar mitinglerindeki Üç hilallere?"
Muzır bir ifadeyle güldü:

"Ne diyem gardaş", dedi" 2011 seçimlerinde kasetleri servis edip günahımızdan medet umdular, şimdi de bayrağımızdan medet umuyorlar?"